Önerilen Aramalar

Halka Açık Şirketleri Devir Süreçlerinde Neler Bekliyor ?

7.05.2025

Tüm Makaleler
Günümüzde birçok şirketin halka arz sürecine girdiğini, karşımıza çıkan haberlerden, banka bildirimlerinden kolaylıkla gözlemleyebiliyoruz. Anonim şirketlerin hisse senetlerini Borsa İstanbul’da satışa çıkardığını duyurmasıyla birlikte halka arz haberleri gündeme geliyor. Özellikle 2023 yılından itibaren Türkiye’de halka arz olan şirketlerin sayısının oldukça arttığını söylemek mümkün. Böylelikle Borsa İstanbul’da işlem gören halka açık şirket sayısı da günden güne artıyor.

Peki neden son yıllarda Türkiye’de şirketler halka açık olma yoluna giriyor? Bunun en önemli sebeplerinden biri artan kredi maliyetlerinin de etkisiyle şirkete büyümesini hızlandıracak finansman kaynağını daha uygun şekilde sağlamak. Halka arz süreciyle birlikte, şirketler hisselerini yatırımcılara satarak sermaye elde ediyor ve bu şekilde finansal durumlarını iyileştirmeye, finansman ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Bu finansman yönteminde belirli bir vadede geri ödenmesi gereken bir borç olmadan şirkete sermaye girdiğinden ve uzun vadede düşük maliyetli bir finansman kaynağı olduğundan, şirketler için tercih edilir bir seçenek haline dönüşmüş durumda. Şirket hisselerinin halka arz edilmesinden sonra, şirket borsada işlem görmeye başladığından, bu işlem uzun vadeli bir finansman ve likidite kaynağı olarak cazip bir hale geliyor. Halka açık bir şirket haline gelmek, finansman elde etmenin yanı sıra, kurumsallaşma, bilinirlik, globalleşme, kredibilite gibi birçok faydayı da beraberinde getiriyor.

Halka açık hale gelen şirketlerin sayısının artmasıyla birlikte, bu şirketler özelinde yine farklı yatırım yöntemlerinden olan birleşme ve devralma gibi süreçlerin de yoğunlaştığını ve bu işlem sayılarında da artış gözlemlendiğini söylemek mümkün. Halka açık olan ve olmayan şirketlerin devrindeki hareket serbestisi ise oldukça farklı. Burada sermaye piyasasının yol göstericiliği çerçevesinde hem hedef şirket ile satıcı pay sahipleri hem de yatırımcı alıcı taraf için dikkat edilmesi ve takip edilmesi gereken birçok prosedür olmakla beraber, bu yazımızda en önemli birkaç unsura değinmeye çalışacağız.


Risk Değerlendirmesi Aşamasında Nelere Dikkat Edilmeli?

Birleşme ve devralma gibi yatırım işlemlerinin en temel hukuki süreçlerinden biri hem yatırımcı (alıcı) hem satıcı taraf için şirket değerlendirmesi ve durum tespiti olarak bilinen “Due Diligence” aşamasıdır. Bu aşamada, yatırımcı taraf için hedef şirketi değerlendirmek suretiyle yatırımını gerçekleştirme doğrultusundaki çıkarları ile esaslı bir biçimde ilgili olan ve önemli hukuki risk teşkil edebilecek konuları saptayarak yatırım sürecini şekillendirmek, satıcı taraf için de yatırımın gerçekleşmesi için en pürüzsüz haliyle değerlendirmeden çıkmak önemli olacaktır.

Halka açık anonim şirketlerin hedef şirket olduğu birleşme ve devralma işlemlerinde, Due Diligence aşamasında sermaye piyasası mevzuatı tahtında hukuki incelemeye temel olan başlıca üç sorudan bahsedebiliriz; (i) hedef şirket kamuyu aydınlatma yükümlülüklerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmiş mi? (ii) bu şirket kendisine uygulanabilir olan kurumsal yönetim ilkelerine uygun hareket ediyor mu? ve (iii) hedef şirkete karşı sermaye piyasası yükümlülüklerinin ihlaline ilişkin herhangi bir düzenleyici otorite tarafından soruşturma başlatılmış mı veya yatırımcıları ile önemli bir uyuşmazlığı var mı?

Halka açık şirketin kamuyu aydınlatma yükümlülüğünü eksiksiz yerine getirmemesi veya zorunlu olarak uygulanması gereken kurumsal yönetim ilkelerine uygun hareket etmemesi sermaye piyasası mevzuatı uyarınca bazı yaptırımları da beraberinde getireceğinden risk değerlendirmesinde kritik sonuçları olabilecek hususlardır.

Risk değerlendirmesi aşamasında şirketin kamuyu aydınlatma yükümlülüğü kapsamında temelde değerlendirilmesi ve incelenmesi gereken esaslı konular; Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda (“KAP”) duyurulması gereken bilgilerin ve önemli işlemlerin eksiksiz bir şekilde duyurulup duyurulmadığı, açıklamaların zamanında yapılıp yapılmadığı, ertelenen herhangi bir açıklamanın varlığı halinde ertelemenin gerekçesinin haklı nedenlere dayanıp dayanmadığı, yatırımcının yanıltılıp yanıltılmadığı, bu nedenle şirketin Sermaye Piyasası Kanunu (“SPK”) uyarınca herhangi bir soruşturmaya dahil edilip edilmediği, yaptırıma tabi olup olmadığı gibi hususlardır.

Due Diligence aşamasının devamında ise halka açık şirketin tabi olduğu kurumsal yönetim ilkeleri kapsamında; şirketin genel kurul, yönetim kurulu ve komite toplantılarının mevzuata uygun yapılıp yapılmadığı, ilişkili taraf işlemleri ile yaygın ve süreklilik arz eden işlemlerin tespiti, bu işlemlerin eşik değerini geçmesi halinde bağımsız denetim raporunda yer alıp almadığı, şirketin vermiş olduğu rehin ve teminatların tespiti, şirketin finansman ihtiyacına göre alınan aksiyonların ve önemli sözleşmelerinin duyurulup duyurulmadığı gibi hususlar başlıca inceleme konuları arasındadır.


Kamuyu Aydınlatma Yükümlülüğü Neden Önemli?

KAP’ta açıklama yapılmasının temel mantığı yatırımcının yatırım kararını etkileyebilecek (genellikle şirketin mali durumunu etkileyen gelişmeler) türdeki bilgilerin erişime açık olmasıdır. Halka açık şirket yatırımcı tarafından bir değerlendirmeye girmeden önce, bu yükümlülüklerini yerine getirdiğinden emin olmalı, yatırımcı ise, Önemli Nitelikteki İşlemler ve Ayrılma Hakkı Tebliği, Özel Durumlar Tebliği ve Özel Durumlar Rehberi düzenlemeleri kapsamında kalan işlemleri doğru değerlendirmelidir. Bu düzenlemeler maddi duran varlıklarla ilgili işlemlerden, birleşme ve devralmalara kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. KAP’ta açıklanması gereken işlemler için her zaman belirli bir eşik değer aranmadığından her işlem özelinde rehbere başvurmak uygun olur. Ancak, her durumda, işlemin şirketin hisse değerini ve performansını etkileyip etkilemeyeceği en önemli kriterdir.

Yine KAP açıklamalarının zamanında yapılması da önemli olacak, yatırımcı tarafından bu hususlar da ayrıca incelenecektir. Örnek vermek gerekirse, finansal raporların belirli sürelere uygun olarak kamuya duyurulması gerekmektedir. Finansal raporlar hazırlandıktan sonra fakat kamuya açıklanmadan önce bir black out dönemi bulunmaktadır. Bu dönemde şirkete ilişkin içsel veya sürekli bilgilere sahip olan kişilerin veya yakınlarının ilgili sermaye piyasası araçlarında işlem yapmaları piyasa bozucu eylem olarak tanımlanacağından, böyle bir konunun tespiti halinde bu husus devir işleminde “red-flag” olarak ele alınabilecektir.


Neden Kurumsal Yönetim İlkeleri İnceleme Konusu Yapılıyor?

Halka açık bir ortaklığın şeffaflığı en önemli unsurlarından biridir. Bu şeffaflığın sağlanabilmesi adına şirketin kurumsal yönetiminin mevzuata uygun olması önem taşır. Şirketin genel kurulunun nasıl toplanacağı, hangi aralıklarla toplanacağı, yönetim kurulunun kaç kişiden oluşacağı ve yapısı, ilişkili taraf işlemleri gibi konular hakkında Kurumsal Yönetim Tebliği yol gösterici olacaktır.

Due Diligence süreçlerinde halka açık şirketin kurumsal yönetim ilkeleriyle uyumlu olup olmadığı, organizasyonlarını bu çerçevede gerçekleştirip gerçekleştirmediği inceleme konusu yapılacaktır. Kurumsal Yönetim Tebliği’nde belirtilen en önemli konulardan biri ilişkili taraf işlemleridir. Bunların ayrı bir raporlandırılma süreci bulunmaktadır ve bu işlem de kamuya açıklanmalıdır. Ayrıca bağımsız denetçi raporunda da bu konu ayrı bir bölümde yer alır ve ilişkili taraf işlemlerinin yönetim kurulu kararına dayanması gerekir. Kurumsal Yönetim Tebliği uyarınca yapılan işlem kapsamında işlem tutarının şirketin yıllık cirosu/aktif toplamı/şirket değerine oranlanması ile ulaşılacak yüzde eşikleri tespit edilmeli ve buna uygun gerekli işlemler gerçekleştirilmeli, işlemler eşik oranlarına göre Yönetim Kurulu ya da Genel Kurul Kararları gibi kurumsal onay mekanizmalarına dayandırılmalıdır. Bu gibi prosedürlerin yerine getirilip getirilmediği yatırımcı tarafından inceleme kapsamında değerlendirilecektir.

Bir diğer örnek olarak, Kurumsal Yönetim Tebliği madde 12’de düzenlenen rehin ve takyidat konusu da halka açık bir şirketin geçireceği Due Diligence sürecinde incelenecek önemli konuların arasında yer alır ve burada belirtilen şart ve prosedürlere uygun olarak rehin ve teminat verilip verilmediği ayrıca incelenir. Nitekim rehin ve teminat konusu, standart bir incelemede dahi, finansal etkileri olduğundan oldukça titiz bir şekilde ele alınırken, halka açık şirketlerde bu bakış açısına ek olarak Kurumsal Yönetim Tebliği’ne uygunluğu da ayrıca incelenir.


Sonuç olarak;

Halka açık şirketlerin risk değerlendirmesi sırasında sermaye piyasaları mevzuatı ile sıkı sıkıya paralel gitmek, özellikle Özel Durumlar Tebliği, Önemli Nitelikteki İşlemler ve Ayrılma Hakkı Tebliği ve Kurumsal Yönetim Tebliği’nin incelenmesi doğru risk tespiti için öne çıkmaktadır.

Standart bir birleşme ve devir sürecine göre halka açık bir şirketin özne olduğu süreçlerde doğal olarak izin alınacak kurumlar ile birlikte uygulanacak mevzuat ve işleyiş farklılıkları gündeme gelecektir. Bu sebeple sürecin yatırımcı ve halka açık şirket özelinde dikkatle ele alınması ve planlanan hisse devrine yönelik bildirimlerin de süreç boyunca doğru zamanda yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda öncelikli önerimiz, hedef halka açık şirketlerin herhangi bir yatırımcı incelemesine girmeden önce kendi içerisinde ön değerlendirme yapması, bu kapsamda “Vendor Due Diligence” süreci yürüterek, şirket bilgilerini üçüncü kişi yatırımcılara açmadan önce, kendi eksikliklerini hukuki ve finansal danışmanlarına tespit ettirerek bunları mümkün olduğu ölçüde önceden gidermesi olacaktır. Yatırımcı açısından da uzman hukuki danışmanlarla bu değerlendirme sürecinin yürütülmesi, kritik detayların gözden kaçırılmaması açısından oldukça önemli olacaktır. Bu gibi önlemler süreçleri oldukça kolaylaştıracak ve pürüzsüz bir devir sürecine hem yatırımcıyı hem de hedef şirket ile satıcı pay sahiplerini oldukça yakınlaştıracaktır.



Benzer Makaleler
Bu yazımızda yenilebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini hukuki yönler başta olmak üzere bir çok açıdan ele aldık.
2023 yılında Rekabet Kurumu’na bildirilen işlemlere ilişkin olarak, Rekabet Kurumu (“Kurum”) Ekonomik Analiz ve Araştırma Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan 2023 yılı Birleşme ve Devralma Görünüm Raporu (“Rapor”), 5 Ocak 2024 tarihinde, Kurum’un internet sitesinde yayımlanmıştır.
Türk Rekabet Kurumu (“Kurum”) tarafından Birleşme ve Devralma rejimini diğer mehaz Avrupa Birliği (“AB”) hukuklarıyla yeknesak kılmak adına 1997/1 sayılı Rekabet Kurulu’ndan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ’i yürürlükten kaldırılarak
Türk Borçlar Hukuku ve Ticaret Hukukunda, konsinye satış şartı ve konsinye satış sözleşmesi diye anılan sözleşme türü açıkça düzenlenmemiş bir kavram olup sözleşme serbestisi kapsamında uygulama ve öğretide gelişmiş, yargı kararları ve ikincil hukuk kaynaklarında sıkça ifade bulmuş bir kavramdır.
İnternet, günümüzde enformasyon ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerle birlikte, ekonomiye yön veren en önemli platformlardan biri haline gelmiştir.
Rusya ve Ukrayna arasında bir süredir gözlemlenmekte olan diplomatik gerginlik ve zıtlaşmaların yerini sıcak çatışma ve Rusya tarafından bazı Ukrayna topraklarının işgaline bırakması ile birlikte, Dünya ülkeleri bu duruma tepkiler göstererek Rusya’ya karşı çeşitli yaptırımlar uygulamaya başlamıştır.
2021 yılı, Türk Rekabet Hukuku bakımından birçok ilke imza atılan bir yıl oldu. Geçtiğimiz son 10 yıldaki gelişmelere kıyasla, 2021 yılında, sadece 1 yıl içinde, Türk Rekabet Hukuku uygulamasına, çeşitli içtihatlar ve mevzuat oluşumları aracılığıyla ciddi bir ivme kazandırıldı.
Türk Borçlar Kanununun en önemli düzenlemelerinden biri olan satış sözleşmelerinde üzerinde durulması gereken en önemli konu satışın yapılmasından sonra satılan üründe ayıp ortaya çıkması ve ayıp halinde alıcının hakları ile satıcının yükümlülüklerinin neler olduğudur. Bu yazımızda da özel olarak ayıp halinde tarafların hak ve yükümlülükleri ile bunlar için düzenlenmiş şekil şartlarından bahsedilmektedir.
İstem konusunun bölünebilir olduğu durumlarda tamamının değil, yalnızca belli bir kesiminin dava edilmesi halinde kısmi dava söz konusu olmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 107. maddesinde yapılan düzenleme ile talep sonucunun belirlenemediği hallerde kısmi davaya nazaran daha kolay bir yol olan belirsiz alacak davası seçeneği getirilmiş, böylelikle alacaklıya, alacağının belirlenebilen kısmı üzerinden harç yatırarak açacağı dava kapsamında karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurmasına gerek olmadan talep sonucunu kesin olarak belirleme olağanı tanınmıştır.
Ticari hayatta teşebbüsler, faaliyet içerisinde bulunduğu diğer sektör oyuncularından olan alacaklarını tahsil etmek adına alacaklarını taşınmaz ipoteği ile teminat altına alma yöntemini sık sık tercih etmektedir.
“Takas Edilemez/Değiştirilemez Jetonlar’ın ("NFT"- Non-Fungible Token) kullanımının blok zincir teknolojisi ile yaratıcı fikri mülkiyeti birleştirmede kazandığı popülerlik günbegün artmaktadır.
Ticari hayatta teşebbüslerin faaliyetlerini baskı altında olmaksızın serbesti ile gerçekleştirebilmesi, teşebbüslerin bulunduğu pazardaki varlığını koruyabilmesinin yanında son alıcı olan tüketicilerin adil fiyatlandırma ve kaliteli ürün dengesinde piyasaya sunulmuş son üründen faydalanabilmesi açısından da önem taşımaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (“Bakanlık”) İş Yerlerinde Covid-19 Tedbirleri başlıklı duyurusu (“Duyuru”) 3 Eylül 2021 tarihinde Bakanlık internet adresinde yayımlanmıştır.
Yazımız kapsamında, En Çok Kayrılan Müşteri koşulunun tanımı ile ticaret hayatındaki temel fonksiyonu ve Türk Rekabet Hukuku kapsamındaki yeri değerlendirilecektir.
Bu makale İcra ve İflas Kanunu’nda Değişiklik Yapan Torba Kanu’nun ne getirdiğine değinmektedir.
2019 yılı Aralık ayından beri hayatımızda yer alan Koronavirüs (“Covid-19”) ile birlikte maskeli, sosyal mesafeli yaşam tarzı yeni normal haline geldi.
Avrupa ve Amerika’da yaklaşık kırk yıla yakın bir süredir uygulanan uyuşmazlık çözüm yöntemi olan arabuluculuk kurumu günümüzde ülkemizde de en sık kullanılan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden birisidir.
Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’nun (“Singapur Konvansiyonu/Konvansiyon”) Onaylanması Hakkında Karar (“Karar”), 22 Nisan 2021 tarihli ve 31462 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Karar ile beraber, Konvansiyon’a ilişkin iç hukuk onay süreci tamamlanmış olup; Türkiye’nin onayı, 22 Ekim 2021 tarihine kadar Birleşmiş Milletler’in New York’ta bulunan merkezine tevdii edilecektir.
Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun (“Kanun”), 19 Aralık 2018 tarihli ve 30630 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Kanun uyarınca, arabuluculuk ile ilgili oldukça önemli düzenlemeler mevcuttur. 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek olan düzenleme uyarınca konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin ticari davalarda arabuluculuk dava şartı haline getirilmiştir.
“Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara (“Karar”) İlişkin Tebliğ’de (Tebliğ No: 2008-32/34) (“Tebliğ”) Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2018-32/51)” (“Değişiklik Tebliği”) 6 Ekim 2018 tarihli ve 30557 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Kaynağını İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunu’ndan alan ve yürürlüğe girdiği 1932 yılından beri metninde birçok kez değişiklikler yapılan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Türkiye’de toplumsal ihtiyaçların değişmesi ve genel ekonomide meydana gelen gelişmeler sebebiyle, mali yönden güçlük yaşayan şirketlerin faaliyetlerinin devam etmesi bir başka deyişle iflas etmelerinin önüne geçilmesi amacıyla bazı kurtuluş çarelerine yer verilmişti. Bunlara örnek olarak “mal varlığının terki suretiyle konkordato”, “iflasın ertelenmesi” ve “uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma” verilebilir. Her ne kadar kanunda birden fazla kurum yer alsa da, özellikle “iflasın ertelenmesi” dışındaki kurumların işleyişine ilişkin maddelerin süre ve usul bakımından uygulanmasında yaşanan zorluklar sebebiyle ticari anlamda güç durumda olan tacirler son yıllarda sadece “iflasın ertelenmesi” kurumuna başvurmakta idi. Bu kurum yıllar geçtikçe amacından sapmış ve erteleme talep eden tacirin mali durumunu iyileştirmekten çok, alacaklıların alacaklarına kavuşmasına engel olan ya da sürüncemede bırakan bir kurum haline gelmiştir.
Elektronik ticaretin günümüzdeki önemi tartışılmaz. E-ticaret hacminin gittikçe arttığı bugünlerde, e-ticaret işlemlerinde Rekabet Hukukunun da geliştiğini görüyoruz.
Çeşitli gelişmeler karşısında ülke ekonomisinin büyüme hızını arttırmak ve bu suretle kalkınmasını sağlamak için dünyadaki ekonomik ve politik riskler ile yakın coğrafyamızda yaşanan bölgesel olayların ekonomi üzerindeki muhtemel etkisini bertaraf etmek ve müteşebbislerin iş ve yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkan sağlamak, AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi ve ülkemize yönelik yatırımların arttırılması amacıyla, özel sektörün kamuya olan borç yükünün azaltılarak borçlara taksitle ödeme imkanları getirilmekte ve ihtilafların sulh yoluyla sonlandırılmasını ve vergi incelemesinde olan konuların dava yoluna gidilmeksizin çözümlenmesini sağlamak üzere çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır.
Yüzyıllardır Aile Şirketlerinde sürdürülebilirliği sekteye uğratan faktörlerden başlıcası hissedarlar arası uyuşmazlıklar olmuştur. Aile büyüdükçe hissedarlık tabanının da genişlemesi, daha fazla hissedar ve daha fazla çatışan görüş ortaya çıkaracaktır. Genişleyen hissedarlık yapısı içerisinde hissedarlardan birisinin payını 3. kişiye devir suretiyle çıkış planı gibi iradi sebepler ya da hissedarlardan birisinin kaybı, boşanması veya payının cebri icra yolu ile alacaklı bir başka kurum ya da kişiye intikali neticesinde Şirketin kurumsal yapısı ile bağdaşmayabilecek hissedarların Şirkete girişinin önü açılabilecek; Şirket operasyonlarını etkileyebilecek kilit durumlar dahi ortaya çıkabilecektir. Şirketler nezdinde gerek iradi gerekse irade dışı pay devirlerine karşı getirilecek bazı sınırlamalar veya mevzuatın çok başvurulmayan bazı enstrümanları Aile Şirketlerinde hissedarlık yapısının korunması ve Şirketin sürdürülebilirliğe giden yolda ilerleyişini kolaylaştırmaktadır.
Son yıllarda en büyük şirketlerden küçük işletmelere kadar hedef ayırt etmeksizin giderek artan siber saldırıların global olarak yol açtığı zararların 2021 yılından itibaren yıllık 6 trilyon dolara çıkması beklenmektedir. İletişim, hizmet ve para akışının sanal ortama taşındığı dünyamızda hem özel sektör hem de kamu kurum ve kuruluşları için siber tehditler varlığını giderek daha fazla hissettirmektedir.
Mali Suçları Araştırma Kurulu (“MASAK”) tarafından hazırlanan Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları İçin Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Yükümlülüklere İlişkin Temel Esaslar (“Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları Rehberi”) 4 Mayıs 2021 tarihinde MASAK internet adresinde yayımlanmıştır.
İlk kez 2020 arifesinde rapor edilen ve 2020’nin ikinci çeyreğine girilmesiyle bir pandemiye dönüşen COVID19 toplumları her seviyede etkileyerek yaşam tarzlarını ve iş yapma süreçlerini sekteye uğrattı, zaman zaman askıya alınmasına sebep oldu, ya da hızlı bir değişime zorladı.
Tüm Dünyayı ve dolayısıyla da ülkemizi de etkisi altına alan ve özellikle de perakende, lojistik, sağlık, otomotiv, tekstil gibi sektörlerin işleyişinde ve sürekliliğinde aksamalara sebep olan COVID-19 salgınından en çok etkilenen sektörlerin başında perakende sektörü gelmektedir.
COVID-19 salgını çerçevesinde alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas işlemleri yönünden de tedbir alınması gerekmiş, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (“Kanun”) “II-FEVKALADE HALLERDE TATİL” üst başlığını taşıyan, “İcra takiplerinin durdurulması halleri” başlıklı 330. maddesindeki “Salgın hastalık, umumi bir musibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı karariyle memleketin bir kısmında veya bazı iktisadi zümreler lehine muayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir.”
Korona virüs, evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”), 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinden bu yana hızlı yayılmasının önlenmesi amacıyla seyahat politikalarının gözden geçirmesi, üretim kesintileri, karantina uygulamaları, ülkesel olağanüstü hal kararları gibi tedbirler sebebiyle iş hayatını çok kısa zaman içerisinde olumsuz olarak etkilemiştir.
16.03.2020 tarihli yayınımızda da belirtmiş olduğumuz üzere Korona virüs evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”) salgınının en önemli izdüşümlerinden birisi işçi – işveren istihdam ilişkisinde kendisini göstermektedir.
Evrensel adıyla COVID-19 (“Koronavirüs”) olarak bilinen Koronavirüs’ün sebep olduğu salgın hastalık, 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinin ardından kısa bir zaman içerisinde tüm dünyayı hem sağlık hem de ekonomik anlamda etkisi altına almıştır.
Korona virüs salgınının global etkisi, küresel krize neden olabilecek nitelikteki çeşitli alan ve sektörlerde yarattığı olumsuz yansımalar, şirketlerin ticari anlaşmaları ve edimlerin ifası yönünden oldukça önemli sonuçlar doğurmaktadır.
COVID-19 (“Koronavirüs”), tüm dünyayı etkisi altına almaya devam etmektedir. Ticaret dünyasında covid-19 salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi perakende sektörüdür.
Covid-19 Salgın sürecinde gerek işverenler gerek ise sağlık kuruluşları tarafından birtakım önlemler alınmakta olup pandemi ile mücadele edilmesi sebebiyle, özellikle sağlık verileri başta olmak üzere pek çok kişisel verinin işlenmesi zaruri hale gelmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (“DSÖ”) tarafından 11.03.2020 tarihinde “Pandemi (salgın)” olarak nitelendirilen Covid-19 virüsünün (“Koronavirüs”) işveren-çalışan ilişkilerini üst düzeyde etkilediği şu günlerde, her çalışan ve işverenin gündemine aldığı konulara dair değerlendirmelerimizi sıkça sorulan sorular formatında bu yazımızda paylaşıyoruz.
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas hukuku işlemleri yönünden 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile tedbirlerin usul hukukuna ve diğer uygulamalara etkileri bakımından ise 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 20.12.2009 tarihli 5941 sayılı Çek Kanunu’na Geçici 5. Madde eklenerek önemli yenilikler getirilmiştir.
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında ülkemizin de içerisinde bulunduğu süreç sebebiyle birçok konu başlığı yönünden gerekli önlemler alınmış olmakla birlikte, çalışan ve işveren ilişkileri de alınan işbu önlemlerden etkilenmiştir.
Bilindiği üzere, sosyal medya konusundaki yasal düzenlemeler Türkiye’nin gündeminde her zaman önemli bir yere sahip olmuştur.
Teknoloji hayatımızda gün geçtikçe daha büyük bir yer kaplamakta. Bu sayede, artık en basit günlük alışverişlerimizi bile internet üstünden sağlamaya başladığımız yadsınamaz bir gerçek haline geldi. Bu doğrultuda, erişilebilirlik, hız, çeşitlilik gibi kavramlar yaşantımızın daha da önemli bir parçası oldular.
Şirket hisselerin devrinde olduğu gibi ticari hayatın süregelen akışında gerçekleşen işlemlerde vergisel boyut oldukça önemli bir yere sahip olup ticari hayatta atılacak adımlar vergisel anlamdaki sonuçları ile değerlendirilmektedir. Şirket hisse devirlerinde ortaya çıkan kazancın vergisel sonucunu hissedar lehine çevirmek için mevzuat düzenlemeleri dikkatle incelenmeli ve atılacak adımlar buna göre belirlenmelidir.
Günümüzde tüketiciler, satın aldıkları araçlar ile ilgili olarak karşılaştıkları arızaların yetkili servisler tarafından giderilmesini istemektedirler. Ancak, yetkili servisler tarafından bu talepleri yerine getirilmediğinde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’ndan doğan seçimlik haklarını kullanmak maksadıyla yasal yollara başvurmaktadırlar. Bu haklarından bir tanesi de aracın ayıpsız misliyle değişimi yani yenisiyle değiştirilmesidir. İşte tam bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, tüketicilerin her araç arızasında bu seçimlik haklarını kullanabilecekleri hatasına düştüklerini ve akabinde yargılama sonrasında hayal kırıklığına uğradıkları gözlemlenmiş olup, tüketicilerin bu haklarını hangi şartlar altında kullanabilecekleri ve aracın yenisi ile değişimine ilişkin hakkın kapsamına değinmek gerekmektedir.
Şirket kapanışı, bir şirketin tasfiye sürecine girmesiyle başlayıp Ticaret Sicilinden terkini ile son bulmaktadır. Tasfiye sürecine giren şirketler, birçok alanda farklı prosedürleri tamamlamakla yükümlü olup işbu Bilgi Notu şirketlerin tasfiye sürecinde Şirketler Hukuku ve İş Hukuku açısından göz önünde bulundurulması gereken hukuki risk ve unsurlara ilişkin olup genel bilgilendirme niteliğindedir. İşbu Bilgi Notu iki bölümden oluşmakla beraber ilk bölümde tasfiye süreci Şirketler Hukuku açısından, ikinci bölümde ise İş Hukuku açısından ele alınacaktır. Ayrıca, işbu Bilgi Notu’nun devamında “şirketin kapanmasına” ilişkin ifadeler hukuki olarak şirketin tasfiyesi olarak anlaşılmalıdır.
Taraflar, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ifa etmemelerinin önüne geçmek amacıyla sözleşmeyle ceza koşulu kararlaştırılabilir. Sözleşmede kararlaştırılacak ceza koşuluyla taraflar, ortaya çıkacak riskleri en aza indirgemeyi ve ifa alacaklısının korunmasını amaçlamaktadır.
Son yıllarda artan ivmeli gelişimi ile perakende sektörünün lokomotifi haline gelen Alışveriş Merkezleri(“AVM”), ülkemiz ekonomisi içinde önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizde AVM’ler yakaladığı giriş sayısı ve harcama miktarları ile ölçümlenen büyüme oranlarıyla Avrupa sıralamalarının da üst basamaklarında yer almaktadır. Bu gelişime paralel olarak, ülkemizde Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlanabilmesi ve perakende sektörü ile AVM’lerin de yasal düzleminin yaratılabilmesi için özel hukuki düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu bağlamda öncelikle, 29.01.2015 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6585 Sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (“6585 sayılı Kanun”) ile perakende sektöründe genel hukuki bir çerçeve oluşturulmuş, ileride çıkarılacak yönetmeliklere ilişkin altyapı oluşturulmuştur.
“Koronavirüs (“Covid-19”) tüm dünyayı etkisi altına almaya devam ederken ticaret dünyasında salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi olan perakende sektörü, Covid-19 sarmalında çalışanların sağlıklarını koruma, müşterilerini memnun etme ve bu zorlu dönemi minimum kayıpla atlatma amacıyla kurguladıkları planları hukuk filtresinden geçirmeye de özen göstermek durumundadır.
Kurumsal Yönetim uygulamaları ve kurumsal yönetimin özümsenmesinin Şirketlerin sürdürülebilirliğine etkisi tartışmasız olmakla birlikte Şirketler nezdinde etkin uygulamalar, finansmana erişime de olumlu etki etmekte; finansmana erişim de sürdürülebilirliği dolaylı olarak desteklemektedir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 367. maddesi uyarınca, anonim şirketlerde yönetim kurulu, hazırlayacağı ve yürürlüğe koyacağı bir iç yönerge ile şirketin yönetimine ilişkin birtakım yetkileri bazı yönetim kurulu üyelerine veya yönetim kurulu üyesi olmayan üçüncü kişilere devredebilmektedir.