ESG Nedir ve Neden Önemlidir?
Günümüzde, şirketlerin başarısı yalnızca finansal performanslarıyla değil, aynı zamanda çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (Environmental, Social, Governance - ESG) kriterlerine uyumlarıyla da ölçülmektedir. ESG, yatırımcılardan tüketicilere kadar tüm paydaşların karar alma süreçlerini etkileyen kritik bir faktör haline gelmiştir.
Bu yeni paradigma, şirketlerin yalnızca operasyonel verimliliklerini artırmalarını değil, aynı zamanda uzun vadeli değer yaratmalarını da zorunlu kılmaktadır. ESG uyumluluğu, sadece regülatif bir zorunluluk olarak görülmemeli, aynı zamanda rekabet avantajı sağlayan stratejik bir unsur olarak ele alınmalıdır. Bu kapsamda ESG kriterleri; yatırımcıların, düzenleyici otoritelerin ve tüketicilerin karar alma süreçlerinde belirleyici bir faktör haline gelmiş olup şirketler, yalnızca finansal performanslarıyla değil, aynı zamanda çevresel etkileri, insan haklarına duyarlılıkları ve yönetişim uygulamalarıyla da değerlendirilmektedir.
ESG'yi Yönlendiren Ulusal ve Uluslararası Düzenlemeler
ESG uygulamalarını yönlendiren çeşitli ulusal ve uluslararası düzenlemeler bulunmaktadır. Bu düzenlemeler, şirketlerin sürdürülebilirlik ilkelerine uyum sağlamasını teşvik ederken, yatırımcıların ve paydaşların daha sorumlu kararlar almasına yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Özellikle Avrupa Birliği'nin ("AB") sürdürülebilirlik odaklı düzenlemeleri, global şirketler için yeni yükümlülükler getirmekte olup Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü (Corporate Sustainability Due Diligence – "CSDD") ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (Corporate Sustainability Reporting Directive – "CSRD") gibi düzenlemeler, şirketlerin sadece kendi operasyonlarını değil, tüm tedarik zincirlerini kapsayan bir sorumluluk çerçevesine uyum sağlamasını gerektirmektedir. Bu doğrultuda şirketlerin, çevresel ve sosyal etkilerini şeffaf bir şekilde raporlamaları, riskleri önleyici mekanizmalar geliştirmeleri ve sürdürülebilirlik hedeflerini somut adımlarla desteklemeleri beklenmektedir.
Bu süreçte, Türkiye’de ESG'ye yönelik farkındalık ve düzenlemeler de giderek artmaktadır. Sermaye Piyasası Kurulu'nun ("SPK") sürdürülebilirlik ilkeleri, Türk Ticaret Kanunu ("TTK") kapsamında getirilen raporlama standartları ve uluslararası düzenlemelerle uyumlu yerel uygulamalar, şirketlerin bu alandaki yükümlülüklerini genişletmektedir. Yine her ne kadar henüz yasalaşmasa da İklim Kanunu Teklifi ile de özel sektör şirketlerinin karbon raporlama yükümlülüğüne tabi tutulması, özel sektörde faaliyet gösteren kuruluşların karbon ayak izinin azaltılması, alternatif düşük karbonlu yakıtlara ve ham maddelerinin kullanımının artırılması gibi çeşitli yükümlülüklerin de tasarı metninde düzenlendiği görülmektedir. ESG kriterlerinin şirketler üzerindeki etkilerini, güncel düzenlemeleri ve işletmelerin sürdürülebilirlik uyum süreçlerinde dikkat etmeleri gereken noktaları detaylı bir şekilde ele almak, şirketlerin uzun vadeli stratejilerini doğru şekilde belirlemelerine yardımcı olacaktır.
ESG’nin Temel Bileşenleri ve Şirketlere Etkileri
ESG kriterleri, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim alanlarındaki performanslarını değerlendiren bir çerçeve sunmaktadır. Bu çerçevede çevresel boyut, bir işletmenin iklim değişikliğiyle mücadelesi, karbon ayak izini azaltma çabaları, enerji verimliliği politikaları ve doğal kaynakları sürdürülebilir şekilde kullanma stratejileri gibi konuları kapsamaktadır. Sürdürülebilir faaliyetlerinin ekosistem üzerindeki etkilerini en aza indirmek ve sürdürülebilir iş modelleri oluşturmak adına giderek daha fazla yenilikçi çözümler geliştirmeye yönelmektedir.
Sosyal boyut kapsamında ise özellikle çeşitlilik, kapsayıcılık ve insan sermayesine yatırım konuları ön plana çıkmaktadır. Bu doğrultuda şirketlerin çalışanlarına, müşterilerine ve genel olarak topluma karşı sorumlulukları ele alınmaktadır. İş gücü çeşitliliği ve kapsayıcılık politikaları, çalışan hakları, cinsiyetler arası adil ücretlendirme, iş güvenliği, toplumsal katkılar ve tedarik zincirindeki etik uygulamalar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Günümüzde tüketiciler ve yatırımcılar, sosyal sorumluluk bilinci yüksek şirketleri tercih etmekte, çalışanlar ise adil ve güvenli bir çalışma ortamı sunan işletmelere yönelmektedir.
Kurumsal yönetişim boyutu ise şirketlerin güçlü bir yönetim yapısına sahip olarak şeffaflık, hesap verebilirlik ve etik yönetim ilkelerine bağlılığını ifade etmektedir. Güçlü bir yönetişim yapısı, etkili bir yönetim kurulu, bağımsız denetim mekanizmaları, paydaş haklarına saygı ve yolsuzlukla mücadele gibi unsurları içermektedir. Özellikle finansal şeffaflık ve etik iş uygulamaları, yatırımcıların bir şirketi değerlendirmesinde kritik bir rol oynamaktadır.
ESG kriterlerinin iş dünyasında giderek daha fazla benimsenmesi, şirketlerin hem düzenleyici gerekliliklere hem de piyasa beklentilerine uyum sağlamalarını zorunlu kılmaktadır. Şirketlerin sürdürülebilirlik ilkelerini iş modellerine entegre etmeleri, uzun vadeli riskleri minimize ederken, yatırımcı güvenini artırmakta ve rekabet avantajı sağlamaktadır. ESG’ye uyum sağlayan şirketler, sadece mevzuat yükümlülüklerini yerine getirmekle kalmayıp, aynı zamanda marka değerlerini güçlendirmekte ve gelecekteki büyümelerini sürdürülebilir bir temele oturtmaktadır.
Uluslararası Alanda ESG Düzenlemeleri ve Şirketlerin Yükümlülükleri
ESG kriterleri, yalnızca yatırım kararlarını değil; aynı zamanda şirketlerin iş süreçlerini ve stratejilerini de köklü bir şekilde dönüştürmektedir ve bu dönüşüm, özellikle uluslararası düzenlemelerle hız kazanmış durumdadır. AB’nin sürdürülebilirlik odaklı regülasyonları, sadece AB merkezli şirketleri değil, AB ile iş yapan tüm küresel şirketleri kapsayarak geniş bir etki alanı yaratmaktadır.
Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü (Corporate Sustainability Due Diligence “CSDD”)
AB tarafından, şirketlerin çevresel ve insan hakları konularındaki sorumluluklarını artırmak amacıyla CSDD kabul edilmiştir. Bu direktif, 5 Temmuz 2024 tarihinde AB Resmi Gazetesi'nde yayımlanmış ve 25 Temmuz 2024 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kapsamda AB üye devletlerinin, CSDD'yi 26 Temmuz 2026 tarihine kadar ulusal mevzuatlarına dahil etmeleri gerekmektedir.
CSDD, belirli büyüklükteki şirketlere, kendi operasyonları, bağlı kuruluşları ve değer zincirlerindeki iş ortaklarının faaliyetlerinin insan hakları ve çevre üzerindeki mevcut ve potansiyel olumsuz etkilerini düzenli olarak değerlendirme yükümlülüğü getirmektedir. Bu değerlendirmeler sonucunda, tespit edilen olumsuzlukların önlenmesi, azaltılması veya ortadan kaldırılması için uygun önlemlerin alınması gerekmektedir. Ayrıca, şirketlerin iş modelleri ve stratejilerinin, Paris Anlaşması'nın küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlama hedefine uyumlu olmasını sağlamak amacıyla bir geçiş planı benimsemeleri zorunludur.
CSDD’nin yürürlüğe girmesiyle birlikte, şirketlerin uyum süreçleri kademeli olarak işlemektedir. Şirketlerin büyüklüklerine ve küresel cirolarına bağlı olarak farklı tarihlerde yükümlülükler devreye girecektir:
26 Temmuz 2027'den itibaren:
- AB merkezli ve 5.000'den fazla çalışanı olan, dünya çapında net cirosu 1,5 Milyar Euro'yu aşan şirketler.
- AB dışında merkezli olup, AB'de net cirosu 1,5 Milyar Euro'nun üzerinde olan şirketler.
26 Temmuz 2028'den itibaren:
- AB merkezli ve 3.000'den fazla çalışanı olan, dünya çapında net cirosu 900 Milyon Euro'nun üzerinde olan şirketler.
- AB dışında merkezli olup, AB'de net cirosu 900 Milyon Euro'nun üzerinde olan şirketler.
26 Temmuz 2029'dan itibaren:
- AB merkezli ve 1.000'den fazla çalışanı olan, dünya çapında net cirosu 450 Milyon Euro'nun üzerinde olan şirketler.
- AB dışında merkezli olup, AB'de net cirosu 450 Milyon Euro'nun üzerinde olan şirketler.
CSDD, yalnızca raporlama yükümlülükleri getirmekle kalmamakta, aynı zamanda uyum sağlamayan şirketlere yönelik önemli yaptırımlar öngörmektedir. Bu kapsamda, düzenlemeye uyum sağlamayan şirketler yüksek para cezalarıyla karşı karşıya kalabileceği gibi, kamu ihalelerinden menedilme gibi ciddi yaptırımlarla da karşılaşabileceklerdir. Dolayısıyla, CSDD’ye uyum sağlamak hem hukuki riskleri azaltmak hem de kurumsal itibar açısından kritik bir önem taşımaktadır.
Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (Corporate Sustainability Reporting Directive “CSRD”)
AB, şirketlerin sürdürülebilirlik konularındaki şeffaflığını artırmak amacıyla CSRD’yi kabul etmiştir. Bu direktif, 16 Aralık 2022 tarihinde AB Resmi Gazetesi'nde yayımlanmış ve 5 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe girmiştir. AB üye devletlerinin, CSRD hükümlerini 6 Temmuz 2024 tarihine kadar ulusal mevzuatlarına dahil etmeleri gerekmekteydi.
CSRD, daha önce yürürlükte olan ve yalnızca borsada işlem gören şirketlere uygulanan Finansal Olmayan Raporlama Direktifi'ni (Non-Financial Reporting Directive “NFRD”) önemli ölçüde revize ederek, sürdürülebilirlik raporlamasının kapsamını genişletmiş ve güçlendirmiştir. Yeni düzenlemeyle, AB'de faaliyet gösteren ve belirli kriterleri karşılayan şirketler, faaliyetlerinin çevresel ve sosyal etkilerini, risklerini ve fırsatlarını tespit etmek, olumsuz etkileri önlemek veya en aza indirmek ve bunları Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları'na uygun şekilde raporlamakla yükümlüdür.
CSRD, AB içindeki borsaya kote işletmeleri, sigorta ve kredi kuruluşlarını, ayrıca iki mali yıl boyunca belirli büyüklük kriterlerini (50 Milyon Euro net satış, 25 Milyon Euro aktif büyüklük, 250 çalışan) karşılayan büyük işletmeleri kapsamaktadır. AB dışındaki işletmelerden ise, AB ülkelerinde 150 Milyon Euro hasılat elde eden ve belirli bağlantılara sahip olanlar için geçerlidir.
Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (European Sustainability Reporting Standards “ESRS”)
31 Temmuz 2023 tarihinde, Avrupa Komisyonu tarafından benimsenen ESRS ise şirketlerin sürdürülebilirlikle ilgili etkileri, fırsatları ve riskleri raporlaması için kural ve gereklilikleri belirlemektedir.
ESRS, 2024 mali yılından itibaren uygulamaya konulacak olup, 2025 yılında ilk raporların sunulması beklenmektedir. Bu raporlar, şirketlerin çevresel etkilerini, toplumsal sorumluluklarını ve yönetişim uygulamalarını kapsayan geniş bir yelpazede olacaktır. Raporlamalar, yalnızca şirketlerin mevcut durumunu değil, aynı zamanda gelecekteki sürdürülebilirlik hedeflerini ve stratejilerini de içerecektir.
Türkiye’de ESG Düzenlemeleri ve Uyum Süreci
Türk Ticaret Kanunu ve Sürdürülebilirlik Raporlaması
Türkiye’de de ESG alanında düzenlemeler giderek artmaktadır. TTK, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (“KGK”) ve SPK tarafından getirilen düzenlemeler, şirketlerin sürdürülebilirlik konusunda şeffaf ve hesap verebilir olmalarını hedeflemektedir.
TSRS kapsamında değerlendirilen şirketler, aşağıda belirtilen ölçütlerden en az ikisinin eşik değerini art arda iki raporlama döneminde aşmaları halinde TSRS’ye uyumlu raporlama yükümlülüğüne dahil olmaktadırlar.
TSRS kapsamında belirlenen eşik değerler:
- Çalışan sayısı: 250 kişi
- Aktif toplam: 5 Milyon Türk Lirası
- Yıllık net satış hasılatı: 1 Milyar Türk Lirası
Uyum kolaylıkları kapsamında, TSRS’yi uygulayan şirketler ilk iki yıl karşılaştırmalı veri sunmak zorunda değildir ve Kapsam-3 sera gazı emisyonları açıklaması yapmaları gerekmemektedir.
Bu düzenlemelerle, şirketlerin yatırımcılara sürdürülebilirlik konusunda güvenilir bilgiler sunması zorunlu hale gelmiş; ESG performansı finansman ve yatırım kararlarında belirleyici bir kriter olmuştur.
Sermaye Piyasası Kurulu’nun Sürdürülebilirlik İlkeleri ve Borsa İstanbul Endeksleri
SPK, 2 Ekim 2020'de II-17.1 sayılı Kurumsal Yönetim Tebliği’ni "Sürdürülebilirlik İlkelerine Uyum Çerçevesi"ni içerecek şekilde güncellemiştir. Halka açık şirketler, sürdürülebilirlik ilkelerine uyum durumlarını yıllık kurumsal yönetim raporlarında açıklamakla yükümlüdür. Uyum gönüllülük esasına dayansa da şirketler, gerekçelerini ve etkilerini raporlarında belirtmeli, önemli değişiklikleri ara dönem raporlarında duyurmalıdır. Ayrıca, SPK’nın Sürdürülebilirlik Raporu şablonu kullanılarak Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP) üzerinden raporlama yapılmalıdır. Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik Endeksleri ise belirli kriterleri sağlayan şirketleri gönüllü olarak kapsamaktadır.
Bu düzenlemelerle, şirketlerin yatırımcılara sürdürülebilirlik konusunda güvenilir bilgiler sunması zorunlu hale gelmiş; ESG performansı finansman ve yatırım kararlarında belirleyici bir kriter olmuştur.
İklim Kanunu Yasa Tasarısı
Türkiye’de iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik hazırlanan yasa tasarısı ile ülkenin sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda çeşitli düzenlemelerin yer aldığı görülmektedir. Yasa tasarısı sera gazı emisyonlarının azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması ve çevresel düzenlemelerin güçlendirilmesi gibi konuları kapsamaktadır. Ayrıca, sanayi, ulaşım ve tarım gibi sektörlerde uyum politikalarının benimsenmesi öngörülmektedir. Henüz Resmi Gazete’de yayımlanmamış olsa da ESG kapsamında birçok düzenlemenin yerel boyutta da ele alınacağı bir yasa olacağı anlaşılmaktadır.
Sonuç
ESG kriterleri ve sürdürülebilirlik düzenlemeleri, şirketler için bir uyum sürecinin ötesinde uzun vadeli değer yaratmanın temel unsurlarından biri haline gelmiştir. CSDD ve CSRD gibi düzenlemeler, şirketlerin yalnızca finansal performanslarını değil, çevresel ve sosyal etkilerini de stratejik bir bakış açısıyla yönetmelerini zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’de getirilen düzenlemeler, şirketlerin sürdürülebilirlik konusunda daha şeffaf ve hesap verebilir hale gelmelerini sağlamakta ve uluslararası pazarlardaki rekabet gücünü artırmaktadır. ESG kriterlerine uyum sağlayan şirketlerin yatırımcılar, müşteriler ve paydaşlar nezdinde daha avantajlı konuma geçeceği açıktır. Bu nedenle, şirketlerin sürdürülebilirlik ilkelerini iş modellerine entegre etmeleri, proaktif bir yaklaşım benimsemeleri ve düzenleyici gelişmeleri yakından takip etmeleri kritik bir gereklilik haline gelmiştir.