Olağanüstü Hal ve Gündelik veya Ticari Hayata Olsası Etkileri
Bilindiği üzere ülkemizde düzenin yeniden sağlanması amacıyla 21.07.2016 Perşembe günü saat 01:00’den itibaren doksan (90) gün süre ile Olağanüstü Hal (“OHAL”) ilan edilmiştir. Moral Hukuk Bürosu tarafından hazırlanan bu bilgilendirme yazısı OHAL’in ne olduğu ve OHAL’in ticari ve gündelik hayata olası etkisinin olacağı durumların çok kısa bir değerlendirmesi niteliğindedir.
1. OHAL Nedir?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 07.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Anayasası’nın (“Anayasa”) 119. ve 120. maddelerinde, kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, doğal afet veya salgın hallerinde OHAL ilan edilebileceği düzenlenmektedir. Bu gibi durumlarda Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu’nun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere OHAL ilân edebilir. OHAL ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazete’de yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur.
Nitekim Bakanlar Kurulu tarafından alınan 2016/9064 sayılı Karar ile tüm ülkede doksan gün süreyle olağanüstü hal ilan edilmiş ve bu Karar 21.07.2016 tarih ve 29777 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Kararın tam metni için lütfen tıklayınız.
OHAL durumunda uygulanacak usul ve esasları ise 25.10.1983 tarihli, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu düzenlemiştir. OHAL’in an itibariyle olduğu gibi bütün yurtta ilan edilmesi halinde, koordine ve işbirliği Başbakanlıkça sağlanmak suretiyle bölge valilileri görevli ve yetkilidir.
Gündelik ve ticari hayata doğrudan veya dolaylı olarak etkisi olabilecek OHAL tedbirleri 11. Madde uyarınca aşağıdaki şekildedir:
• Sokağa çıkmayı sınırlamak, yasaklamak veya araçların seyirlerini yasaklamak,
• Kişilerin üstünü, araçlarını, eşyalarını aratmak ve bulunacak suç eşyası ve delil niteliğinde olanlarına el koymak,
• Kimlik belirleyici belge taşıma mecburiyeti koymak,
• Gazete, dergi, broşür, kitap, el ve duvar ilanı ve benzerlerinin basılmasını, çoğaltılmasını, yayımlanmasını ve dağıtılmasını yasaklamak,
• Söz, yazı, resim, film, plak, ses ve görüntü bantlarını gerektiğinde kayıtlamak veya yasaklamak,
• Hassasiyet taşıyan kamuya veya kişilere ait kuruluşlara ve bankalara, kendi iç güvenliklerini sağlamak için özel koruma tedbirlerini aldırmak veya bunların artırılmasını istemek,
• Ruhsatlı da olsa her nevi silah ve mermilerin taşınmasını veya naklini yasaklamak,
• Kamu düzeni veya kamu güvenini bozabileceği kanısını uyandıran kişi ve toplulukların ülkeye girişini yasaklamak, ülke dışına çıkarmak veya ülke içerisinde belirli yerlere girmesini veya yerleşmesini yasaklamak,
• Kapalı ve açık yerlerde yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklamak, ertelemek,
• Dernek faaliyetlerini; her dernek hakkında ayrı karar almak ve üç ayı geçmemek kaydıyla durdurmak,
• İşçinin isteği, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller, sağlık sebepleri, normal emeklilik ve belirli süresinin bitişi nedeniyle hizmet akdinin sona ermesi veya feshi dışında kalan hallerde işçi çıkartmalarını işverenin de durumunu dikkate alarak üç aylık bir süreyi aşmamak kaydıyla izne bağlamak veya ertelemek.
2. Mücbir Sebep Açısından:
Mücbir sebep bir borcun veya genel bir davranış yükümlülüğünün ifasına engel olan, borçlunun işletme faaliyetiyle ve kontrolü ile ilgisi olmayan, öngörülemeyen ve kaçınılamayan durumlardır. Türk Borçlar Kanunu’na göre OHAL kapsamında alınacak tedbirler dolayısıyla sözleşmeden doğan herhangi bir yükümlülüğün yerine getirilememesi durumu ifa imkânsızlığı teşkil edeceğinden mücbir sebep olarak değerlendirilebilecek ve borçlu borcundan kurtulabilecek veya mücbir sebep hali ortadan kalkana kadar ifa için beklenmesi gerekebilecektir. Ancak OHAL durumunun mücbir sebep teşkil edip etmeyeceği her bir somut olaya göre ayrı değerlendirilmelidir.
Gerek ulusal ve gerek uluslararası sözleşmelere göre (Viyana Satım Sözleşmesi gibi) bir ülkede OHAL ilan edilmesi doğrudan ifa imkânsızlığına sebep olmamaktadır. Bu durumların ifa imkânsızlığı yaratması için örneğin taraflardan birinin banka hesaplarına el konulması, sözleşmeye taraf olan şirkete kayyum atanması, sözleşme yabancı para ile kurulduysa kurların bir anda fahiş oranlarda yükselmesi veya kişisel edim taahhüdü içeren sözleşmesel ilişkilerde borçlunun tutuklanması gibi edimin ifasını imkânsız hale getirecek gerekçelerin mevcut olması gerekmektedir.
Dolayısıyla bir sözleşmede hangi tarafta olunursa olunsun, olası etkilere hazırlıklı olabilmek ve OHAL süresince herhangi bir esaslı zarara uğramamak adına hem karşı tarafın mücbir sebebe dayanma ihtimali veya hakkı olup olmadığının hem de sizlerin mücbir sebebe dayanarak sözleşmeden doğan yükümlülüklerinizi askıya alıp alamayacağınızın dikkatle değerlendirilmesinin önemli ölçüde faydalı olacağı düşünülmektedir.
3. Döviz Kurları ve Sözleşmelere Etkileri Açısından:
Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili hükmü uyarınca sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve mevcut olgular kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ise, borçlu mahkemeden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir.
Yabancı para ile borçlanılan sözleşmelerde, döviz kurlarının aniden yükselmesi durumunda ortaya çıkan durumun “öngörülemez” olması ve “aşırı ifa güçlüğü” yaratması halinde sözleşmenin uyarlanması talep edilebilecektir. Yargıtay tarafından döviz kurlarının aşırı yükselmesi halinde sözleşmede uyarlama yapılıp yapılamayacağı konusunda farklı kararlar bulunmaktadır. Ancak Yargıtay tarafından dikkate alınan esas kriter, döviz kurlarındaki değişikliğin “dönem” ve “somut olay” (örneğin: OHAL) bazında değerlendirilmesidir. Örneğin Avro üzerinden bir yıl önce yapılan bir kira sözleşmesi, bir yılın sonunda Euro’nun Türk Lirası karşısında beş kat değer kazanması (Türk Lirası’nın beş kat değer kaybetmesi) durumunda hâkim, artışa sebep olan vakıalar bakımından somut olayı esas alan bir değerlendirme yapmaktadır. Döviz kurlarında yaşanan hareketlenmeler birçok nedenin bir araya gelmesi ile birlikte gerçekleşmektedir. Nitekim Yargıtay’ın gerek 2000’li yıllarda yaşanan ekonomik krizde, gerek terör olayları sonrası açılan uyarlama davalarında verdiği kararlarda tacir olan tarafların Türk ekonomisini bilerek ve ekonomide yaşanan dalgalanmaları göz önüne alarak ticari hayatın gerekleri doğrultusunda ve basiretli bir tacir gibi davranması gerektiğinden söz etmiştir. Bu durumda OHAL ilan edilmesi, döviz kurlarının artacağı anlamı taşımayacağı gibi, henüz herhangi bir artış veya Türk Lirasında değer kaybı gerçekleşmeksizin uyarlama taleplerinin yöneltilmesine ve bu davaların kabul edilmesine gerekçe oluşturmayacaktır. Dolayısıyla herhangi bir ekonomik sonuç doğurmaksızın sadece OHAL ilan edilmesi mücbir sebep teşkil etmeyecektir.
4. İş Sözleşmeleri Açısından:
OHAL durumunda uygulanacak tedbirler arasında “işçinin isteği, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller, sağlık sebepleri, normal emeklilik ve belirli süresinin bitişi nedeniyle hizmet akdinin sona ermesi veya feshi dışında kalan hallerde işçi çıkartmalarını işverenin de durumunu dikkate alarak üç aylık bir süreyi aşmamak kaydıyla izne bağlamak veya ertelemek” de bulunmaktadır.
Bu hüküm şu anlamı taşır; iş sözleşmesi hükümde belirtildiği gibi ancak ahlak ve iyi niyete uymayan, emeklilik, sağlık sebepleri gibi nedenlerle sonlandırılabilir. Ancak, Bakanlık tarafından hükümdeki gibi bir tedbir kararı alınırsa, üç aylık süreyi aşmamak kaydıyla işçi çıkarmak isteyen işveren bu durumu ertelemek zorunda kalacaktır. Bu hükmün nedeni, işçi-işveren arasındaki güven ilişkisinin sekteye uğramamasıdır. Kararın alınması Türkiye’deki tüm şirketleri etkileyeceğinden ihtimal dâhilindedir. Herhangi bir gelişme olduğunda doğrudan sizlerle paylaşılacaktır.
5. Dava Dosyaları Açısından:
Hem İdari hem de Adli Yargı’da birçok hâkim ve savcının önce açığa alınması daha sonra ise gözaltı ve tutuklama işlemleri sebebiyle İstanbul, İstanbul Anadolu, Bakırköy ve Ankara Adliyeleri başta olmak üzere tüm adliyelerde hâkim ve savcı sayısı konusunda eksiklik yaşanmaktadır. Bununla beraber Bölge Adliye Mahkemeleri’nin (istinaf mahkemeleri) 20.07.2016 itibariyle göreve başladıkları ve ilk derece mahkemelerinden birçok hâkimin istinaf mahkemelerine atandığı da göz önüne alındığında, önümüzdeki süreçte yargılamaların 15.07.2016 öncesine göre daha ağır şekilde işlemesi muhtemeldir.
Görevden alınan ya da istinafa atanan hâkimlerin yerine yeni görevlendirilecek hâkimlerin atama işlemlerinin de zaman alacağı bir gerçektir. Bu durumda, öncelikle hâkimi bulunmayan bir mahkemeye, geçici olarak başka bir mahkeme hâkiminin bakacak olması gibi geçici çözümler alınacaktır. Ancak, geçici görevlendirilen hâkimin, o dava dosyası hakkında bilgi sahibi olmaması sebebiyle özellikle ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve nihai kararlara hükmetme konusunda çekince yaşaması ve bu kararları mümkün olduğu kadar ertelemesi de muhtemeldir.
Sonuç olarak, yaşanan son olaylardan dolayı, hem adli hem idari yargıda, yargılamaların sekteye uğraması ve yavaşlaması durumunun görülmesi yüksek ihtimaldir.
1. OHAL Nedir?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 07.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Anayasası’nın (“Anayasa”) 119. ve 120. maddelerinde, kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, doğal afet veya salgın hallerinde OHAL ilan edilebileceği düzenlenmektedir. Bu gibi durumlarda Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu’nun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere OHAL ilân edebilir. OHAL ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazete’de yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur.
Nitekim Bakanlar Kurulu tarafından alınan 2016/9064 sayılı Karar ile tüm ülkede doksan gün süreyle olağanüstü hal ilan edilmiş ve bu Karar 21.07.2016 tarih ve 29777 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Kararın tam metni için lütfen tıklayınız.
OHAL durumunda uygulanacak usul ve esasları ise 25.10.1983 tarihli, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu düzenlemiştir. OHAL’in an itibariyle olduğu gibi bütün yurtta ilan edilmesi halinde, koordine ve işbirliği Başbakanlıkça sağlanmak suretiyle bölge valilileri görevli ve yetkilidir.
Gündelik ve ticari hayata doğrudan veya dolaylı olarak etkisi olabilecek OHAL tedbirleri 11. Madde uyarınca aşağıdaki şekildedir:
• Sokağa çıkmayı sınırlamak, yasaklamak veya araçların seyirlerini yasaklamak,
• Kişilerin üstünü, araçlarını, eşyalarını aratmak ve bulunacak suç eşyası ve delil niteliğinde olanlarına el koymak,
• Kimlik belirleyici belge taşıma mecburiyeti koymak,
• Gazete, dergi, broşür, kitap, el ve duvar ilanı ve benzerlerinin basılmasını, çoğaltılmasını, yayımlanmasını ve dağıtılmasını yasaklamak,
• Söz, yazı, resim, film, plak, ses ve görüntü bantlarını gerektiğinde kayıtlamak veya yasaklamak,
• Hassasiyet taşıyan kamuya veya kişilere ait kuruluşlara ve bankalara, kendi iç güvenliklerini sağlamak için özel koruma tedbirlerini aldırmak veya bunların artırılmasını istemek,
• Ruhsatlı da olsa her nevi silah ve mermilerin taşınmasını veya naklini yasaklamak,
• Kamu düzeni veya kamu güvenini bozabileceği kanısını uyandıran kişi ve toplulukların ülkeye girişini yasaklamak, ülke dışına çıkarmak veya ülke içerisinde belirli yerlere girmesini veya yerleşmesini yasaklamak,
• Kapalı ve açık yerlerde yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklamak, ertelemek,
• Dernek faaliyetlerini; her dernek hakkında ayrı karar almak ve üç ayı geçmemek kaydıyla durdurmak,
• İşçinin isteği, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller, sağlık sebepleri, normal emeklilik ve belirli süresinin bitişi nedeniyle hizmet akdinin sona ermesi veya feshi dışında kalan hallerde işçi çıkartmalarını işverenin de durumunu dikkate alarak üç aylık bir süreyi aşmamak kaydıyla izne bağlamak veya ertelemek.
2. Mücbir Sebep Açısından:
Mücbir sebep bir borcun veya genel bir davranış yükümlülüğünün ifasına engel olan, borçlunun işletme faaliyetiyle ve kontrolü ile ilgisi olmayan, öngörülemeyen ve kaçınılamayan durumlardır. Türk Borçlar Kanunu’na göre OHAL kapsamında alınacak tedbirler dolayısıyla sözleşmeden doğan herhangi bir yükümlülüğün yerine getirilememesi durumu ifa imkânsızlığı teşkil edeceğinden mücbir sebep olarak değerlendirilebilecek ve borçlu borcundan kurtulabilecek veya mücbir sebep hali ortadan kalkana kadar ifa için beklenmesi gerekebilecektir. Ancak OHAL durumunun mücbir sebep teşkil edip etmeyeceği her bir somut olaya göre ayrı değerlendirilmelidir.
Gerek ulusal ve gerek uluslararası sözleşmelere göre (Viyana Satım Sözleşmesi gibi) bir ülkede OHAL ilan edilmesi doğrudan ifa imkânsızlığına sebep olmamaktadır. Bu durumların ifa imkânsızlığı yaratması için örneğin taraflardan birinin banka hesaplarına el konulması, sözleşmeye taraf olan şirkete kayyum atanması, sözleşme yabancı para ile kurulduysa kurların bir anda fahiş oranlarda yükselmesi veya kişisel edim taahhüdü içeren sözleşmesel ilişkilerde borçlunun tutuklanması gibi edimin ifasını imkânsız hale getirecek gerekçelerin mevcut olması gerekmektedir.
Dolayısıyla bir sözleşmede hangi tarafta olunursa olunsun, olası etkilere hazırlıklı olabilmek ve OHAL süresince herhangi bir esaslı zarara uğramamak adına hem karşı tarafın mücbir sebebe dayanma ihtimali veya hakkı olup olmadığının hem de sizlerin mücbir sebebe dayanarak sözleşmeden doğan yükümlülüklerinizi askıya alıp alamayacağınızın dikkatle değerlendirilmesinin önemli ölçüde faydalı olacağı düşünülmektedir.
3. Döviz Kurları ve Sözleşmelere Etkileri Açısından:
Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili hükmü uyarınca sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve mevcut olgular kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ise, borçlu mahkemeden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir.
Yabancı para ile borçlanılan sözleşmelerde, döviz kurlarının aniden yükselmesi durumunda ortaya çıkan durumun “öngörülemez” olması ve “aşırı ifa güçlüğü” yaratması halinde sözleşmenin uyarlanması talep edilebilecektir. Yargıtay tarafından döviz kurlarının aşırı yükselmesi halinde sözleşmede uyarlama yapılıp yapılamayacağı konusunda farklı kararlar bulunmaktadır. Ancak Yargıtay tarafından dikkate alınan esas kriter, döviz kurlarındaki değişikliğin “dönem” ve “somut olay” (örneğin: OHAL) bazında değerlendirilmesidir. Örneğin Avro üzerinden bir yıl önce yapılan bir kira sözleşmesi, bir yılın sonunda Euro’nun Türk Lirası karşısında beş kat değer kazanması (Türk Lirası’nın beş kat değer kaybetmesi) durumunda hâkim, artışa sebep olan vakıalar bakımından somut olayı esas alan bir değerlendirme yapmaktadır. Döviz kurlarında yaşanan hareketlenmeler birçok nedenin bir araya gelmesi ile birlikte gerçekleşmektedir. Nitekim Yargıtay’ın gerek 2000’li yıllarda yaşanan ekonomik krizde, gerek terör olayları sonrası açılan uyarlama davalarında verdiği kararlarda tacir olan tarafların Türk ekonomisini bilerek ve ekonomide yaşanan dalgalanmaları göz önüne alarak ticari hayatın gerekleri doğrultusunda ve basiretli bir tacir gibi davranması gerektiğinden söz etmiştir. Bu durumda OHAL ilan edilmesi, döviz kurlarının artacağı anlamı taşımayacağı gibi, henüz herhangi bir artış veya Türk Lirasında değer kaybı gerçekleşmeksizin uyarlama taleplerinin yöneltilmesine ve bu davaların kabul edilmesine gerekçe oluşturmayacaktır. Dolayısıyla herhangi bir ekonomik sonuç doğurmaksızın sadece OHAL ilan edilmesi mücbir sebep teşkil etmeyecektir.
4. İş Sözleşmeleri Açısından:
OHAL durumunda uygulanacak tedbirler arasında “işçinin isteği, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller, sağlık sebepleri, normal emeklilik ve belirli süresinin bitişi nedeniyle hizmet akdinin sona ermesi veya feshi dışında kalan hallerde işçi çıkartmalarını işverenin de durumunu dikkate alarak üç aylık bir süreyi aşmamak kaydıyla izne bağlamak veya ertelemek” de bulunmaktadır.
Bu hüküm şu anlamı taşır; iş sözleşmesi hükümde belirtildiği gibi ancak ahlak ve iyi niyete uymayan, emeklilik, sağlık sebepleri gibi nedenlerle sonlandırılabilir. Ancak, Bakanlık tarafından hükümdeki gibi bir tedbir kararı alınırsa, üç aylık süreyi aşmamak kaydıyla işçi çıkarmak isteyen işveren bu durumu ertelemek zorunda kalacaktır. Bu hükmün nedeni, işçi-işveren arasındaki güven ilişkisinin sekteye uğramamasıdır. Kararın alınması Türkiye’deki tüm şirketleri etkileyeceğinden ihtimal dâhilindedir. Herhangi bir gelişme olduğunda doğrudan sizlerle paylaşılacaktır.
5. Dava Dosyaları Açısından:
Hem İdari hem de Adli Yargı’da birçok hâkim ve savcının önce açığa alınması daha sonra ise gözaltı ve tutuklama işlemleri sebebiyle İstanbul, İstanbul Anadolu, Bakırköy ve Ankara Adliyeleri başta olmak üzere tüm adliyelerde hâkim ve savcı sayısı konusunda eksiklik yaşanmaktadır. Bununla beraber Bölge Adliye Mahkemeleri’nin (istinaf mahkemeleri) 20.07.2016 itibariyle göreve başladıkları ve ilk derece mahkemelerinden birçok hâkimin istinaf mahkemelerine atandığı da göz önüne alındığında, önümüzdeki süreçte yargılamaların 15.07.2016 öncesine göre daha ağır şekilde işlemesi muhtemeldir.
Görevden alınan ya da istinafa atanan hâkimlerin yerine yeni görevlendirilecek hâkimlerin atama işlemlerinin de zaman alacağı bir gerçektir. Bu durumda, öncelikle hâkimi bulunmayan bir mahkemeye, geçici olarak başka bir mahkeme hâkiminin bakacak olması gibi geçici çözümler alınacaktır. Ancak, geçici görevlendirilen hâkimin, o dava dosyası hakkında bilgi sahibi olmaması sebebiyle özellikle ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve nihai kararlara hükmetme konusunda çekince yaşaması ve bu kararları mümkün olduğu kadar ertelemesi de muhtemeldir.
Sonuç olarak, yaşanan son olaylardan dolayı, hem adli hem idari yargıda, yargılamaların sekteye uğraması ve yavaşlaması durumunun görülmesi yüksek ihtimaldir.