Önerilen Aramalar

Hisse Devir Süreçlerinde Vergisel Boyut Ve Yeni Yaklaşımlar

9.10.2019

Tüm Makaleler
Şirket hisselerin devrinde olduğu gibi ticari hayatın süregelen akışında gerçekleşen işlemlerde vergisel boyut oldukça önemli bir yere sahip olup ticari hayatta atılacak adımlar vergisel anlamdaki sonuçları ile değerlendirilmektedir. Şirket hisse devirlerinde ortaya çıkan kazancın vergisel sonucunu hissedar lehine çevirmek için mevzuat düzenlemeleri dikkatle incelenmeli ve atılacak adımlar buna göre belirlenmelidir.
Bu kapsamda; gerçek kişilerin anonim şirket iştirak hisseleri, prensipte kime satıldığı fark etmeksizin, satışından doğan kazanç “Değer Artışı Kazancı” olarak değerlendirilmekte ve gelir vergisine tabii olmaktadır (GVK mükerrer md.80/4). Ancak 2 (iki) yıldan fazla süre ile “elde tutulan” hisse senetleri için kanunen istisna getirilmiş ve elden çıkartılmasından doğan kazançtan, tutar ne olursa olsun, gelir vergisine tabi olmayacağı hükme bağlanmıştır. (GVK mükerrer Md. 80/1). Buna göre 2 (iki) yıldan fazla süre ile “elde tutulan” Anonim Şirket hisse senetlerinin devrinden doğan kazanç gelir vergisine tabi olmayacaktır.

Elbette ki buradaki kilit husus kanunda yer alan “elde tutma” lafzının nasıl anlaşılması gerektiğidir. Elde tutma süresinin hesabında anonim şirket ortaklık halinin başladığı tarihten mi, yoksa bu ortaklık hakkının hisse senedi düzenlenmek suretiyle belgelendirildiği tarihten itibaren mi başladığı hususunda Maliye geniş ve olumlu yorum yaparak hissedarlık süresini dikkate almaktaydı.

Geçtiğimiz yıl içerisinde Maliye İdaresi’nin bahse konu 2 (iki) yıl elde tutma süresinin hesabında daha dar yoruma dayalı bir görüş benimsediği tespit edilmiş olduğundan, gelecekteki olası hisse devirlerinin mali açıdan kolaylaşması adına atılacak adımlar aşağıda detaylandırılmıştır.

1.İKİ YILLIK SÜRENİN HESABINDA MALİYE İDARE’SİNİN GÖRÜŞ DEĞİŞİKLİĞİ
Gerçek kişilerin mamelekinde bulunan hisse senetlerinin devrinden doğan gelirin vergiden muaf olmasını sağlayan “hisse senetlerini 2 (iki) yıl boyunca elde tutma” süresinin hesabında, Maliye İdaresi, anonim şirkete dönüşen limited şirketlerde geçen hissedarlık sürelerini dahi kabul etmekte iken, son yıllarda daha katı bir görüş benimseyerek 2 (iki) yıllık sürenin başlangıcı olarak A.Ş. hisse senedinin “düzenlenme tarihini” esas alacağının altını çizmektedir.

a) Limited Şirket Döneminde Geçen Hissedarlık Süresinin Dikkate Alınacağı Görüşün Ortadan Kalkması
Şirket hisselerinin satışında vergiden muaf olabilmek için öncelikle gerçek kişilerin sahip olduğu bu hisselerin anonim şirket hissesi olması gerektiğinin altını çizmek gerekmektedir. Bunun başlıca nedeni ise limited şirket ortaklık paylarının hisse senedine bağlanamamasıdır. Bu nedenle, hisse satış ihtimali bulunan limited şirketlerin ivedilikle anonim şirkete dönüştürülmesi veyahut hisse satış ihtimali bulunan yeni kurulacak şirketlerin anonim şirket olarak kurulmasını tavsiye edilmektedir.

Hisse devri yapılacak limited şirketin anonim şirkete dönüştürülmesi halinde, satışa konu hisselerin 2 (iki) yıllık elde tutma süresi bakımından Maliye İdaresi limited şirkette geçen hissedarlık sürelerinin de hesaba katılacağı yönünde görüş benimsemekteydi.[1] Ancak Maliye Idaresi son yıllarda görüş değişikliğine giderek, limited şirkette geçen hissedarlık süresinin 2 yıllık süre hesabında dikkate alınmayacağı yönünde daha katı ve dar kapsamda bir görüş benimsemiştir. Bu anlamda Gelir İdari Başkanlığı tarafından yayınlanan 2018 tarihli özelge ile nevi değişikliği dolayısıyla anonim şirkete dönüşen şirkette nevi değişikliği nedeniyle ortaklara verilen hisse senetlerinin iktisap tarihi olarak şirket hisse senetleri üzerinde tasarruf hakkına sahip olunan (hisse senetlerinin bastırıldığı) tarihin esas alınması gerektiği belirtilmiştir.

Bu nedenle, kazancın vergi dışı kalması için, limited şirket bünyesinde bir hisse devri gerçekleştirilmesi söz konusu olacak ise limited şirket nevinin anonim şirkete dönüştürülerek ve hisse senedi veya ilmühaber çıkartılarak hissedarlara dağıtılmasında fayda bulunmaktadır.

b) Anonim Şirketlerde Hisse Senedi Veya İlmuhaber Bastırılmadan Önceki Sürelerin Hesaba Katılmaması
Maliye İdaresi, anonim şirketlerin hisse senedi veya ilmühabere bağlanmamış payların devrinde, iktisap tarihi ile devir arasında geçen süreyi dikkate alarak süre hesabı yapmakta iken, benimsediği yeni görüş ile iktisap tarihine önem vermeksizin hisselerin bastırıldığı tarihi dikkate alarak süre hesabı yapmaya başlamıştır. Diğer bir deyişle, A.Ş. ortaklarının hisselerin çıplak hisse statüsünde olması halinde vergiden muaf olmak adına şart olan 2 (iki) yıllık elde tutma süresi başlamayacaktır.

Bu nedenle, anonim şirket hisselerinin devredilmesi düşünülmese dahi gelecekteki olası devirlerde kazancın vergi dışı kalması için önlem alabilmek adına 2 (iki) yıl öncesinden hisse senedi veya ilmühaber çıkartılarak hissedarlara dağıtılmasında fayda bulunmaktadır.

2. MALİYE İDARESİ’NİN YENİ GÖRÜŞÜ KAPSAMINDA ANONİM ŞİRKET HİSSE SENEDİNİN NASIL DÜZENLENECEĞİ HUSUSU
a) Hisse Senedi Veya İlmuhaberde Düzenlenme Tarihinin Yer Alması
Türk Ticaret Kanunu uyarınca nama ve hamiline yazılı hisse senetlerinin; şirketin unvanını, sermaye tutarını, kuruluş tarihini, bu tarihteki sermaye tutarını, çıkarılan hisse senedinin tertibini, bunun tescili tarihini, senedin türünü ve itibarî değerini, kaç payı içerdiğini belirtmesi ve şirket adına imza etmeye yetkili olanlardan en az ikisi tarafından imza edilmiş olması şarttır. Hisse senetlerine düzenlenme tarihinin de eklenmesinde herhangi bir engel bulunmayıp bu işlem tarih tevsikini kuvvetlendirebilecektir.

b) Nama Yazılı Hisse Senedinin Düzenlenme Tarihinin Pay Defterinde Yer Alması
Nama yazılı hisse senetlerinde ayrıca; sahiplerinin adı ve soyadını veya ticaret unvanını, yerleşim yerini, pay senedi bedelinin ödenmiş olan miktarının da açıklanması gerekmektedir. Bu senetler şirketin pay defterine kaydolmakta olup Pay defterine kayıt aşamasında da hisse senetlerinin düzenlenme tarihinin belirtilmesi uygun olacaktır.

c) Hisse Senedinin Düzenlenme Tarihinin Noterden Tasdiki
Düzenleme tarihinin tevsiki için normalde, hisse senedi düzenlenmesine dair yönetim kurulu kararının alınıp notere onaylatılması ve bu karara atıf yapılarak ve tarih konulmak suretiyle hisse senedi düzenlenmesi yeterli olsa da düzenlenen hisse senetlerinin suretlerinin noterde aslı gibidir anlamında tasdik ettirilmesi tarih tevsikini kuvvetlendirebilecektir.

d) Hisse Senetlerinde Pay Miktarının Küçük Tutulmasının Avantajı
Bilindiği üzere, anonim şirketlerde düzenlenen hisse senetleri istenildiği kadar payı temsil edebilecektir. Ancak belirtmek isteriz ki, hisse senedindeki pay miktarı ne kadar küçük tutulursa ileride yapılacak kısmi satışta mevcut hisse senedinin iptaline gerek kalmayacak ve yerine ihtiyaca uygun birden fazla hisse senedi düzenlenmesine gerek kalmayacaktır. Böylece hisse senedinin düzenlenme tarihinin tevsikinde sıkıntı yaşanma riski minimuma indirgenmiş olacaktır.

e) Hisse Senedi Basımı ile İlmuhaber Basımı İkilemi
Türk Ticaret Kanunu Md. 486/2 uyarınca ilmühaberler de hisse senedi olarak kabul edilmektedir ve bu nedenle ilmühaberlerin elden çıkarılması da hisse senetlerinin elden çıkarılması gibi değerlendirilmektedir. Geçici ilmühaberlerin düzenlenmesi, içerik ve prosedür yönünden hisse senetleri ile benzer olduğundan ve muhtemel tartışmaları önlemek adına ilmühaber yerine doğrudan hisse senedi düzenlemek daha sağlıklı olacaktır.

3. YENİ GÖRÜŞ KAPSAMINDA ŞİRKET ORTAKLARININ İZLEYECEĞİ YOL HARİTASI
Sonuç olarak; gerek gelir, gerekse kurumlar vergisi açısından, iştirak hissesi satışında ortaya çıkan kazancın vergilendirilmesinde, hissenin edinilme tarihinin mevzuata uygun olarak tespiti önem kazanmaktadır. Maliye İdaresini benimsediği yeni görüş kapsamında Anonim Şirket hisse senedinin düzenleme tarihi esas alınmaktadır. Yukarıda detaylıca yer vermiş olduğumuz açıklamalarımız doğrultusunda hisse devrinde vergisel muafiyetten yararlanabilmek için; satılan hissenin Anonim Şirket hissesi olması, payların hisse senedine bağlı olması ve hisse senetlerinin 2 (iki) yıl boyunca elde tutulmuş olması gerekmektedir.

Maliye İdaresinin benimsediği yeni görüşü kapsamında vergi muafiyeti düzenlenmesinden yararlanılabilmesi için;
  • Hisse satış ihtimali bulunan limited şirket söz konusu ise şirketin anonim şirkete dönüştürülmesi,
  • Hisse satış ihtimali bulunan ve yeni kurulan şirketlerin anonim şirket olarak kurulması,
  • Tüm anonim şirket hisseleri için basılı hisse senedi düzenlenerek ortaklara dağıtılması,
  • Çıkarılan hisse senetlerinin mümkün olduğunca tek bir hisse senedi olarak değil kısmi satışlara uygun şekilde birden fazla hisse senedine bölünerek çıkarılması,
  • Düzenleme tarihinin tevsiki için, düzenlenme tarihinin hisse senedi, ilmühaber, hisse senedi düzenlenmesine dair yönetim kurulu evrakları içerisinde haricen belirtilmesi, mümkünse hisse senedi suretlerinin noterden tasdik edilmesi,
izlenecek yollar arasında sayılabilmektedir.

(1) İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 20.03.2008 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01/GVK- Mük.80/14082-4988 sayılı muktezası.
(2) İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 14.02.2018 tarih ve 154561 sayılı özelgesi.

Reşat Moral, Ortak
Karaca Kacar, Kıdemli Avukat
Aslı Kınsız, Avukat
Dilara Kaymaz, Avukat

Benzer Makaleler
Bu yazımızda yenilebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini hukuki yönler başta olmak üzere bir çok açıdan ele aldık.
2023 yılında Rekabet Kurumu’na bildirilen işlemlere ilişkin olarak, Rekabet Kurumu (“Kurum”) Ekonomik Analiz ve Araştırma Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan 2023 yılı Birleşme ve Devralma Görünüm Raporu (“Rapor”), 5 Ocak 2024 tarihinde, Kurum’un internet sitesinde yayımlanmıştır.
Türk Rekabet Kurumu (“Kurum”) tarafından Birleşme ve Devralma rejimini diğer mehaz Avrupa Birliği (“AB”) hukuklarıyla yeknesak kılmak adına 1997/1 sayılı Rekabet Kurulu’ndan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ’i yürürlükten kaldırılarak
Türk Borçlar Hukuku ve Ticaret Hukukunda, konsinye satış şartı ve konsinye satış sözleşmesi diye anılan sözleşme türü açıkça düzenlenmemiş bir kavram olup sözleşme serbestisi kapsamında uygulama ve öğretide gelişmiş, yargı kararları ve ikincil hukuk kaynaklarında sıkça ifade bulmuş bir kavramdır.
İnternet, günümüzde enformasyon ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerle birlikte, ekonomiye yön veren en önemli platformlardan biri haline gelmiştir.
Rusya ve Ukrayna arasında bir süredir gözlemlenmekte olan diplomatik gerginlik ve zıtlaşmaların yerini sıcak çatışma ve Rusya tarafından bazı Ukrayna topraklarının işgaline bırakması ile birlikte, Dünya ülkeleri bu duruma tepkiler göstererek Rusya’ya karşı çeşitli yaptırımlar uygulamaya başlamıştır.
2021 yılı, Türk Rekabet Hukuku bakımından birçok ilke imza atılan bir yıl oldu. Geçtiğimiz son 10 yıldaki gelişmelere kıyasla, 2021 yılında, sadece 1 yıl içinde, Türk Rekabet Hukuku uygulamasına, çeşitli içtihatlar ve mevzuat oluşumları aracılığıyla ciddi bir ivme kazandırıldı.
Türk Borçlar Kanununun en önemli düzenlemelerinden biri olan satış sözleşmelerinde üzerinde durulması gereken en önemli konu satışın yapılmasından sonra satılan üründe ayıp ortaya çıkması ve ayıp halinde alıcının hakları ile satıcının yükümlülüklerinin neler olduğudur. Bu yazımızda da özel olarak ayıp halinde tarafların hak ve yükümlülükleri ile bunlar için düzenlenmiş şekil şartlarından bahsedilmektedir.
İstem konusunun bölünebilir olduğu durumlarda tamamının değil, yalnızca belli bir kesiminin dava edilmesi halinde kısmi dava söz konusu olmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 107. maddesinde yapılan düzenleme ile talep sonucunun belirlenemediği hallerde kısmi davaya nazaran daha kolay bir yol olan belirsiz alacak davası seçeneği getirilmiş, böylelikle alacaklıya, alacağının belirlenebilen kısmı üzerinden harç yatırarak açacağı dava kapsamında karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurmasına gerek olmadan talep sonucunu kesin olarak belirleme olağanı tanınmıştır.
Ticari hayatta teşebbüsler, faaliyet içerisinde bulunduğu diğer sektör oyuncularından olan alacaklarını tahsil etmek adına alacaklarını taşınmaz ipoteği ile teminat altına alma yöntemini sık sık tercih etmektedir.
“Takas Edilemez/Değiştirilemez Jetonlar’ın ("NFT"- Non-Fungible Token) kullanımının blok zincir teknolojisi ile yaratıcı fikri mülkiyeti birleştirmede kazandığı popülerlik günbegün artmaktadır.
Ticari hayatta teşebbüslerin faaliyetlerini baskı altında olmaksızın serbesti ile gerçekleştirebilmesi, teşebbüslerin bulunduğu pazardaki varlığını koruyabilmesinin yanında son alıcı olan tüketicilerin adil fiyatlandırma ve kaliteli ürün dengesinde piyasaya sunulmuş son üründen faydalanabilmesi açısından da önem taşımaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (“Bakanlık”) İş Yerlerinde Covid-19 Tedbirleri başlıklı duyurusu (“Duyuru”) 3 Eylül 2021 tarihinde Bakanlık internet adresinde yayımlanmıştır.
Yazımız kapsamında, En Çok Kayrılan Müşteri koşulunun tanımı ile ticaret hayatındaki temel fonksiyonu ve Türk Rekabet Hukuku kapsamındaki yeri değerlendirilecektir.
Bu makale İcra ve İflas Kanunu’nda Değişiklik Yapan Torba Kanu’nun ne getirdiğine değinmektedir.
2019 yılı Aralık ayından beri hayatımızda yer alan Koronavirüs (“Covid-19”) ile birlikte maskeli, sosyal mesafeli yaşam tarzı yeni normal haline geldi.
Avrupa ve Amerika’da yaklaşık kırk yıla yakın bir süredir uygulanan uyuşmazlık çözüm yöntemi olan arabuluculuk kurumu günümüzde ülkemizde de en sık kullanılan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden birisidir.
Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’nun (“Singapur Konvansiyonu/Konvansiyon”) Onaylanması Hakkında Karar (“Karar”), 22 Nisan 2021 tarihli ve 31462 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Karar ile beraber, Konvansiyon’a ilişkin iç hukuk onay süreci tamamlanmış olup; Türkiye’nin onayı, 22 Ekim 2021 tarihine kadar Birleşmiş Milletler’in New York’ta bulunan merkezine tevdii edilecektir.
Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun (“Kanun”), 19 Aralık 2018 tarihli ve 30630 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Kanun uyarınca, arabuluculuk ile ilgili oldukça önemli düzenlemeler mevcuttur. 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek olan düzenleme uyarınca konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin ticari davalarda arabuluculuk dava şartı haline getirilmiştir.
“Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara (“Karar”) İlişkin Tebliğ’de (Tebliğ No: 2008-32/34) (“Tebliğ”) Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2018-32/51)” (“Değişiklik Tebliği”) 6 Ekim 2018 tarihli ve 30557 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Kaynağını İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunu’ndan alan ve yürürlüğe girdiği 1932 yılından beri metninde birçok kez değişiklikler yapılan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Türkiye’de toplumsal ihtiyaçların değişmesi ve genel ekonomide meydana gelen gelişmeler sebebiyle, mali yönden güçlük yaşayan şirketlerin faaliyetlerinin devam etmesi bir başka deyişle iflas etmelerinin önüne geçilmesi amacıyla bazı kurtuluş çarelerine yer verilmişti. Bunlara örnek olarak “mal varlığının terki suretiyle konkordato”, “iflasın ertelenmesi” ve “uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma” verilebilir. Her ne kadar kanunda birden fazla kurum yer alsa da, özellikle “iflasın ertelenmesi” dışındaki kurumların işleyişine ilişkin maddelerin süre ve usul bakımından uygulanmasında yaşanan zorluklar sebebiyle ticari anlamda güç durumda olan tacirler son yıllarda sadece “iflasın ertelenmesi” kurumuna başvurmakta idi. Bu kurum yıllar geçtikçe amacından sapmış ve erteleme talep eden tacirin mali durumunu iyileştirmekten çok, alacaklıların alacaklarına kavuşmasına engel olan ya da sürüncemede bırakan bir kurum haline gelmiştir.
Elektronik ticaretin günümüzdeki önemi tartışılmaz. E-ticaret hacminin gittikçe arttığı bugünlerde, e-ticaret işlemlerinde Rekabet Hukukunun da geliştiğini görüyoruz.
Çeşitli gelişmeler karşısında ülke ekonomisinin büyüme hızını arttırmak ve bu suretle kalkınmasını sağlamak için dünyadaki ekonomik ve politik riskler ile yakın coğrafyamızda yaşanan bölgesel olayların ekonomi üzerindeki muhtemel etkisini bertaraf etmek ve müteşebbislerin iş ve yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkan sağlamak, AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi ve ülkemize yönelik yatırımların arttırılması amacıyla, özel sektörün kamuya olan borç yükünün azaltılarak borçlara taksitle ödeme imkanları getirilmekte ve ihtilafların sulh yoluyla sonlandırılmasını ve vergi incelemesinde olan konuların dava yoluna gidilmeksizin çözümlenmesini sağlamak üzere çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır.
Yüzyıllardır Aile Şirketlerinde sürdürülebilirliği sekteye uğratan faktörlerden başlıcası hissedarlar arası uyuşmazlıklar olmuştur. Aile büyüdükçe hissedarlık tabanının da genişlemesi, daha fazla hissedar ve daha fazla çatışan görüş ortaya çıkaracaktır. Genişleyen hissedarlık yapısı içerisinde hissedarlardan birisinin payını 3. kişiye devir suretiyle çıkış planı gibi iradi sebepler ya da hissedarlardan birisinin kaybı, boşanması veya payının cebri icra yolu ile alacaklı bir başka kurum ya da kişiye intikali neticesinde Şirketin kurumsal yapısı ile bağdaşmayabilecek hissedarların Şirkete girişinin önü açılabilecek; Şirket operasyonlarını etkileyebilecek kilit durumlar dahi ortaya çıkabilecektir. Şirketler nezdinde gerek iradi gerekse irade dışı pay devirlerine karşı getirilecek bazı sınırlamalar veya mevzuatın çok başvurulmayan bazı enstrümanları Aile Şirketlerinde hissedarlık yapısının korunması ve Şirketin sürdürülebilirliğe giden yolda ilerleyişini kolaylaştırmaktadır.
Son yıllarda en büyük şirketlerden küçük işletmelere kadar hedef ayırt etmeksizin giderek artan siber saldırıların global olarak yol açtığı zararların 2021 yılından itibaren yıllık 6 trilyon dolara çıkması beklenmektedir. İletişim, hizmet ve para akışının sanal ortama taşındığı dünyamızda hem özel sektör hem de kamu kurum ve kuruluşları için siber tehditler varlığını giderek daha fazla hissettirmektedir.
Mali Suçları Araştırma Kurulu (“MASAK”) tarafından hazırlanan Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları İçin Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Yükümlülüklere İlişkin Temel Esaslar (“Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları Rehberi”) 4 Mayıs 2021 tarihinde MASAK internet adresinde yayımlanmıştır.
İlk kez 2020 arifesinde rapor edilen ve 2020’nin ikinci çeyreğine girilmesiyle bir pandemiye dönüşen COVID19 toplumları her seviyede etkileyerek yaşam tarzlarını ve iş yapma süreçlerini sekteye uğrattı, zaman zaman askıya alınmasına sebep oldu, ya da hızlı bir değişime zorladı.
Tüm Dünyayı ve dolayısıyla da ülkemizi de etkisi altına alan ve özellikle de perakende, lojistik, sağlık, otomotiv, tekstil gibi sektörlerin işleyişinde ve sürekliliğinde aksamalara sebep olan COVID-19 salgınından en çok etkilenen sektörlerin başında perakende sektörü gelmektedir.
COVID-19 salgını çerçevesinde alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas işlemleri yönünden de tedbir alınması gerekmiş, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (“Kanun”) “II-FEVKALADE HALLERDE TATİL” üst başlığını taşıyan, “İcra takiplerinin durdurulması halleri” başlıklı 330. maddesindeki “Salgın hastalık, umumi bir musibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı karariyle memleketin bir kısmında veya bazı iktisadi zümreler lehine muayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir.”
Korona virüs, evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”), 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinden bu yana hızlı yayılmasının önlenmesi amacıyla seyahat politikalarının gözden geçirmesi, üretim kesintileri, karantina uygulamaları, ülkesel olağanüstü hal kararları gibi tedbirler sebebiyle iş hayatını çok kısa zaman içerisinde olumsuz olarak etkilemiştir.
16.03.2020 tarihli yayınımızda da belirtmiş olduğumuz üzere Korona virüs evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”) salgınının en önemli izdüşümlerinden birisi işçi – işveren istihdam ilişkisinde kendisini göstermektedir.
Evrensel adıyla COVID-19 (“Koronavirüs”) olarak bilinen Koronavirüs’ün sebep olduğu salgın hastalık, 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinin ardından kısa bir zaman içerisinde tüm dünyayı hem sağlık hem de ekonomik anlamda etkisi altına almıştır.
Korona virüs salgınının global etkisi, küresel krize neden olabilecek nitelikteki çeşitli alan ve sektörlerde yarattığı olumsuz yansımalar, şirketlerin ticari anlaşmaları ve edimlerin ifası yönünden oldukça önemli sonuçlar doğurmaktadır.
COVID-19 (“Koronavirüs”), tüm dünyayı etkisi altına almaya devam etmektedir. Ticaret dünyasında covid-19 salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi perakende sektörüdür.
Covid-19 Salgın sürecinde gerek işverenler gerek ise sağlık kuruluşları tarafından birtakım önlemler alınmakta olup pandemi ile mücadele edilmesi sebebiyle, özellikle sağlık verileri başta olmak üzere pek çok kişisel verinin işlenmesi zaruri hale gelmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (“DSÖ”) tarafından 11.03.2020 tarihinde “Pandemi (salgın)” olarak nitelendirilen Covid-19 virüsünün (“Koronavirüs”) işveren-çalışan ilişkilerini üst düzeyde etkilediği şu günlerde, her çalışan ve işverenin gündemine aldığı konulara dair değerlendirmelerimizi sıkça sorulan sorular formatında bu yazımızda paylaşıyoruz.
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas hukuku işlemleri yönünden 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile tedbirlerin usul hukukuna ve diğer uygulamalara etkileri bakımından ise 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 20.12.2009 tarihli 5941 sayılı Çek Kanunu’na Geçici 5. Madde eklenerek önemli yenilikler getirilmiştir.
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında ülkemizin de içerisinde bulunduğu süreç sebebiyle birçok konu başlığı yönünden gerekli önlemler alınmış olmakla birlikte, çalışan ve işveren ilişkileri de alınan işbu önlemlerden etkilenmiştir.
Bilindiği üzere, sosyal medya konusundaki yasal düzenlemeler Türkiye’nin gündeminde her zaman önemli bir yere sahip olmuştur.
Teknoloji hayatımızda gün geçtikçe daha büyük bir yer kaplamakta. Bu sayede, artık en basit günlük alışverişlerimizi bile internet üstünden sağlamaya başladığımız yadsınamaz bir gerçek haline geldi. Bu doğrultuda, erişilebilirlik, hız, çeşitlilik gibi kavramlar yaşantımızın daha da önemli bir parçası oldular.
Günümüzde tüketiciler, satın aldıkları araçlar ile ilgili olarak karşılaştıkları arızaların yetkili servisler tarafından giderilmesini istemektedirler. Ancak, yetkili servisler tarafından bu talepleri yerine getirilmediğinde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’ndan doğan seçimlik haklarını kullanmak maksadıyla yasal yollara başvurmaktadırlar. Bu haklarından bir tanesi de aracın ayıpsız misliyle değişimi yani yenisiyle değiştirilmesidir. İşte tam bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, tüketicilerin her araç arızasında bu seçimlik haklarını kullanabilecekleri hatasına düştüklerini ve akabinde yargılama sonrasında hayal kırıklığına uğradıkları gözlemlenmiş olup, tüketicilerin bu haklarını hangi şartlar altında kullanabilecekleri ve aracın yenisi ile değişimine ilişkin hakkın kapsamına değinmek gerekmektedir.
Şirket kapanışı, bir şirketin tasfiye sürecine girmesiyle başlayıp Ticaret Sicilinden terkini ile son bulmaktadır. Tasfiye sürecine giren şirketler, birçok alanda farklı prosedürleri tamamlamakla yükümlü olup işbu Bilgi Notu şirketlerin tasfiye sürecinde Şirketler Hukuku ve İş Hukuku açısından göz önünde bulundurulması gereken hukuki risk ve unsurlara ilişkin olup genel bilgilendirme niteliğindedir. İşbu Bilgi Notu iki bölümden oluşmakla beraber ilk bölümde tasfiye süreci Şirketler Hukuku açısından, ikinci bölümde ise İş Hukuku açısından ele alınacaktır. Ayrıca, işbu Bilgi Notu’nun devamında “şirketin kapanmasına” ilişkin ifadeler hukuki olarak şirketin tasfiyesi olarak anlaşılmalıdır.
Taraflar, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ifa etmemelerinin önüne geçmek amacıyla sözleşmeyle ceza koşulu kararlaştırılabilir. Sözleşmede kararlaştırılacak ceza koşuluyla taraflar, ortaya çıkacak riskleri en aza indirgemeyi ve ifa alacaklısının korunmasını amaçlamaktadır.
Son yıllarda artan ivmeli gelişimi ile perakende sektörünün lokomotifi haline gelen Alışveriş Merkezleri(“AVM”), ülkemiz ekonomisi içinde önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizde AVM’ler yakaladığı giriş sayısı ve harcama miktarları ile ölçümlenen büyüme oranlarıyla Avrupa sıralamalarının da üst basamaklarında yer almaktadır. Bu gelişime paralel olarak, ülkemizde Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlanabilmesi ve perakende sektörü ile AVM’lerin de yasal düzleminin yaratılabilmesi için özel hukuki düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu bağlamda öncelikle, 29.01.2015 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6585 Sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (“6585 sayılı Kanun”) ile perakende sektöründe genel hukuki bir çerçeve oluşturulmuş, ileride çıkarılacak yönetmeliklere ilişkin altyapı oluşturulmuştur.
“Koronavirüs (“Covid-19”) tüm dünyayı etkisi altına almaya devam ederken ticaret dünyasında salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi olan perakende sektörü, Covid-19 sarmalında çalışanların sağlıklarını koruma, müşterilerini memnun etme ve bu zorlu dönemi minimum kayıpla atlatma amacıyla kurguladıkları planları hukuk filtresinden geçirmeye de özen göstermek durumundadır.
Kurumsal Yönetim uygulamaları ve kurumsal yönetimin özümsenmesinin Şirketlerin sürdürülebilirliğine etkisi tartışmasız olmakla birlikte Şirketler nezdinde etkin uygulamalar, finansmana erişime de olumlu etki etmekte; finansmana erişim de sürdürülebilirliği dolaylı olarak desteklemektedir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 367. maddesi uyarınca, anonim şirketlerde yönetim kurulu, hazırlayacağı ve yürürlüğe koyacağı bir iç yönerge ile şirketin yönetimine ilişkin birtakım yetkileri bazı yönetim kurulu üyelerine veya yönetim kurulu üyesi olmayan üçüncü kişilere devredebilmektedir.