1. Giriş
Sanayi Devrimi ile başlayan üretim süreçlerindeki dönüşüm, küreselleşmeyle birlikte hız kazanmış ve günümüz tedarik zincirleri çok katmanlı ve karmaşık bir yapıya ulaşmıştır. Ürünlerin ulusal ve uluslararası pazarlara arz edilmesiyle birlikte ürün güvenliği ve bu ürünlerden kaynaklanan zararların tazmini konusu daha da önem kazanmıştır.
Türkiye’de imalatçının yükümlülüklerini düzenleyen temel mevzuat 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu’dur (“
Kanun”). Bu Kanun, ülkemizde piyasaya arz edilen her türlü ürünü kapsar ve imalatçı, ithalatçı, dağıtıcı gibi tüm ilgililere geniş sorumluluklar yükler.
Bu çalışmada, özellikle Kanun kapsamında imalatçının sorumluluğuna genel bir bakış sunulmakta; kusursuz sorumluluk esasına dayanan bu düzenlemenin temel unsurlarına değinilmektedir. Ürün güvenliğinin giderek daha fazla önem kazandığı günümüzde, imalatçının sorumluluğunun güncel hukuki düzenlemeler ve uygulamalar ışığında değerlendirilmesi hem şirketler hem de tüketiciler için yol gösterici olacaktır.
2. İlgili Mevzuat
2.1. 7223 Sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu
Kanun, Türkiye’de ürün güvenliği ve teknik düzenlemeler alanında imalatçının ve diğer ilgililerin yükümlülüklerini ayrıntılı şekilde düzenleyen tek mevzuattır. Nispeten yakın bir geçmişte, 12 Mart 2021 tarihinde yürürlüğe giren Kanun, yalnızca tüketicileri değil, piyasaya arz edilen her türlü ürün nedeniyle zarar görebilecek üçüncü kişileri de kapsayacak şekilde geniş bir sorumluluk rejimi getirmiştir. Kanunun temel amacı, ürünlerin güvenli olmasını sağlamak, piyasa gözetimi ve denetimine ilişkin esasları belirlemek ve ürün güvenliği ile ilgili tarafların yükümlülüklerini düzenlemektir.
Daha önce sadece genel hükümler kapsamında düzenlenen bu alanda Kanun’un getirdiği en önemli yeniliklerden biri, piyasaya sunulan ürünlerin yalnızca tüketici işlemleriyle sınırlı kalmayıp tüm kullanıcılar açısından da güvenli olmasını sağlamaya yönelik özel düzenlemeler içermesidir. Kanun’da “ürün” yalnızca bireysel tüketicilere yönelik ürünleri değil, ticari faaliyetlerde kullanılan makineler, endüstriyel ekipmanlar ve ikinci el ürünleri de kapsayacak şekilde geniş bir kapsamda ele alınmıştır.
Böylece, ürün güvenliği yalnızca tüketici piyasasıyla sınırlı tutulmamış, her türlü ürünle doğrudan veya dolaylı şekilde temas eden herkesin korunması hedeflenmiştir.
Kanun, imalatçılara; ürünün teknik düzenlemelere ve güvenlik şartlarına uygunluğunu sağlama, piyasada izleme ve gerektiğinde piyasadan çekme veya geri çağırma gibi yükümlülükler de getirmektedir. Ayrıca imalatçı piyasaya arz edilen ürünlerin yalnızca üretim sürecinde değil, piyasada bulunduruldukları sürece de güvenliğini izlemek ve gerekli önlemleri almakla sorumludur.
Kanun ile sorumluluk kapsamı genişletilerek yalnızca alıcıların değil, üründen zarar gören üçüncü kişilerin de tazminat talebinde bulunabilmesine olanak tanınmıştır.
2.2. Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
Her ne kadar kapsam ve yaklaşım bakımından Kanun’dan farklı olsa da Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun da belirli durumlarda imalatçının sorumluluğuna ilişkin hükümler içermektedir.
TBK m. 49, haksız fiil sorumluluğu kapsamında zarar görenlere tazminat talep etme hakkı vermekte ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin sorumlu olduğunu düzenlemektedir. TBK. m. 227 ise bir ürünün ayıplı çıkması durumunda alıcının sahip olduğu hakları düzenlemektedir.
TTK ise ürün sorumluluğunu doğrudan düzenlememekte, ancak ticari satışlara konu olabilecek ayıplı mallara dair hükümleri içermektedir. TTK ve TBK imalatçıya değil, esasen satıcının alıcıya karşı sözleşme ilişkisi içindeki sorumluluğuna odaklandığından, bu yönüyle Kanun’un getirdiği genel ürün güvenliği sorumluluğundan ayrılmaktadır.
TKHK m. 8 ise yalnızca tüketici işlemleriyle sınırlıdır ve imalatçının genel sorumluluğunu düzenlememektedir.
Görüldüğü üzere; TBK, TTK ve TKHK doğrudan ürün sorumluluğuna ilişkin özel hükümler içermemekte, üründeki ayıba ilişkin sorumluluk rejimini ve tarafların seçimlik haklarını düzenlemektedir. Kanun ise, ürün sorumluluğu kapsamında, tüketici olup olmadığına bakılmaksızın zarar gören herkese tazminat hakkı tanıyarak daha geniş bir sorumluluk alanı oluşturmuştur.
2.3. Uluslararası Düzenlemeler
İmalatçının sorumluluğuna ilişkin uluslararası düzenlemelerden 25 Temmuz 1985 tarihli 85/374/EEC Sayılı Konsey Direktifi, hatalı ürünlerden doğan zararlar için imalatçıya kusursuz sorumluluk yükleyen ilk kapsamlı AB düzenlemesi olup, üye devletlerde uyumlu bir ürün sorumluluğu rejimi oluşturmayı amaçlamaktadır. Kanun’un hazırlanmasında da 85/374/EEC Direktifi'nde yer alan ilkelerden faydalanılmıştır.
Ancak, teknolojik gelişmeler ve dijitalleşmenin getirdiği yeni riskler nedeniyle, 9 Aralık 2024 tarihinde, 85/374/EEC Direktifi'nin yerine 2024/2853 Sayılı AB Ürün Sorumluluğu Direktifi yürürlüğe girmiştir. Yeni direktif, geleneksel fiziksel ürünlerin ötesinde yazılım, yapay zekâ sistemleri, dijital hizmetlerle entegre ürünler gibi yeni nesil teknolojileri de ürün sorumluluğu kapsamına alarak imalatçıların yükümlülüklerini arttırmaktadır. Ayrıca, ürün güvenliği standartlarını ihlal eden ithalatçılar ve tedarik zincirindeki diğer ilgililerin de müteselsil sorumluluğunu genişletmektedir.
Kanun her ne kadar ürün sorumluluğuna ilişkin AB düzenlemeleriyle büyük ölçüde uyumlu olsa da 2024/2853 Sayılı Direktif’in imalatçılara getirdiği yeni yükümlülüklerin Türk mevzuatına nasıl yansıtılacağı merak konusudur.
3. İmalatçının Kanun Kapsamındaki Sorumlulukları
3.1. Tazminat Sorumluluğu
Kanun’un 6. maddesi uyarınca; bir ürünün sebep olduğu zarar nedeniyle imalatçısının sorumlu tutulabilmesi için zarar görenin ürünün uygunsuz olduğunu, zarar gördüğünü ve zarar ile uygunsuzluk arasında nedensellik bağı bulunduğunu ispat etmesi gerekmektedir.
İmalatçının tazminat sorumluluğunu müteselsil sorumluluk esasına göre düzenlenmiştir ve birden fazla imalatçının veya ithalatçının bulunması halinde zarardan birlikte sorumlu olacaklardır. Daha da önemlisi, imalatçı ve ithalatçının ürünlerden kaynaklanan sorumluluğunu sınırlamaya yönelik sözleşme maddelerinin hükümsüz olduğu da düzenlenerek, zararın doğması halinde imalatçının alıcıyla yaptığı sözleşmelere dayanarak sorumluluktan kaçınmasının önüne geçilmiştir.
Tazminat kapsamı bakımından da Kanun geniş bir çerçeve çizmekte ve m. 6/5 uyarınca hem maddi hem manevi zararların tazminine imkân tanımaktadır. Üründen kaynaklanan zarar nedeniyle ödenecek tazminat miktarının belirlenmesinde ise Borçlar Kanunu’nun haksız fiil hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmektedir.
Ancak, tazminat konusu olabilecek zararlar açısından da önemli bir sınırlama getirilerek
yalnızca ürünün bir kişiye veya bir mala zarar vermesi halinde imalatçının sorumlu olacağı düzenlenmektedir. Üründe meydana gelen zararlar burada düzenlenen tazminat talebine konu olamayacaktır.
Zamanaşımı süresi açısından ise m. 6/6, tazminat taleplerinin zarar görenin zararı ve sorumluluğu öğrendiği tarihten itibaren üç yıl içinde; her hâlükârda zararın doğduğu tarihten itibaren on yıl içinde ileri sürülmesi gerektiğini düzenlemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, sürenin ürünün piyasaya sürüldüğü tarihten değil, zararın doğduğu tarihten itibaren işlemeye başlamasıdır.
3.2. İdari Sorumluluğu
Tazminat yükümlülüğünün yanı sıra Kanun’un 20. maddesi ile ürünün piyasaya arz koşulları, piyasa gözetimi ve denetimi, yükümlülüklere uyulmadığı takdirde değişen miktar ve aralıklarda idari para cezası uygulanması düzenlenmiştir. 2024 yılı için yeniden değerleme oranı olarak tespit edilen %43,93 artışın uygulanması sonrasında, 1/1/2025 tarihinden 31/12/2025 tarihine kadar geçerli olmak üzere idari para cezasının üst limiti 3.462.473 TL’dir.
4. İmalatçının Sorumluluktan Kurtulma Halleri
İmalatçının sorumluluğu geniş bir çerçevede düzenlese de 21. madde ile belirli durumlarda imalatçının sorumluluktan kurtulmasına da imkân tanınmaktadır.
Öncelikle, zarara sebep olan ürünün piyasaya imalatçı tarafından arz edilmediğinin ispatı sorumluluğu ortadan kaldırmaktadır. Zarara sebep olan uygunsuzluğun; dağıtıcının veya üçüncü kişilerin ürüne müdahalesinden kaynaklandığı kanıtlanabilirse de imalatçı sorumlu tutulmayabilecektir. Bu halde, ürünün hem özel olarak öngörülen teknik düzenlemelere hem de uygulanması zorunlu genel güvenlik standartlarına uygun olarak üretilmesi sorumluluktan kurtulma sebebi olacaktır. Ancak, teknik düzenlemelere veya zorunlu kurallara uygun üretilmiş olması, her durumda imalatçıyı sorumluluktan kurtarmayacaktır. Somut olayın koşulları ve ürünün piyasaya arzından sonraki süreçte ortaya çıkan riskler dikkate alınarak sorumluluğu ortadan kaldıran haller değerlendirilmelidir.
Bununla birlikte, zararın ürünün uygunsuzluğunun yanı sıra üçüncü bir kişinin fiili veya ihmalinden de kaynaklanması, imalatçının sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Ancak, imalatçı bu durumda zarara yol açan üçüncü kişiye rücu hakkına sahiptir. Bu kapsamda, imalatçının ürünle ilgili kalite belgeleri, bakım kayıtları, kullanım talimatları ile teknik dokümantasyonunun eksiksiz ve güncel olması önem arz etmektedir. Ayrıca distribütör veya diğer ilgililerle yapılan sözleşmelerde ürünün bakım, kullanım ve güvenliğine ilişkin sorumlulukların açık ve anlaşılır şekilde düzenlenmesi, özellikle kullanıcı eğitimi ve periyodik bakım yükümlükleri, teknik destek gibi hususların netleştirilmesi, kayıtlarının tutulması ve saklanması imalatçılar bakımından risklerin azaltılması adına önemlidir.
Ayrıca, zarar görenin kullanım hatası veya ağır kusuru, tazminat sorumluluğunu azaltabilir veya ortadan kaldırabilir. Örneğin, ürünün kullanım talimatlarına aykırı bir şekilde kullanılması ve bu kullanımın zarara yol açması durumunda, imalatçı sorumluluktan kurtulabilir.
Son olarak; imalatçı, yetkili temsilci, ithalatçı veya dağıtıcının ürünün uygunsuzluğunu tespit edip Bakanlık veya ilgili denetim otoritesinin müdahalesini beklemeden ürünü piyasadan çekmesi halinde, idari yaptırımlardan muaf tutulacağı düzenlenmektedir. Bu hüküm, ilgilileri satış sonrasında da aktif gözetim yapmaya teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
5. Sonuç ve Değerlendirme
Kanun’un getirdiği geniş kapsamlı sorumluluk rejimi, imalatçılar ve ithalatçılar açısından dikkatli bir hukuki ve ticari planlama zaruretini de şüphesiz beraberinde getirmektedir. Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte, ürün güvenliği ihlalleri nedeniyle açılan davalar ve tazminat talepleri artarken tazminat sorumluluğunun kapsamının genişlemesi, özellikle büyük ölçekli imalatçıların uyum süreçlerini sıkılaştırıp risk yönetim stratejilerini gözden geçirmelerini zorunlu kılmaktadır.
Sonuç olarak, Kanun’un etkili bir şekilde uygulanması hem tüketici haklarının korunmasını hem de başta imalatçılar olacak şekilde tüm paydaşların yükümlülüklerinin netleştirilmesini sağlayacak bir denge oluşturacaktır. Ancak, imalatçıların ve diğer tedarik zinciri ilgililerinin artan mevzuat yükümlülükleri ve olası yüksek tazminat riskleri karşısında hazırlıklı olması, proaktif bir uyum süreci yürütmesi ve ürün güvenliğini en üst düzeye çıkartmak için gerekli tedbirleri alması kritik bir önem taşımaktadır. Nitekim dijitalleşme, yapay zekâ ve otomasyon gibi teknolojik gelişmeler ürün güvenliğine ilişkin riskleri ve sorumluluk alanlarını sürekli olarak değiştirmekte; bu durum, mevzuatın da dinamik biçimde güncellenmesini ve imalatçılar başta olmak üzere tüm ilgililerin bu değişime uyum sağlamasını zorunlu kılmaktadır.
Selin Su, Yönetici Avukat
Nejan Yılmaz, Avukat
Selen Kaya, Stajyer Avukat