Nisan 2017 Hukuk Bülteni
Aile Şirketlerinde Kurumsal Yönetim Yolunda Hukuki Adımlar
Bilindiği üzere aile işletmeleri, iktisadi hayatta yalnızca Türkiye’de değil, global anlamda da oldukça önemli bir yer arz etmektedir. Türkiye’de aile şirketleri GSMH’nın yaklaşık yüzde 75’ini ve istihdamın da yaklaşık yüzde 85’ini sağlamaktadır.[1]
Aile şirketlerinin uzun ömürlü olması konusu sürdürülebilirlik ilkesine dayanmakla birlikte dünya genelinde aile şirketlerinin nesilden nesile aktarılması noktasında yüzdeler göreceli zayıftır. Ülkemizde bu duruma ilişkin danışmanlık şirketlerinin çalışma ve araştırmaları haricinde resmi bir araştırma bulunmamakla birlikte sayısal verilerin Uzakdoğu’nun oldukça gerisinde olduğunu, dünya geneli ile paralel seyrettiğini gözlemlemekteyiz. Peki, aile şirketlerinde sürdürülebilirlik mümkün müdür? İçselleştirilmiş Kurumsallaşma yolunda doğru adımlar atılarak ilerlenmesi durumunda bu sorunun cevabı pozitif olduğunu söyleyebiliriz. Önemli tecrübeler edindiğimiz aile şirketlerinin kurumsallaşması konusundan yola çıkarak hazırladığımız bu yazımızda aile şirketlerinde kurumsal yönetim konusunu geniş perspektifte incelemeden önce, temel noktalarla ilgili basit tanımlamalar yapmak faydalı olacaktır.
Aile şirketi; akrabalık bağı olan bireylerin mal ya da hizmet üretmek gayesi ile bir araya gelerek kurdukları kâr amaçlı sosyal örgüt,
Kurumsallaşma; devamlılığı belli kişilerin varlığına bağlı olmayan bir sistem oluşturma,
Kurumsal yönetim; şirket bazında sermayeyi ve insan kaynaklarını etkin şekilde kullanarak hedefe ulaşma ve hukuki zorunluluklarla birlikte toplumsal beklentileri yerine getirmeye yönelik uygulamalar.
olarak tanımlanabilir.
Aile Şirketleri Bakımından Kurumsallaşma ve Kurumsal Yönetim
Kurumsallaşma kavramından anlaşılması gereken yeknesak bir sistem haline gelebilmek olsa da aile şirketleri açısından bu durum “şirketin kurumsallaşması” ve “aile ilişkilerinin kurumsallaşması” olarak ikiye ayrılarak incelenmelidir. Bu ayrımın toplamı da yukarıda bahsettiğimiz “içselleştirilmiş kurumsallaşma” kavramını oluşturacaktır.
Kurumsallaşma, amaçlara uygun bir örgüt yapısı oluşturulması; iş ve görev tanımlarının yazılması, iç yönetmeliklerin oluşturulması, yetki ve sorumlulukların dağıtılarak profesyonel yönetime geçilmesi gibi unsurları içinde barındırır. Kurumsal yönetim ise her bir şirket bazında daha öznel olarak ele alınmalıdır. Dolayısıyla aile şirketleri bakımından kurumsal yönetim, aile anayasası oluşturulması, aile-yönetim ilişkilerinin belirlenmesi, hissedar olan ve olmayan – yönetimde olan ve olmayan aile bireylerinin çıkarlarının dengelenmesi, aile konseyi oluşturulması, çatışma yönetimi sistematiği oluşturulması, devir planı yapılması ve bu bağlamda halefiyetin belirlenmesi, hissedarlar sözleşmesi hazırlanması gibi çalışmalarla başarılı olarak yürütülebilir.
Kurumsal yönetimin dört temel ilkesi olan hesap verebilir olma, sorumluluk, adil olma ve şeffaflığın sağlıklı olarak aile şirketlerinde sağlanabilmesi için belirli aşamalar dahilinde hareket edilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ilk adım olarak şirketin mevcut durum analizinin yapılması, ardından kurumsallaşma yolunda atılması gereken adımların belirlenmesi ve yol haritasının oluşturulması ve son olarak yol haritasında belirlenmiş aksiyonların düzenli olarak takibinin sağlanması aşamalarından geçilmelidir.
Süreç Kapsamında Oluşturulabilecek Mekanizmalar
Aile – Şirket İlişkisi:
Öncelikle aile-şirket ilişkisinin önemine değinmek gerekir. Sağlıklı aile şirketlerinde öne çıkan olumlu yönleri; birbirine bağlılık ve güven, karşılıklı takdir, açık iletişim, birlikte sosyal zaman geçirme, ruh sağlığı ve yaşamın sorunlarıyla mücadele etme yeteneğidir. Temelde bu faktörlere sahip aile şirketlerinde, aile anayasası, aile konseyi ve hissedarlar sözleşmesi gibi uygulamaların şirketin devamını sağlama bağlamında yalnızca birer araç olduğunun bilincinde olmak gerekir.
Aile Konseyi:
Aile bireylerinin birer katılımcı olduğu aile konseyini oluşturmak, fertler arasındaki ilişkinin daha açık şekilde yürütülmesi açısından önem taşır. Çünkü bir şirketin temeli olan yönetim kurulunun aksine aile konseyinin en önemli özelliği açıklık ve katılımcılıktır. Ancak, uzmanlar tarafından da belirtildiği gibi yönetim kurulunun aileden bağımsız ve işinde ehil kişilerden oluşmasının gerekliliği düşüncesi paralelinde, aile konseyinin amacının kesinlikle şirketi yönetmek olmadığı unutulmamalıdır.
Aile Anayasası:
Aile şirketlerinin yok olma nedenlerinin en başında nesilden nesile geçiş planının ve tanımlanmış bir sürecin olmaması ve bu konunun ciddiyetinin farkına varılmamış olduğu düşünüldüğünde, bir aile anayasası düzenlenmesinin önemi ortaya çıkar. Yürürlükte olan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda açıkça düzenlenmediğinden sözleşme serbestisi çerçevesinde “atipik” bir sözleşme niteliğinde olan aile anayasası, sadece sözleşmeye taraf olan aile bireylerini bağlar. Yine de aile anayasası, şirket açısından doğrudan icra edilebilir ve şirkete karşı talep hakkı oluşturacak bir metin olarak değerlendirilmez. Ancak aile anayasası kapsamında şirket ile ilgili düzenlemelere aykırı davranan ortak/aile üyesi aleyhine tazminat ve düzenlenmiş ise cezai şart talep hakkı doğabilir. Temel olarak bir aile anayasasında, misyon, hisselerin oranı, görev değişimi/devri, aile üyelerinin eğitimi – yönetime katılımı koşulu ve kuralları, işin vizyonu – ailenin gelecekte olmak istediği yer, yönetim kurulu üyelerinin seçim kriterleri ve performansların ölçümü ve ayrıca aile mülklerinin yönetimi hususları yer alır.
Hissedarlar Sözleşmesi:
Hissedarlar sözleşmesi, aile anayasasının bir parçası gibi düşünülebilirse de, şirket hissedarları arasındaki ilişkiyi daha ayrıntılı ve daha sıkı şekilde düzenler. Zira bu sözleşmenin hükümleri taraflarını kesin olarak bağlamaktadır ve genel olarak şirkete hissedar olma iradesindeki kişilerin bu sözleşmeyi imzalamış olma şartı aranmaktadır. Bu sözleşmede de genel olarak tarafların karşılıklı hak ve yükümlülükleri, özellikle şirkette sahip oldukları payların devrine ilişkin konular –bu bağlamda özellikle ön alım ve geri alım hakları ile alım opsiyonları- ve ortaklık ile ilgili diğer hak ve yükümlülükleri düzenlenir.
İyi Bir Yönetim Kurulu: Aile bireyleri arasındaki ilişkiyi yazılı kurallarla daha sağlam şekilde belirlemeyi amaçlayan bu mekanizmalar dışında, her şirketin temel organı niteliğindeki yönetim kurulunun önemini de yadsımamak gerekir. İyi bir yönetim kurulu önüne gelen belgeyi bakmadan imzalayan bir oluşumdan çok daha fazlasıdır. Nitekim 2012 yılında yenilenerek yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu’nda da bir nevi yönetim kurulunun önemini vurgulanarak, yönetim kuruluna başka bir organa devredilemeyecek görev ve yetkiler verilmiş, buna ek olarak özen borcu yüklenmiştir. Söz konusu bu borç kapsamında tedbirli yönetici ölçüsüne göre hareket eden yönetim kurulu üyesinin ekonomideki bütün krizlerden, pazar şartlarındaki değişikliklerden ve belirsizliklerden doğan riskleri önceden teşhis etmesi ve önlemlerini alması, aksi halde sorumlu tutulacağı belirtilmiştir. Şirket için bu denli büyük bir öneme sahip olan bir organın aile şirketleri içindeki uygulamada duygusal bağlara yenik düşmemesi şirketin devamlılığı için büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla yönetim kurulunda işinde uzmanlaşmış, profesyonel ve aile ile herhangi bir bağı bulunmayan üçüncü kişilerin bulunması stratejik bir yöntem olarak karşımıza çıkar.
Bahsedilen tüm bu yöntemlerin sınırlı sayıda olmadığını, şirketin özelliklerine göre çok farklı politikaların belirlenebileceğini unutmamak gerekir.
Sonuç
Türkiye’deki şirketlerin çoğunluğunu oluşturan aile şirketlerinin büyük bir kısmının ömürlerinin kısa olmasının ve şirket içindeki temel ve aşılması zor görülen problemlerin çözümü içselleştirilmiş kurumsallaşma ve kurumsal yönetimden geçmektedir. Kurumsal yönetimin aile şirketinin bütününde gerektiği şekilde uygulanabilmesi için öncelikle şirketin mevcut durumu, bu duruma uygun çözümler ve atılacak adımlar belirlenmeli, belirlenen aksiyonlar uygulamaya konmalı ve herkes tarafından gerekli özenle uygunlandığının takibi sağlanmalıdır. Bahsi geçen adımların düzgün şekilde atılması ve gerek hukuki gerekse de stratejik bakımdan izlenecek yolların belirlenmesiyle aile şirketlerinin sağlam ve güvenilir bir yapılanmaya sahip olacağına şüphe yoktur.
Vefa Reşat Moral, Yönetici Ortak, Avukat
Bilge Binay Kanat, Kıdemli Avukat
Hande Solak, Stajyer Avukat
Milletlerarası Ticaret Odası Tahkim Kurallarında Tahkim Prosedürünü Hızlandıracak Esaslı Değişiklikler Meydana Geldi – Hızlandırılmış Prosedür
Milletlerarası Ticaret Odası Tahkim Kuralları (“MTO Tahkim Kuralları”) ’na ilişkin tahkim sürecinde hızlılık ve verimliliği artıracak önemli düzenlemeler 1 Mart 2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Genel Olarak
MTO Tahkim Kurallarının 30. maddesinin ve Ek VI'daki “Hızlandırılmış Prosedür Hükümleri”nin yürürlüğe girmesi, MTO Tahkim Kurallarındaki en belirgin değişiklik olarak göze çarpmaktadır. Artık, 1 Mart 2017 tarihinde veya sonrasında sonuçlanan ve 2 milyon ABD Doları veya daha düşük tutarlı tahkim sözleşmesine dayalı olan tüm işlemlere bu prosedür uygulanacaktır. Taraflar tahkim sözleşmesinde bu prosedürü seçerek 2 milyon ABD Dolarından daha yüksek tutarlı davalar için de Hızlandırılmış Prosedür Hükümlerinin uygulanmasını sağlayabilecekler.
Hızlandırılmış Prosedür Hükümlerinin temel özellikleri özetle aşağıdaki şekildedir:
Uyuşmazlıklar, tahkim sözleşmesinde aksi kararlaştırılmış dahi olsa tek bir hakem tarafından görülecektir.
Görev Belgesi hazırlanmayacaktır.
Tek hakem, yazılı beyanların sayısını, uzunluğunu ve kapsamını sınırlama hakkına sahip olacak ve delil sunumu prosedürünü atlayabileceği gibi uyuşmazlığı duruşma, delil sunumu prosedürü ya da tanıkların ve uzmanların dinlenmesine gerek olmadan dilekçelere dayalı olarak da çözümleyebilecektir.
Dava Yönetimi Toplantısı 15 gün içinde gerçekleştirilecektir. Nihai karar verme süresi ise, Dava Yönetimi Toplantısından itibaren 6 aydır.
İdari masraflar normal yargılama usulüyle aynı olmasına rağmen, hakem ücretleri normal ücret tarifesine göre yaklaşık olarak %20 daha düşük olacaktır.
Her hâlükârda, MTO Mahkemesi, taraflardan birinin talebi üzerine veya kendi önerisi üzerine Hızlandırılmış Prosedür Hükümlerinin ilgili ihtilafa uygulanmasının uygun olmadığını tespit edebilecektir.
Ayrıca bu hükümlerin uygulanmasını istemeyen tarafların, tahkim sözleşmelerinde Hızlandırılmış Prosedür Hükümlerinin uyuşmazlıklarının çözümlenmesi sürecinde uygulanmayacağını açıkça belirtmiş olmaları gerekecektir.
Ahmet Efe Kınıkoğlu, Ortak, Avukat
Ekinsu Çebi, Stajyer Avukat
Ön Ödemeli Konut Satışları Hakkında Yönetmelikte Yapılan Değişiklikler
Ön Ödemeli Konut Satışları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (“Değişiklik Yönetmeliği”), 11 Mart 2017 tarih ve 30004 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Değişiklik Yönetmeliği ile 27 Kasım 2014 tarih ve 29188 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ön Ödemeli Konut Satışları Hakkında Yönetmelik(“Yönetmelik”)’te yer alan çeşitli konularda yeniden düzenlemeler yapılmıştır.
Tüketiciye Verilmesi Gereken Belgelerin Kapsamı Genişletilmiştir.
Ön bilgilendirme ve sözleşme yükümlüğü kapsamında, Yönetmelik uyarınca tüketiciye ön bilgilendirme formuna ek olarak, bağımsız bölüm planı, vaziyet planı, kat planı ve mahal listesi verilirken; Değişiklik Yönetmeliği ile tüketiciye verilecek belgelere bir yenisi eklenmiştir. Yeni düzenleme uyarınca, teminatın bina tamamlama sigortası olması halinde, Hazine Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konulan Bina Tamamlama Sigortası Genel Şartları gereği tüketiciye verilmesi zorunlu bulunan bina tamamlama sigortasına ilişkin önemli hususlar formu, ön bilgilendirme formuna ek olarak tüketiciye verilecektir.
Tüketicilere Tanınan Sözleşmeden Dönme Hakkı Hükümleri Değiştirilmiştir.
Eski düzenleme uyarınca, tüketici ön ödemeli konut satışı sözleşmesinden devir veya teslim tarihine kadar herhangi bir gerekçe göstermeden dönebilirken; Değişiklik Yönetmeliği ile tüketicinin sözleşmeden dönme süresi, sözleşme tarihinden itibaren yirmi dört aya indirilmiştir.
Sözleşmeden dönülmesi durumunda Yönetmelik hükümlerine göre satıcının talep edebileceği tazminat oranı ön ödemeli konut satışı nedeniyle oluşan vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masrafların %2’si ile sınırlı iken; Değişiklik Yönetmeliği ile kademeli bir düzenleme getirilmiştir. Bu oran, konutun satışı veya satış vaadi sözleşmesi nedeniyle oluşan masraflar ile sözleşme tarihinden itibaren, ilk 3 ay için sözleşme bedelinin % 2'si, 3-6 ay arası için % 4'ü, 6-12 ay arası için % 6'sı ve 12-24 ay arası için % 8'i olarak değiştirilmiştir.
Öte yandan Değişiklik Yönetmeliği ile bazı hallerde tüketicinin herhangi bir bedel ödemeksizin, devir veya teslime kadar dönme hakkını kullanabileceği belirtilmiştir. Bu düzenleme Yönetmelik hükümleri ile paralel olmakla birlikte; “tüketicinin kazanç elde etmekten sürekli olarak yoksun kalması sebebiyle sözleşmenin yerine, olağan koşullarla yapılacak bir taksitle satış sözleşmesi konulmasına ilişkin önerisinin satıcı tarafından kabul edilmemesi” halinde de tüketiciye herhangi bir bedel ödemeksizin sözleşmeden dönme hakkı tanınmıştır.
Ayrıca, “konutun birden fazla tüketiciye satılması nedeniyle tüketicinin sözleşmeden dönmesi halinde, tüketiciden ön ödemeli konut satışı nedeniyle oluşan vergi, harç, masraf, tazminat ve benzeri adlar altında hiçbir bedel talep edilemez” hükmü, “tüketici, sözleşmeden dönme hakkını devir veya teslime kadar vergi, harç, masraf, tazminat ve benzeri adlar altında herhangi bir bedel ödemeksizin kullanabilir.” olarak değiştirilmiştir.
Tüketicinin sözleşmeden dönmesi durumunda, ödediği satış bedeli ile tüketiciyi borç altına sokan her türlü belgenin ve konut bedelinin bir kısmının bağlı kredi ile karşılanması durumunda tüketicinin ödediği satış bedelinin tüketiciye iade süresi Değişiklik Yönetmeliği ile dönme bildiriminin satıcıya ulaştığı tarihten itibaren 180 güne çıkarılmıştır.
Proje Değişikliği Durumunda Satıcının Yapabileceği Kesinti Miktarı Artırılmıştır.
Değişiklik Yönetmeliği ile olası yasal zorunluluklar veya mücbir sebep halleri sebebiyle yapılan proje değişikliklerinde, satıcının yapabileceği kesinti miktarı, tüketicinin sözleşmeden dönmesi durumunda satıcının talep edebileceği tazminat miktarındaki kademeli düzenlemeye paralel olarak değiştirilmiştir. Yönetmelik hükümleri uyarınca satıcı tüketiciden vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masraflar ile sözleşme bedelinin %2’sine kadar kesinti yapabilirken artık dönme halinde uygulanacak %2 - %4 - %6 - %8 oranları dikkate alınarak kesinti yapılacaktır.
Son olarak belirtmek gerekir ki ön ödemeli konut satış sözleşmelerine, sözleşmenin akdedildiği zaman yürürlükte bulunan yönetmelik hükümleri uygulanacaktır. Diğer bir deyişle, 11 Mart 2017 tarihinden önce imzalanan ön ödemeli konut satış sözleşmelerine Değişiklik Yönetmeliği ile getirilen yenilikler uygulanmayacaktır.
Değişiklik Yönetmeliğine ulaşmak için lütfen tıklayınız.
Karaca Kacar, Kıdemli Avukat
Ece Özlü, Stajyer Avukat
Turkuaz Kart Yönetmeliği
Türk vatandaşı olmayanlara, Türkiye’de süresiz çalışma izni veren Turkuaz Kart’a ilişkin başvurulara dair değerlendirme ve geçiş süresini, Turkuaz Kart sahibine ve yakınına sağlanan haklara ve bu hakların kullanılmasına ilişkin usul ve esasları düzenleyen Turkuaz Kart Yönetmeliği (“Yönetmelik”), 14 Mart 2017 tarihli, 30007 numaralı Resmî Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Yönetmelikçe belirlendiği üzere, yabancının belli nitelikleri taşıması ve ilgili prosedürleri tamamlaması halinde, kendisine Turkuaz Kart verilecek ve bu kart sayesinde Türkiye’de süresiz çalışma iznine sahip olacaktır. Turkuaz Kart sahibi yakınına ise, ayrı bir kart düzenlenerek ikamet izni verilebilmektedir. Yönetmelikle birlikte anılan niteliklere sahip yabancının Türkiye’de çalışma izni alması kolaylaştırılmış bulunmaktadır.
Turkuaz Kart Kimlere Verilebilir?
Yabancının Turkuaz Kart’a sahip olabilmesi için bazı nitelikleri karşılaması gerekmektedir.
Aşağıdaki nitelikleri karşılayan bir yabancı Turkuaz Kart’a sahip olabilecektir:
Eğitim düzeyi, ücreti, mesleki bilgisi ve deneyimi, bilim ve teknolojiye katkısı vb. nitelikleri itibarıyla yüksek iş gücü olarak değerlendirilen,
Yatırım veya ihracat düzeyi, sağlayacağı istihdamın büyüklüğü, bilimsel ve teknolojik gelişmeye yaptığı katkı ve benzeri özellikleri itibarıyla yüksek nitelikli yatırımcı olarak değerlendirilen,
Bilimsel ve teknolojik gelişmeye katkı sağlayan veya bilim, sanayi ve teknoloji alanlarında uluslararası düzeyde ülke menfaatleri açısından stratejik kabul edilen çalışmalar ve araştırmalar yapan bilim insanı veya araştırmacı,
Kültürel, sanatsal veya sportif faaliyetler açısından uluslararası düzeyde başarılı olan,
Türkiye’nin veya Türk kültürünün uluslararası tanınırlığına veya tanıtımına katkı sağlayan, Türkiye’nin milli menfaatlerine ilişkin hususlarda uluslararası faaliyette bulunanlar.
Turkuaz Kart Nasıl Edinilebilir?
Yabancı, başvurusunu Türkiye dışından yapacak ise; başvuruya ilişkin belgeler Türk dış temsilciliğince elektronik ortamda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına (“Bakanlık”) yapılacaktır.
Yabancı, halihazırda Türkiye’de yasal olarak çalışıyor ise; yurt içinden, yabancı kimlik numarası ile sistem üzerinden kendisi başvuru yapabilir.
Turkuaz Kart başvurusu yurtiçi veya yurtdışından yetkili aracı kurum vasıtasıyla da yapılabilir.
Turkuaz Kart Başvurusu Nasıl Değerlendirilmektedir?
Turkuaz Kart başvurusunun değerlendirilmesinde, Uluslararası İşgücü Genel Müdürlüğünce (“Genel Müdürlük”) belirlenen ve Yönetmelikte belirtilen kıstaslar kapsamında puanlama sistemi uygulanmaktadır. Bu sistem dahilinde yeterli puan alan başvurular olumlu değerlendirilecektir.
Turkuaz Kart Sahibi Yabancının Hak ve Yükümlülükleri Nelerdir?
Yönetmeliğin 19. Maddesi bünyesinde Turkuaz Kart sahipleri için düzenlenen hak ve yükümlülükler düzenlenmiştir. Bahsi geçen hak ve yükümlülükler aşağıdaki gibidir:
Turkuaz Kart sahibi yabancı süresiz çalışma iznine sahip olacaktır.
Turkuaz Kart sahipleri, askerlik yapmaktan muaftırlar.
Seçme, seçilme ve kamu görevlerine girme hakkına sahip değildirler.
Kart sahiplerinin, Türkiye’deki ikamet, seyahat, çalışma, yatırım, ticari faaliyet, miras gibi konulara yönelik işlemleri Türk vatandaşlarına uygulanmakta olan mevzuata göre yürütülecektir.
Turkuaz Kart sahibi ve yakınının, milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmaması ve geçiş süresi kaydının kaldırılması şartıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca teklif edilmesi halinde Türk vatandaşlığı kazanabileceği düzenlenmiştir.
Turkuaz Kart Sahibi Yakını Kartının Sağladığı Haklar Nelerdir?
Turkuaz Kart sahiplerinin yakınlarının faydalanabilmesi adına Turkuaz Kart sahibi yakını kartı düzenlenecektir, bu kartın geçerliliği bağlı bulunduğu Turkuaz Kart’ın geçerlilik süresi kadardır. Turkuaz Kart Sahibi Yakını Kartı geçerlilik süresi boyunca ikamet izni yerine geçmektedir.
Turkuaz Kart Sahiplerinin Çalıştırılmasında Sosyal Güvenlik Yükümlülüğü Nedir?
Turkuaz Kart sahibi yabancılar ve yabancı çalıştıran işverenler; sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan yükümlülüklerini, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine göre, kanuni süresi içinde yerine getirmekle yükümlüdürler (Türkiye’nin taraf olduğu muhtelif sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri saklıdır).
Karaca Kacar, Kıdemli Avukat
Kaan Beylen, Stajyer Avukat
Ece Özlü, Stajyer Avukat
6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (“Kanun”), 10.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe girmiştir. Kanun ile birlikte ilk kez yürürlüğe giren hususlar ve göze çarpan değişiklikler aşağıda özetlenmiştir.
Marka Olabilecek İşaretler
Yeni Kanun ile birlikte, eski kanunda yer alan çizimle görüntülenebilme şartı yerine, marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olma şartı hüküm altına alınmıştır. Böylelikle, pek çok ülkede tescil edilebilen ses markaları veya hareketli markalar gibi markaların da tescil edilebilmesinin önü açılmış olup marka olabilecek işaretlere renk ve ses markaları da eklenmiştir.
Marka Tescilinde Mutlak ve Nisbi Ret Nedenleri
Tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvurularının reddedilmesi gerektiği hususu bu tip başvuruların itiraz üzerine reddedileceği hükmü ile düzenlenmiştir. Bir marka sahibinin muvafakati ile, bu markadan sonra kendi markasını tescil ettirmek isteyen kişi, aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önceki marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler içeren markasını tescil ettirebilecektir. Önceki marka sahibinin muvafakati noter onayı ile sunulacaktır. Coğrafi işaret barındıran markaların kafa karışıklığı yaratarak kamuyu yanıltmasının engellenmesi amacıyla tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren marka başvuruları reddedilecektir. Yeni Kanun ile birlikte, kötü niyetle yapılan marka başvurularının itiraz üzerine reddedileceği hususu da mevzuata girmiş olup markasının tescilini isteyen kötü niyetli kişilerin haksız menfaat elde etmeye çalışmasının önüne geçilmiştir.
Marka Tescilinden Doğan Hakların Kapsamı ve İstisnaları
Marka sahibi; markasının özellikle aksesuar, yedek parça veya eşdeğer parça ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hallerde kullanılmasını üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde kullanıldığı müddetçe engelleyemeyecektir.
Markanın Kullanılması
Marka tescili isteminde bulunulduktan sonra bu tescile itiraz edenin dayanak markasının tescil tarihinin 5 yıl eski olması durumunda itiraz eden, tescili istenen bu markayı kullandığını ya da kullanmamak için haklı bir sebebinin olduğunu ispatlamak durumunda olacaktır. 5 yıllık bu süre, yeni markanın tescil başvurusu tarihinden geriye gidilerek hesaplanacaktır. Burada bahsedilen kullanım, markanın tescil edildiği amaç dahilinde, işlevine uygun, yani ticari hayatın içinde, markanın fonksiyonlarının yerine getirilmesi için Türkiye sınırları içerisindeki kullanımıdır.
Üçüncü Kişilerin Görüşleri
Marka başvurusunun yayımlanmasından sonra herkes, marka tescilinde mutlak ret nedenleri kapsamında tescil edilemeyeceğini belirten yazılı ve gerekçeli görüşlerini markanın tescil edilmesine kadar Kuruma sunabilir. Kanun ile birlikte üçüncü kişilerin görüş bildirmesinin istisnası getirilmiştir. Burada amaç, anılan mutlak ret sebebinin esas olarak önceki hak sahiplerini ilgilendirmesidir.
Yayıma İtiraz ve İtirazın İncelenmesi
Yayıma İtiraz ve İtirazın İncelenmesi konusuna ilişkin teknik detaylar Kanun’da yer almakta olup bu şekilde tescilli markaların piyasada etkin şekilde kullanılmasının sağlanmasını, dayanaksız ve kötü niyetli bir şekilde yayıma itiraz edilmesinin önüne geçmeyi amaçlamaktadır.
Markanın Tescili
Başvurusu eksiksiz olan veya eksiklikleri giderilmiş olan, Kurumca incelenen, hakkında itiraz yapılmayan veya itirazı reddedilen, ödeme evrakı da dâhil olmak üzere tüm aşamaları tamamlayan başvuru, tescil edilerek sicile kaydedilir. Anılan aşamaları tamamlamadan tescil edilen marka, tescilli marka olarak kabul edilmeyecek, tamamlanmayan aşamadan itibaren işlemlere devam edilmesi gerekecektir. Aşamalardan herhangi biri tamamlanmadan tescil edilen markanın, tescil tarihinden itibaren 2 yıl geçmesi halinde, tescil durumu etkilenmeyecek, tescilli marka olarak kabul edilecektir.
Koruma Süresi ve Yenileme
Tescilli markanın koruma süresi 10 yıldır. Bu süre, talep halinde, 10’ar yıllık dönemler olmak üzere yenilenebilir. Yenileme talebi, marka koruma süresinin bitiminden 6 ay önce yapılmalıdır. Bu süre içerisinde yenileme ücretinin de ödenerek, ödendiğinin Kuruma bildirilmesi gerekmektedir. Ortak marka söz konusu ise, bu markanın yenilenmesi için ortak markanın sahibi olduğu gruba dâhil işletmelerden birinin başvurusu yeterli olacaktır. Ortak marka, üretim veya ticaret ya da hizmet işletmelerinden oluşan bir grup tarafından kullanılan işaret olup, gruptaki işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye yarar.
Lisans
Marka hakkı, tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından lisans sözleşmesine konu olabilir. Lisans sözleşmesi tescil edilen mal veya hizmetlerin tamamı bakımından yapılabileceği gibi, bir kısmı için de söz konusu olabilir. Lisans sahipleri, sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece, lisanstan doğan haklarını üçüncü kişilere devredemeyecek veya alt lisans veremeyecektir.
Markanın Hükümsüzlüğü
Markanın hükümsüz sayılabilmesi için mahkeme nezdinde dava açılması ve hükümsüzlük kararının varlığı gerekmektedir. Markanın tescilinde mutlak ve nispi ret sebeplerine aykırı olarak tescil edilmesi söz konusu olursa, mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilecektir.
Sayılan hükümsüzlük halleri markanın tescil edildiği bir kısım mal/hizmetler için söz konusu ise, marka o kısım bakımından iptal edilecektir. Herhangi bir ayırt edici özelliğe sahip olmayan işaretler, ticaret alanında herkes tarafından kullanılan işaretler marka olarak tescil edilemez. Ancak buna aykırı olarak tescil edilmiş markalar ayırt edici özellik kazanmışsa; artık bu markaya karşı hükümsüzlük davası açılamayacaktır.
Bir marka sahibi, aynı türdeki mal/hizmetlerde kendi markasına aynı veya çok benzer nitelikteki markanın tesciline, bildiği veya bilmesi gerektiği durumlarda, birbirini izleyen 5 yıl boyunca sessiz kalmışsa, markasını hükümsüzlük davası için gerekçe olarak ileri süremeyecektir. Ancak sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli ise, bu hüküm uygulanmayacaktır.
Markanın İptali
Kurum tarafından markanın iptal edilmesi sebeplerini düzenleyen Kanun’un 26. maddesi, Kanun’un yayımı tarihinden itibaren yedi yıl sonra yürürlüğe girecektir.
Aşağıda sayılan hallerde, talep üzerine, marka Kurum tarafından iptal edilir:
Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal/hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmaması ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilmesi,
Marka sahibinin fiillerinin veya gerekli önlemleri almamasının sonucu olarak markanın, tescilli olduğu mal veya hizmetler için yaygın bir ad hâline gelmesi,
Marka sahibi tarafından veya marka sahibinin izniyle gerçekleştirilen kullanım sonucunda markanın, tescilli olduğu mal veya hizmetlerin özellikle niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı konusunda halkı yanıltması,
Markanın garanti markası veya ortak marka olması halinde, tescili için markanın kullanımına ilişkin usul ve esasları gösteren teknik şartnamenin başvuruyla birlikte sunulmaması.
Sayılan iptal halleri markanın tescil edildiği bir kısım mal/hizmetler için söz konusu ise, marka o kısım bakımından iptal edilecektir. İptal talebi, iptali istenen markanın sahibine tebliğ edilecektir. Marka sahibi bu talebe cevaplarını ve delillerini 1 ay içinde Kuruma sunabilecektir. Bu düzenlemeyle birlikte marka sahibinin hukuki dinlenilme hakkı sağlanmıştır.
Hükümsüzlüğün ve İptalin Etkisi
Markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde, bu karar marka başvuru tarihinden itibaren geçerli olacaktır. Marka, Kanun kapsamında hiç korunmamış sayılacaktır.
Markanın iptaline karar verilmesi halinde, karar, iptal talebinin Kuruma sunulduğu tarihten itibaren etkili olacaktır. İptal hali daha önceki tarihte doğmuşsa, talep üzerine kararın bu tarihten itibaren etkili olmasına karar verilebilir.
Markanın hükümsüzlüğünün ve iptalinin geriye dönük etkisi aşağıdaki durumları etkilemeyecektir:
Karardan önce markanın sağladığı haklara tecavüz nedeniyle açılan davalarda kesinleşmiş ve uygulanmış kararlar,
Karardan önce kurulmuş ve uygulanmış sözleşmeler – Bu kapsamda, sözleşme uyarınca ödenmiş bedelin hakkaniyet gereği kısmen veya tamamen istenebilecektir.
Markanın hükümsüzlüğüne ve iptaline ilişkin kararlar herkese karşı hüküm doğuracaktır. Bu kararların kesinleşmesinden sonra marka, sicilden terkin edilecektir.
Marka Hakkının Sona Ermesi ve Sonuçları
Marka hakkı Koruma süresinin dolması ve süresi içinde yenilenmemesi, marka sahibinin marka hakkından vazgeçmesi durumunda, sona ermiş kabul edilecektir.
Marka hakkından sicile kaydedilmiş lisans sahipleri varsa, onların izni olmadan, üzerinde üçüncü kişinin hak sahipliği doğrultusunda sicile işlenmiş bir tedbir kararı var ise vazgeçilemez.
Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiiller
Marka sahibinin izni olmaksızın, markanın tescilinden doğan hakların kullanılması,
Marka sahibinin izni olmaksızın, ayırt edilmeyecek kadar benzerinin kullanılması, taklit edilmesi,
Markanın taklit edildiğini bilerek veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak,
Marka sahibi tarafından verilen lisans hakkını genişletmek veya üçüncü kişilere devretmek marka hakkına tecavüz sayılacaktır.
Marka hakkına tecavüz kapsamında, farklı tecavüz fiillerine farklı miktarlarda hapis ve adli para cezası düzenlenmiştir. Kanunda suç olarak tanımlanan bu fiillerin tüzel kişilerce gerçekleştirilmesi halinde, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirleri uygulanır.
Patent ve Faydalı Model
Kanun yürürlüğe girmeden önce 551 sayılı KHK bünyesinde “İncelemeli” ve “İncelemesiz” olmak üzere iki farklı patent verilme sistemi düzenlenmiş bulunmaktaydı. İncelemesiz patent sisteminde yalnızca araştırma raporu düzenlenmesi yeterli görülmekteydi ve bu patent 7 yıllık bir koruma sağlamaktaydı. İncelemesiz patent verilme sistemine yeni Kanun’da yer verilmeyerek niteliksiz patent düzenlenmesinin ve yeni olmayan buluşlara patent verilmesinin önüne geçilmek istenmiştir.
Patentin Verilmesinden Sonra Esas Hakkında İtiraz Edilebilmesi
Kanun’da itiraz hakkı, patent alındıktan sonra patent sahibi ve üçüncü kişiler arasında yaşanabilecek olası uyuşmazlıkları yargı yoluna taşınmadan sonuçlandırmak adına düzenlenmiştir. Buna göre, üçüncü kişi patent verilmesi kararının Bültende yayınlanmasından itibaren 6 (altı) ay içinde ücretini ödeyerek söz konusu patente; Kanun’da belirtilen hususlar çerçevesinde esas hakkında itiraz edebilir. Patent verilebilirlik şartlarından birini taşımadığı, yeterince açıklanmadığı, ilk başvurudaki kapsamını aştığı hususları şikâyet konusu edilebilir.
Yükseköğretim Kurumlarında Gerçekleştirilen Buluşlar Hakkında Yeni Düzenlemeler
Kanun’un yürürlüğe girmesi ile 551 sayılı KHK’nın düzenlemesinden farklı olarak yükseköğretim kurumlarında yapılan buluşlar da “hizmet buluşu” olarak tanımlanmıştır, buluşu yapan kişi bir çalışan, öğretim görevlisi, öğrenci veya stajyer de olabilir. Bu nedenle artık yükseköğretim kurumu, kendi bünyesi içinde geliştirilen buluş üzerinde hak iddia edebilmektedir. Buluşu yapan, buluşunu yazılı olarak ve geciktirmeksizin yükseköğretim kurumuna bildirmekle yükümlü kılınmıştır, eğer kişi patent başvurusu yapmış ise mensubu bulunduğu yükseköğretim kurumuna bu başvurusu hakkında bildirimde bulunmalıdır. Bu bildirimlerin üzerine yükseköğretim kurumu patent başvurusunda bulunmakla yükümlüdür, aksi takdirde buluş “serbest buluş” niteliği kazanacaktır. Buluşu yapan kişi ise yükseköğretim kurumunun bu başvurusuna yasal süresi içinde itiraz etme hakkına sahiptir. Eğer buluşun patenti yükseköğretim kurumu tarafından alınırsa, buluşu yapana verilmesi için elde edilen gelirin en az üçte biri olacak şekilde bir ücret belirlenir.
Buluştan elde edilen gelir, başta bilimsel araştırmalar olmak üzere yükseköğretim kurumunun ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılacaktır.
Patent Verilemeyecek Konular
Yeni Kanun’da patent verilemeyecek konular daha detaylı olarak düzenlenmiş olup, eski Kanun’da yer alan patent ile korunabilme kıstasları değerlendirilirken yenilik, buluş basamağı içerme ve sanayiye uygulanabilir olma şartlarını koruyan yeni düzenleme, özellikle önceki dönemde sıklıkla tartışılan konuları açığa kavuşturmuştur. Bu kapsamda, bilgisayarın işletilmesi ile ilgili her türlü talimatı kapsayan “bilgisayar programları” patent koruması kapsamı dışında bırakılmış ancak kanun gerekçesinde; herhangi bir cihaza yüklendiğinde sıradan etkinin ötesinde bir fiziksel değişime sebep olan bilgisayar programlarının, bunu sağlayan cihaz ile birlikte patent korumasından yararlanabileceği vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra yeni düzenleme, modern teknoloji ve bilimin gereklerine daha uygun hale getirilmiş, kapsamı genişletilmiştir. Özellikle biyoteknoloji alanındaki gelişmelere paralel olarak, canlıların ve insan bedeninin patent koruması altına alınmasının sınırları çizilmiştir.
Yine Kanun’la beraber patent ihlaline ilişkin cezai yaptırımlar kaldırılmış olup, Kanun sadece marka suçlarını düzenlemiştir.
Kamu Destekli Projelerde Ortaya Çıkan Buluşlar Açısından Yeni Düzenlemeler
Kamu destekli projelerde ortaya çıkan buluşlar açısından Kanunun 122. Maddesine göre buluşun destek sağlayan kamu kurumuna bildirilmesi zorunlu tutulmuştur. Bildirimin yapılmasının ardından bir yıl içinde proje desteğinden faydalanan kişinin buluş üzerinde hak sahipliği talep edip etmediğini destek sağlayan kamu kurumuna bildirmesi zorunlu tutulmuş, bu bildirimin usulüne uygun –yazılı- şekilde yapılmaması halinde destek sağlayan kurum ilgili buluş bakımından hak sahibi olabileceğinin altı çizilmiştir. Proje desteğinden yararlanan kişinin buluş üzerinde hak sahipliği talep etmesi durumunda dahi destek veren kamu kurumuna buluşu kendi ihtiyaçları için bedelsiz lisans hakkı tanınmıştır. Ayrıca buluşun kullanımından elde edilecek gelirin paylaşımının sözleşme ile belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Aynı maddede belirlenen durumlarda kamu kurumunun patent konusu buluşu kullanma ve kullanılması için makul şartlarda üçüncü kişilere lisans verilmesini isteme hakkına sahip olacağı da düzenlenmiştir. Söz konusu bu yeni düzenleme ile projelere destek veren kamu kurumlarına çeşitli haklar tanınarak kamu kurumlarınca verilen desteklerin teşvik edilmesi amaçlanmıştır.
Faydalı Model Başvuruları Hakkında Ek Düzenlemeler
Kanunun 142. maddesinde faydalı model belgesi ile korunan buluşların kapsamı yeniden düzenlenmiş ve bazı buluşlar koruma kapsamından çıkarılmıştır. Koruma kapsamından çıkarılan buluşlar, Kanun metninde de açıkça görüleceği üzere, kimyasal ve biyolojik maddeler ile bu usullerle elde edilmiş ürünlerle ilgili olanlar ve eczacılık ve biyoteknolojiyle ilgili olanlar olarak belirlenmiştir. Ayrıca faydalı modeller bakımından yenilik değerlendirmesi yapılması zorunluluğu getirilmiş ve buluş konusuna katkı sağlamayan teknik özelliklerin dikkate alınmayacağı belirtilmiştir. Bu yeni düzenleme ile faydalı modelin efektif olarak geliştirilmesinin önemi vurgulanmıştır.
Uğursan Yiğit Parmaksız, Kıdemli Avukat
Ekinsu Çebi, Stajyer Avukat
Kaan Beylen, Stajyer Avukat
Hande Solak, Stajyer Avukat
Ece Özlü, Stajyer Avukat
Yeni Kurulacak Anonim ve Limited Şirketlerin Sermaye Artırımına Yönelik Yeni Düzenleme
4054 Sayılı Kanun Uyarınca Anonim ve Limited Şirketlerin Yapacakları Ödemelere İlişkin Tebliğ (“Tebliğ”) 31.03.2017 tarihli, 30024 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmış olup yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Tebliğ 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 39. Maddesinin c bendinde düzenlenen, yeni kurulacak olan anonim ve limited şirket statüsündeki tüm ortaklıkların sermayelerinin ve sermaye artırımı halinde artan kısmın on binde dördü nispetinde Kuruma yapacakları ödemelerin esaslarını belirlemek amacıyla hazırlanmıştır. Bu bağlamda:
- Yeni kurulacak olan anonim ve limited şirket statüsündeki tüm ortaklıkların sermayelerinin ve sermaye artırımı halinde artan kısmın on binde dördü, Kurum adına ticaret sicili harçlarını tahsile yetkili birimlerce tahsil edilecektir. Makbuz karşılığı yapılan haftalık tahsilatlar en geç bir sonraki haftanın ikinci işgünü mesai bitimine kadar Kurum hesaplarına aktarılır. Uygulamaya ilişkin diğer hususlar Kurum ile ilgili tahsilat birimi arasında yapılacak protokolle belirlenir. Kuruluş ve sermaye artırımı işlemlerinin yürütülmesinde, tahsilat birimlerince ödeme karşılığı düzenlenecek makbuz esas alınır. Makbuzda, ortaklığın ticaret unvanı, ödeme tutarı ile bu paranın Kurum adına yatırıldığının açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Bu makbuzun, Ticaret Sicili Müdürlüklerine tescil için yapılan başvurularda, talep edilen diğer belgelerle birlikte verilmesi zorunludur. Makbuzun başvuru belgeleri arasında bulunmaması halinde tescil işlemi yapılmaz.
- Tebliğ hükümlerine tabi ortaklıkların Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen birleşme hükümlerine göre devralınmasından dolayı sermayelerinin artırılması halinde, sadece artan meblağ üzerinden on binde dört ödeme yapılacaktır. Aynı esaslar nev’i değişikliği halinde de geçerlidir. Sermaye artışına neden olmayan unvan ve nev’i değişiklikleri anılan hüküm kapsamına girmemektedir.
- Kayıtlı sermaye sisteminden yararlanan ortaklıkların, ticaret siciline tescil edilmiş kayıtlı sermaye tavanı içinde yapacakları sermaye artırımları da yukarıda yazılmış olan esaslara tabidir. Bu kapsamdaki ortaklıklar; Sermaye Piyasası Kurulu tarafından verilen tescile mesnet belge ile birlikte makbuzu da Ticaret Sicili Müdürlüğüne vermek zorundadırlar. Makbuzun bulunmaması halinde Ticaret Sicili Müdürlüklerince tescil işlemi yapılmaz.
- Kuruluş veya sermaye artırımından vazgeçilmesi halinde, yapılan ödeme tutarının iadesi için, bir dilekçe ile Kuruma başvurulması gereklidir. Dilekçeye; makbuz, noterden tasdikli sarfı nazar kararı, Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından düzenlenen tescilin yapılmadığına dair belge eklenir. Ödemenin eksik yapılması durumunda ise eksik kısım tahsile yetkili birime yatırılıp her iki makbuz ilgili Ticaret Sicili Müdürlüğüne ibraz edilir. Ödemenin fazla yapılması durumunda; ortaklığın yazılı talebi üzerine, iadeye konu olacak miktar ilgili Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından tespit edilerek, bir yazı ile talep sahibine bildirilir. Talebi gerçekleştiren ortaklık, makbuz örneği ile söz konusu yazıyı bir dilekçe ekinde, Kuruma iletir. Yapılacak inceleme sonucunda fazla ve yersiz ödendiği tespit edilen tutarlar yatıranlara iade edilir.
- Bu işlemlerin zamanında ve usulüne uygun olarak gerçekleştirilmesinden tahsile yetkili birim ve Ticaret Sicili Müdürlüğünün sorumluluğu bulunmaktadır.
- 4054 sayılı Kanun Uyarınca Anonim ve Limited Şirketlerin Yapacakları Ödemelere İlişkin Esaslar ile 5/10/2010 tarihli ve 27720 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanan 4054 sayılı Kanun Uyarınca Anonim ve Limited Şirketlerin Yapacakları Ödemelere İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2010/5) yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak Kurum ile ilgili tahsilat birimi arasında yapılacak protokolün yürürlüğe konulmasına kadar, bu Tebliğ ile yürürlükten kaldırılan 4054 sayılı Kanun Uyarınca Anonim ve Limited Şirketlerin Yapacakları Ödemelere İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2010/5) hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
Uğursan Yiğit Parmaksız, Kıdemli Avukat
Ecem Bağlarlıoğlu, Avukat