1. Giriş
Telif hakkı sistemi, insan zihninin yaratıcı gücüyle ortaya çıkan eserleri korumak amacıyla kurulmuştur ve bunun temelini özgünlük ile yaratıcılık ilkeleri oluşturmaktadır. Ancak yapay zekânın metin, görsel, müzik veya yazılım gibi alanlarda içerik üretme kapasitesinin artmasıyla birlikte bu klasik sistemin sınırları sorgulanır hâle gelmiştir.
Teknolojik gelişmeler nedeniyle artık, bir içeriğin telif korumasından yararlanıp yararlanamayacağı sorusunun cevabı yalnızca o içeriğin niteliğiyle değil, aynı zamanda üretim sürecinde insan katkısının olup olmadığı ve bu katkının düzeyine bağlı olarak şekillenmektedir. Çünkü yapay zekâ, kimi zaman hiçbir insan yönlendirmesi olmaksızın içerik üretebilmekte; kimi zaman ise insan müdahalesiyle birlikte bir üretim sürecine dâhil olmaktadır. Bu ayrımın, telif hakkı korumasının varlığı ve kapsamı üzerinde belirleyici bir etkisi olduğu açıkça görülmektedir.
Özellikle son yıllarda, bu ayrımın nasıl yapılacağına dair farklı hukuk sistemleri tarafından geliştirilen yaklaşım ve kriterler dikkat çekmektedir. Yapay zekâ teknolojilerinin gelişim hızı karşısında, telif hakkı hukukunun bu yeni üretim biçimlerine ne ölçüde uyum sağlayabildiği ve sistemin sınırlarının nerede çizileceği sorusu yalnızca hukukçular için değil, yaratıcı sektörlerin tamamı açısından önemini her geçen gün artırmaktadır.
2. Türk Hukukunda Yapay Zekâ
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca eser, “Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musikî, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak, eser sahibi ise “eseri meydana getiren kişi” olarak tanımlanmıştır. Kanun’da açıkça eser sahibine yönelik “gerçek kişi” ifadesi yer almasa da öğretide baskın görüş eser sahipliği yaratıcı fikri emeğin sonucu olduğundan yalnızca gerçek kişilerin eser sahibi olacağı yönündedir. Yapay zekâ sistemleri gibi hukukî ehliyete sahip olmayan, yaratıcı irade ve kişilikten yoksun varlıklar hukukumuzda eser sahibi olarak kabul edilemez.
Tüzel kişilerin eser sahibi sayılabilmesi için de eser yaratımının bir hizmet ilişkisi, iş akdi veya özel sözleşme kapsamında ve tüzel kişinin talimat ile denetimi altında gerçekleştirilmiş olması gerekir. Bu durumda dahi eser sahibi tüzel kişi değil, eseri meydana getiren gerçek kişi olur; tüzel kişi ancak mali hakların devri veya işveren sıfatıyla belirli haklara sahip olabilir.
Yapay zekânın eser sahibi olup olamayacağına ilişkin Türk hukukunda henüz bir yasal düzenleme veya içtihat bulunmamaktadır. Öğretide ise yapay zekâ kullanılarak oluşturulan içeriklerin korunabilmesi için temel koşul, üretimin insan yönlendirmesi ve katkısıyla gerçekleştirilmiş olmasıdır. Yapay zekânın bir “araç” olarak kullanıldığı, yani üretim sürecine insanın yön verdiği, seçim ve değerlendirme yaptığı durumlarda ortaya çıkan ürünler eser olarak kabul edilebilir. Bu görüş, özellikle “prompt mühendisliği” olarak bilinen yönlendirme süreçlerinde yaratıcı tercihlerde bulunan kullanıcıların eserin nihai formunu belirlemedeki katkısını esas alır. Buna göre, yapay zekâ sadece teknik bir yardımcı konumundayken yaratıcı kararları veren kişinin hak sahipliği korunabilir. Ancak, yapay zekânın tamamen otomatik çalışan ve yaratıcı sürece insan müdahalesi bulunmayan kullanımları sonucunda ortaya çıkan içeriklerde eser sahipliğinden söz edilmesi mümkün görülmemektedir. Bu noktada, Türk hukukunda herhangi bir düzenleme veya içtihat bulunmaması sebebiyle her somut olayda üretim sürecinin niteliğine göre ayrı değerlendirme yapılması gerekecektir. Önümüzdeki dönemde bu alandaki teknolojik gelişmeler mevzuat ve içtihat oluşumunu zorunlu kılacaktır.
3. Uluslararası Uygulamalardan Örnekler
Her ne kadar Türk hukukunda yapay zekâ üretimi içeriklerin telif hakkı korumasına ilişkin açık bir düzenleme bulunmasa da yabancı hukuk sistemlerinde bu konuda gelişmeler yaşandığı ve farklı yaklaşımların benimsendiği görülmektedir.
Avrupa Birliği’nde; Adalet Divanı’nın Infopaq kararında bir çalışmanın telif korumasından yararlanabilmesi için “yazarın kişisel fikri yaratımı” olması gerektiği belirtilmiş, yalnızca yaratıcı tercihler içeren insan üretimi içeriklerin koruma altına alınabileceği kabul edilmişti. Bu yaklaşım, yapay zekânın tek başına oluşturduğu içeriklerin şimdilik telif hakkı kapsamı dışında kaldığını ortaya koymaktadır.
Diğer yandan, 2024 yılında çıkarılan Avrupa Birliği Yapay Zekâ Yasası doğrudan bir telif hakkı koruması tanımamakla birlikte; yapay zekâ sağlayıcılarına, modellerin telifli verilerle eğitilip eğitilmediğine dair şeffaflık sağlama, kamuya bilgi verme ve hak sahiplerine itiraz imkânı tanıma gibi yükümlülükler getirerek dolaylı bir koruma mekanizması öngörmektedir. Bu düzenlemeler, telif hakkı ihlallerinin önüne geçmeyi amaçlayan yeni bir denge arayışına işaret etmektedir.
Çin yargı makamları tarafından da Avrupa’ya benzer bir yaklaşım benimsenmektedir. Yakın dönemde görülen bazı önemli davalarda, yapay zekâ tarafından oluşturulan içeriklerin telif korumasına konu olabilmesi için insan katkısının varlığı açıkça aranmıştır. Örneğin, Li v. Liu davasında, davacı detaylı talimatlarla yapay zekâya yön vererek bir kadın portresi oluşturmuştur. Mahkeme, bu detaylı yönlendirmenin yaratıcı insan katkısı oluşturduğunu kabul etmiş; görselin eser olarak korunabileceğine ve hak sahibinin davacı Lin olduğuna karar vermiştir.
Bu yaklaşımla paralel bir değerlendirme yapılan Feng v. Dongshan davasında, davacı yapay zekâ aracılığıyla oluşturulan bir dizi görselin hak sahibi olduğunu iddia etmiş olup mahkeme, davacının bu görsellerin üretim sürecine yaratıcı nitelikte bir müdahalede bulunduğunu somut biçimde ispatlayamadığı kanaatine varmıştır. Kararda özellikle, yalnızca metin komutu (prompt) verilmesinin veya görsellerin yapay zekâ sisteminden seçilmesinin yeterli görülmeyeceği vurgulanmış; bu tür içeriklerin telif hakkı korumasından yararlanabilmesi için gerçek anlamda insan yaratımı unsurlar taşıması gerektiği ifade edilmiştir.
Benzer şekilde, Half-Heart kararında da yapay zekâ ile oluşturulan bir müzik kapağı görselinin telif hakkıyla korunabilmesi için oluşturulma sürecine insan müdahalesinin bulunmasının zorunlu olduğunu vurgulamış; salt yapay zekâ üretiminin korunmaya yeterli olmadığı bir kez daha teyit edilmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde de telif hakkı korumasının yalnızca insan yaratımı eserlere tanındığı yönündeki yaklaşım hem mevzuat hem de yargı kararlarında net biçimde ortaya konulmaktadır.
ABD Telif Hakkı Ofisi tarafından Şubat 2023’te yayımlanan resmi rehberde, bir eserin geleneksel yaratıcı unsurlarının tamamen yapay zekâ tarafından oluşturulmuş olması halinde telif hakkı kaydının kabul edilmeyeceği açıkça ifade edilmiştir. İnsan katkısının yalnızca fikir aşamasında olması veya üretim sürecine yön verici bir komut düzeyinde kalması da yeterli sayılmamaktadır. Korunabilirlik için insan müdahalesi, yaratıcı sürecin somut bir parçası olmalıdır.
Örneğin 2023 tarihli Thaler v. Perlmutter davasında, başvurucunun bir yapay zekâ sistemi tarafından tamamen otonom biçimde oluşturulan bir görsel için telif hakkı tescili talebi Telif Hakkı Ofisi tarafından reddedilmiş ve bu karar federal mahkemece onanmıştır. Mahkeme, Telif Kanunu’nda geçen “yazar” kavramının yalnızca insanı ifade ettiğini ve bu yorumun uzun süredir istikrar kazanmış içtihatlara dayandığını vurgulamıştır. Kararda, makine tarafından yaratılan bir ürünün insan yönlendirmesi olmaksızın korunamayacağı açık biçimde belirtilmiştir.
2023 yılında gündeme gelen bir diğer örnek ise Kristina Kashtanova tarafından yazılan Zarya of the Dawn adlı çizgi romana ilişkindir. Başvuruda, metin içeriği ve çizgi romanın düzenleme biçimi Kashtanova tarafından oluşturulmuş, ancak görseller Midjourney adlı yapay zekâ sistemi aracılığıyla üretilmiştir. Telif Hakkı Ofisi, insan tarafından yazılan metin ve kompozisyon düzenini telif hakkı kapsamında değerlendirirken; yalnızca Midjourney kullanılarak elde edilen görsellerin yeterli insan katkısı içermediği gerekçesiyle korunamayacağına hükmetmiştir. Promptların yaratıcı yönlendirme unsuru taşıdığı ileri sürülse de Ofis bu katkının yaratıcı eylem düzeyine ulaşmadığını ve bu nedenle eser niteliği doğurmadığını belirtmiştir.
4. Sonuç ve Değerlendirme
Yapay zekâ tarafından üretilen içeriklerin telif hakkı korumasından yararlanıp yararlanamayacağı sorusu, farklı hukuk sistemlerinde benzer ilkeler temelinde değerlendirilmekte; eserin korunabilirliği için insan yaratımının bulunması ortak bir ölçüt olarak kabul edilmektedir. Ancak uygulamada bu ölçütün ne şekilde somutlaşacağı, özellikle insan katkısının sınırlı olduğu durumlarda nasıl bir değerlendirme yapılacağı konusunda ciddi belirsizlikler ve düzenleme boşlukları bulunmaktadır.
Genel yaklaşım, tamamen otomatik şekilde oluşturulan içeriklerin telif hakkı koruması dışında kaldığı yönündedir. Ancak yapay zekânın yaratıcılık süreçlerindeki artan rolü karşısında, bu içeriklere ilişkin koruma modellerinin gözden geçirilmesi ve gerekirse yeni hukuki araçlar geliştirilmesi kaçınılmaz görünmektedir. Bu bağlamda, sadece yaratıcı katkının varlığını değil, katkının niteliğini ve kapsamını da dikkate alan daha esnek ve şeffaf değerlendirme ölçütlerinin belirlenmesi önem arz etmektedir.
Telif hukukunun, yapay zekânın yaratıcı alandaki varlığını tamamen dışlamadan ama insan merkezli koruma mantığını da terk etmeden yeni bir denge arayışına girmesi, önümüzdeki dönemin en temel hukuki meselelerinden biri olacaktır. Türkiye açısından da bu tartışmaların gerisinde kalınmaması, uygulamada karşılaşılan boşlukları dolduran, teknolojik gelişmelerle uyumlu ve öngörülebilir düzenlemeler yapılması gerekmektedir.
1 Prompt: Yapay zekaya içerik üretmesi için verilen yönlendirici metin komutu ya da girdidir.
Selin Su, Yönetici Avukat
Selen Kaya, Stajyer Avukat
Ebrar Turan, Avukat