Önerilen Aramalar

En Çok Kayrılan Müşteri Koşuluna Kurul Perspektifinden Genel Bir Bakış

28.06.2021

Tüm Makaleler
Yazımız kapsamında, En Çok Kayrılan Müşteri koşulunun tanımı ile ticaret hayatındaki temel fonksiyonu ve Türk Rekabet Hukuku kapsamındaki yeri değerlendirilecektir.
Günümüzde iş modelleri sürekli olarak gelişmekte ve teşebbüslerin ihtiyaçları doğrultusunda farklı farklı uygulamalar karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, sağlayıcılar, bazı hallerde, sözleşmelerinde, müşterilerine, bir başka müşteriye daha avantajlı şartlar sunmayacağını temin edebilirler. Bu hususun hangi durumlarda bir rekabet ihlali teşkil edeceği ise özellikle Rekabet Kurulu’nun (“Kurul”) kararları ile açıklığa kavuşmuştur.

Teşebbüsler tarafından en sık kullanılan dikey sınırlamalardan biri olarak kabul edilen en çok kayrılan müşteri koşuluna (most favoured customer/most favoured nation clause) (“EKM”) ilişkin Rekabet Hukuku incelemelerinde, koşuldan yararlanan tarafın ve rakiplerin pazardaki konumuna, bu koşulun sözleşmeye ne amaçla konulduğuna, pazarın ve koşulun kendi karakteristik özelliklerine detaylı bir şekilde bakılması gerekmektedir.

EKM Koşulunun Tanımı
Doktrinde “değişken taraflar arasında çeşitli unsurlara ilişkin olarak belirlenebilen bir avantajın, koşuldan faydalanan tarafa en az diğer alıcılara sağladığı kadarının satıcı tarafından sağlanacağının taahhüt edilmesi”[1] olarak tanımlanan EKM koşulu, Rekabet Kurumu’nun (“Kurum”) yayımlamış olduğu Rekabet Terimleri Sözlüğü kapsamında, “sağlayıcı tarafından, diğer alıcılara önerilen daha uygun fiyat ve sözleşme koşullarının, kayrılan alıcıya da önerilmesi yükümlülüğü” olarak ifade edilmektedir. En basit şekilde, EKM koşulunu, bir sağlayıcının, müşterisine, bir başka müşteriye kendisine sunulandan daha avantajlı şartlar sunmamayı temin etmesi olarak tanımlamak mümkündür.

Kurul tarafından “seyahat acenteleri ile oteller arasında imzalanan sözleşmelerde; sözleşme tarafı acente dışındaki hiçbir pazarlama kanalında acenteye verilen fiyat ve diğer koşullardan daha uygun olacak şekilde fiyat ve koşulların sağlanamayacağı, yine son tüketicilere kapıda verilecek fiyatların da acenteye verilen fiyatlardan daha yüksek olacağına ilişkin bulunan hükümler”[2] EKM koşuluna örnek olarak belirtilmiştir.

EKM koşulu, dikey ilişkilerde akdedilen sözleşmelerin (örneğin bayilik sözleşmesi, distribütörlük sözleşmesi, dağıtım sözleşmesi, vb.), her maddesinde farklı şekillerde karşımıza çıkabilmektedir. Ancak, EKM koşulunun, fiyat, komisyon, indirim oranları gibi hususlarda daha sıklıkla kullanıldığını belirtmek mümkündür. Şöyle ki, literatürde aynı zamanda fiyat parite koşulu (parity clause) olarak da bilinen EKM koşulları, ürünlerin alım-satımı ve yeniden satışına ilişkin klasik dikey sözleşmelerde bulunabileceği gibi son dönemde platform niteliğine sahip çevrimiçi perakendeciler ile bu platformda satılan ürünlerin sağlayıcıları arasındaki sözleşmelerde de görülebilmektedir.

EKM koşulu, özellikle Kurum tarafından yayımlanan Dikey Anlaşmalara ilişkin Kılavuz (“Kılavuz”) içerisinde tanımlanmakta ve örneklendirilmektedir. Kılavuz’da de belirtildiği üzere, EKM koşulunun farklı farklı görünüm şekilleri ve bunların da ayrı ayrı olumlu ve olumsuz etkileri bulunmaktadır.

EKM Koşulunun Görünüm Şekilleri


Eş zamanlı – geriye dönük EKM koşulları
Temel olarak bir alıcıya uygulanan daha düşük fiyatın diğer alıcılara da uygulanacağına dair verilen teminatı ifade eden ve birçok farklı şekil ve boyutta ortaya çıkabilen EKM koşulu, eş zamanlı olabileceği gibi geriye dönük de olabilmektedir.

Eş zamanlı olan koşul ile, alıcılar arasında fiyat farklılaştırması yapılmaması güvence altına alınmaktadır. Geriye dönük olan koşulla ise, gelecekte belirli bir döneme kadar başka bir alıcıya yapılacak fiyat indirimlerinin, mevcut alıcıya da uygulanması sağlandığından ve bu sebeple satıcının üzerine ağır bir yük bindiğinden ileride daha avantajlı şart ve fiyatlar üzerinden ekonomik ilişki kurma potansiyelinin daraltıldığı belirtilmektedir.[3]

Eş – imtiyazlı EKM koşulu
EKM koşulları, alıcıya rakipleri ile aynı hüküm ve koşulları garanti eden eş EKM koşulu (equal-to-MFN) şeklinde ortaya çıkabileceği gibi; alıcıya rakiplerine göre daha iyi hüküm ve koşulları garanti eden imtiyazlı EKM koşulu (MFN-plus) şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. İmtiyazlı EKM koşullarında, en iyi fiyat ve/veya fiyat dışı koşulların yalnızca alıcıya uygulanması öngörülmektedir.

Toptan – perakende EKM koşulu
Bunun yanı sıra toptan seviyedeki EKM koşulu (wholesale MFN) ve perakende EKM koşulu (retail MFN) şeklinde de temel bir ayrım yapılabilmektedir. Toptan EKM koşulu ve perakende EKM koşulu arasındaki esas fark, koşuldan yararlanan müşteri grubundan kaynaklanmakta olup toptan EKM koşulu genellikle B2B (business to business), bir başka deyişle sağlayıcının perakende pazarında alıcı olmayan bir tarafa ürün veya hizmet sağlaması durumunda ortaya çıkmaktadır.

Perakende EKM koşulu ise, son tüketicinin ürün veya hizmete ilişkin fiyatı doğrudan yükümlendiği B2C (business to consumer) iş modelinde gerçekleşmektedir. Diğer taraftan, aynı zamanda platform EKM koşulu olarak da adlandırılan perakende EKM koşulunda, EKM tarafı alıcı son tüketiciye sunulacak fiyat ve koşullar için en avantajlı teklifi almakta, böylece EKM koşulları tüketiciler üzerinde doğrudan etki doğurmaktadır.

Örneğin, Kurul’un bir kararında, “KİTAPYURDU’nun yayınevleri veya dağıtıcılardan tedarik ettiği iskontolu alış fiyatı üzerine belirli bir kar marjı koyarak ürünleri nihai tüketiciye satma yönünde bir iş modeli benimsediği göz önünde bulundurulduğunda EKM koşullarının toptan seviyede talep edildiği” belirtilmiştir.[4]

Perakende EKM koşulunun rekabetin sınırlandırılması ve ilgili pazara girişin zorlaştırılması gibi olumsuz etkilerinin daha az olduğu düşünülmektedir.[5]

Dar – geniş EKM koşulu
Sağlayıcının kendi satış platformunda (satış kanalında) uyguladığı fiyatın (örneğin, satıcının kendi internet sitesinde sunduğu fiyatların) ve/veya fiyat dışı koşulların alıcıya da uygulanmasını öngören şartlardır. Dar EKM koşulunun önemli miktarda satış yapıldığı durumlarda perakendeciler arasındaki rekabetin azalmasına sebebiyet vereceği belirtilmiştir.[6]

Geniş EKM koşulları ise, sağlayıcının kendi satış platformuna (satış kanalına) ek olarak (örneğin, kendi internet sitesine ilaveten, diğer fiyat karşılaştırma sitelerinin de kapsama dahil edilmesi durumunda), alıcının rakiplerine uygulanan fiyatların ve/veya fiyat dışı koşulların alıcıya da uygulanmasını öngören şartlardır. Geniş EKM koşullarının Rekabet Hukuku bakımından daha büyük bir olumsuz etkisi olacağını vurgulanmıştır.[7]

EKM Koşulunun Fonksiyonu
Sözleşmelerde yer alan EKM koşulları -ticari ilişkiye özgü yatırımların teşviki, işlem maliyetlerinin, talep belirsizliğinin ve gecikmelerin azaltılması, bedavacılık sorununun önlenmesi ve markanın korunması gibi- etkinlik doğurucu nitelik taşıyabilmektedir.

Öte yandan, EKM koşulları rekabeti kısıtlayıcı etkiler de doğurabilmekte olup bu koşullar; pazardaki fiyat rekabetinin azalmasına ve fiyat katılığına yol açabilmekte, bir kolaylaştırıcı eylem işlevi görerek kartelleri ve rakip teşebbüsler arasındaki işbirliği anlaşmalarını kolaylaştırabilmekte veya rakiplerin maliyetlerini yükselterek ya da pazara giriş engellerini arttırarak rakip teşebbüslerin dışlanmasına neden olabilmektedir.

Kurul’un EKM Koşuluna Bakışı


Arçelik - Sony Europe Kararı [8]
Kurul kararı uyarınca, Arçelik ile Sony Europe arasındaki fason üretim anlaşmasına muafiyet tanınması talebine istinaden Arçelik’in “gerçekleştirdiği üretim faaliyeti kapsamında üçüncü kişilere Sony’den daha iyi koşullar sunamayacağı” hükmünü içerir sözleşme değerlendirilmiştir.

Kararda, EKM koşulunun günümüz ticari ilişkilerinde taraflar arasındaki pazarlıklarda sıklıkla gündeme geldiği ve özellikle rekabetçi düzeyi düşük olan , yoğunlaşmaların fazla olduğu veya kaydın taraflarının önemli pazar gücüne sahip oldukları pazarlarda rekabetçi endişe yaratabildiği belirtilmiştir.

Karar çerçevesinde (i) EKM koşulunun kapsamının Arçelik’in Sony Europe’a sağladığı ürünlerle aynı nitelikteki ürünleri üçüncü bir teşebbüse fason olarak üretmesi durumuyla sınırlı olduğu, ve (ii) LCD TV pazarının rekabetçi yapısı ile (iii) ürünün özellikleri vurgulanarak “pazarda yaşanan rekabetin karşılanması bakımından bu hükmün Arçelik ile Sony’nin pazardaki diğer rakipleri nezdinde rekabeti tehdit edecek boyutta etkilere yol açacak nitelikte olmadığı” belirtilmiş ve karar konusu anlaşmaya 5 yıl süreyle bireysel muafiyet tanınmasına karar verilmiştir.

Yemeksepeti Kararı [9]
Yemek Sepeti’nin 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un (“Kanun”) 4. ve 6. maddelerini ihlal edip etmediğinin tespitine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında EKM uygulamalarının mevcut hakim durum göz önünde bulundurularak pazara etkisi değerlendirilmiştir.

Buna göre, Karar kapsamında, Yemek Sepeti’nin, restoranlara yönelik dar EKM uygulamaları ile rakip platformlara yönelik geniş EKM uygulamaları, Kanun’un 6. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir. Karar kapsamında YemekSepeti’nin, EKM uygulamaları ile rakip platformlarda daha iyi/farklı koşullar (fiyat, indirim, promosyon, menü içeriği, ödeme şekli, gönderim bölgesi ve limiti gibi) sunulmasını önlemesinin ilgili pazarda dışlayıcı etkiler doğurduğu, bu nedenle anılan teşebbüsün söz konusu uygulamalarının kötüye kullanma teşkil ettiği belirtilmiştir.

Şöyle ki, Karar uyarınca, dar EKM uygulamaları, ekonomik değeri korumaya yönelik bulunmuş ve bunların rekabetçi endişe doğurmadığı belirlenmiştir. Ancak geniş EKM uygulamalarının, dışlayıcı etki yarattığı ve bu doğrultuda, ihlal teşkil ettiği belirtilmiştir.

Karar çerçevesinde, Yemek Sepeti’nin, indirimlerin maliyetine kimin katlandığından bağımsız olarak rakip platformlarda daha iyi/farklı koşullar sunulmasını engelleyen her türlü MFC uygulamasına son vermesi gerektiğine ve ayrıca restoranların diğer online yemek siparişi-servisi platformlarında daha iyi/farklı koşullar sunabileceği ve bu koşulları Yemek Sepeti’ne yansıtmak zorunda olmadığı açıkça ifade edilerek Yemek Sepeti’nin restoranlarla olan sözleşmelerini yeniden düzenlemesine karar verilmiştir.

Booking Kararı [10]
Booking’in sunduğu rezervasyon hizmeti kapsamındaki “en iyi fiyat garantisi” uygulamasının Kanun’un 4. ve 6. maddelerini ihlal edip etmediğinin tespiti ile (i) EKM çerçevesinde ticari ilişkiye özgü yatırımların teşviki, (ii) işlem maliyetlerinin azaltılması, (iii) bedavacılık probleminin önlenmesi ve markanın korunması ile (iv) gecikmelerin ve talep belirsizliğinin azaltılması hususları değerlendirilmiştir. Karar kapsamında; literatürde “vazgeçme problemi” olarak bilinen problemin, rakip alıcıların ürünleri daha ayrıcalıklı fiyatlarla elde edemeyeceği alıcıya garanti edilmek suretiyle çözülebileceği, vazgeçme probleminin çözümüyle birlikte ticari ilişkilerde tüketici refahını artırıcı ilişkiye özgü yatırımların teşvik edildiği, EKM koşulunun işlem maliyetlerini azaltma olasılığı bulunduğu ve bedavacılık probleminin çözümüne katkıda bulunulduğu belirtilmiştir.

Bununla birlikte, Karar’da EKM koşulunun (i) pazardaki fiyat rekabetinin azalması ve fiyat katılığına yol açması, (ii) işbirliğini ve kartelleri kolaylaştırması ve (iii) giriş engelleri oluşturma ve dışlama etkisi oluşturmasının söz konusu olabileceği de ifade edilmiştir.

Bu doğrultuda, fiyat ve kontenjan paritesi hükümlerinin, konaklama tesislerinin doğrudan satışlarını da kapsaması ve tesisin elinde kalan odaları düşük fiyata resepsiyona gelen müşteriye ya da kendi internet sitesi veya çağrı merkezinden satması ile konaklama tesislerinin beklentileri dışında boş kalan odalarını geleneksel kanala kıyasla daha hızlı bir şekilde fiyat güncellemesi yapabilecekleri rakip platformlara daha ucuza teklif etmesinin engellendiği ve sonuç olarak konaklama tesisleri arasındaki markalararası rekabetin kısıtlandığı yorumu yapılmıştır.

Ayrıca, EKM uygulaması nedeniyle yapacakları indirimleri tüm kanallarda yapmaya zorunlu tutulan konaklama tesislerinin, fiyat düşürme güdülerinin zayıflayabileceği, EKM uygulamasını gerçekleştiren teşebbüsün komisyon artırması karşısında konaklama tesisleri ilgili artışı fiyatlara yansıtma yoluna gidebileceği ve EKM hükümlerinin, çevrimiçi satış kanallarının yanı sıra tüm diğer kanalları da kapsayacak şekilde düzenlenmesinin ilgili fiyat artışının sadece komisyon artışını gerçekleştiren teşebbüs ile sınırlı kalmaması ile konaklama tesisi tarafından tüm kanallara yansıtılmasına neden olabileceği belirtilmiştir.

Bu kapsamda, Kurul tarafından, Booking konaklama tesisleri ile imzaladığı sözleşmelerdeki incelemeye konu hükümlerin rekabeti sınırlayıcı nitelikte olduğu ve konaklama tesisleri ile Booking arasındaki sözleşmelerin sağlayıcı konumunda bulunan Booking’in pazar payının 2010 yılından bu yana %40’ın üzerinde bulunması sebebiyle, incelemeye konu “fiyat ve kontenjan paritesi” ve “en iyi fiyat garantisi” hükümlerinin de içinde yer alması gerekçesiyle sözleşmelerin 2002/2 sayılı Tebliğ ile sağlanan grup muafiyetinden yararlanamayacağı kanaatine varılmıştır.

Kitapyurdu Kararı [11]
Kitapyurdu internet adresinin sahip olduğu yüksek pazar payı avantajını kullanarak kendisine en yüksek iskontonun sunulmaması durumunda kitapların satışlarını durdurma ve başka sitelerde daha düşük fiyata satılmasına izin vermeme suretiyle hâkim durumunu kötüye kullandığı iddiasına istinaden hakim durumun mevcudiyeti ile EKM uygulamalarının pazara etkisi değerlendirilmiştir.

Karar’da Kitapyurdu’nun uygulamalarının zaman zaman imtiyazlı EKM zaman zaman da eş EKM koşuluna kayabildiği, Kitapyurdu’nun yayınevleri veya dağıtıcılardan tedarik ettiği iskontolu alış fiyatı üzerine belirli bir kar marjı koyarak ürünleri nihai tüketiciye satma yönünde bir iş modeli benimsediği göz önünde bulundurulduğunda, EKM koşullarının toptan seviyede talep edildiği belirtilmiştir.

Kurul tarafından, Kitapyurdu’nun pazarda hakim durumda olmadığı vurgulanarak Kitapyurdu’nun eylemlerinin EKM uygulamalarının ötesine geçtiğine dair herhangi bir hususun tespit edilemediği ve Kitapyurdu’nun yayınevleri veya dağıtıcılarla olan dikey ilişkisinde EKM koşulu getirilmesine yönelik fiili uygulamalarının 2002/2 sayılı Tebliğ uyarınca grup muafiyetinden yararlandığı belirtilerek şikayetin reddi ile soruşturma açılmamasına karar verilmiştir.

Sonuç
Rekabeti destekleyici yönlerinin de bulunduğu kabul edilen, bir tür dikey kısıtlama niteliğindeki EKM koşullarının bazı koşullar altında pazardaki firmalar arasındaki koordinasyonu kolaylaştırma ya da rakiplerin maliyetini yükseltme gibi rekabet karşıtı yatay etkileri de olabilecektir.

Her halükarda, EKM koşulunun, %40’ın üzerinde pazar payı sahibi teşebbüsler arasındaki sözleşmelerde yer almasının, pazar kapama endişesi doğurabileceği sonucuna varılabilecektir. Buna göre, %40’ın altında pazar payına sahip teşebbüsler bakımından, EKM koşulu içeren sözleşmeler için muafiyet değerlendirmeleri yapılabilecektir.

Bu çerçevede, EKM koşulları değerlendirilirken, koşuldan yararlanan tarafın pazardaki konumu ve büyüklüğü ile pazarın ve koşulun dinamikleri çerçevesinde yaratılan etkilerin incelenmesi, sağlıklı bir Rekabet Hukuku değerlendirmesi gerçekleştirilebilmesi için büyük önem arz etmektedir. Somut olaylar özelinde, EKM koşulları ilgili parametreler göz önünde bulundurularak detaylı şekilde değerlendirilmelidir.

[1] Erbilen, İ, Türk Rekabet Hukukunda En Çok Kayırılan Müşteri Kayıtlarının Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi
[2] Rekabet Kurulu Kararı - Rekabet Kurulu, K. 18-40/645-315 T. 25.10.2018
[3] ADIYAMAN, H. (2017), Rekabet Hukukunda Fiyat Parite Anlaşmaları: En Çok Kayrılan Ülke/Müşteri Koşulu, Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezleri Serisi,
[4] Rekabet Kurulu Kararı - Rekabet Kurulu, K. 20-48/658-289 T. 05.11.2020
[5] ADIYAMAN, H. (2017), Rekabet Hukukunda Fiyat Parite Anlaşmaları: En Çok Kayrılan Ülke/Müşteri Koşulu, Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezleri Serisi,
[6] ADIYAMAN, H. (2017), Rekabet Hukukunda Fiyat Parite Anlaşmaları: En Çok Kayrılan Ülke/Müşteri Koşulu, Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezleri Serisi,
[7] ADIYAMAN, H. (2017), Rekabet Hukukunda Fiyat Parite Anlaşmaları: En Çok Kayrılan Ülke/Müşteri Koşulu, Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezleri Serisi,
[8] Rekabet Kurulu Kararı - Rekabet Kurulu, K. 10-76/1572-605 T. 08.12.2010
[9] Rekabet Kurulu Kararı - Rekabet Kurulu, K. 16-20/347-156 T. 09.06.2016
[10] Rekabet Kurulu Kararı - Rekabet Kurulu, K. 17-01/12-4 T. 05.01.2017
[11] Rekabet Kurulu Kararı - Rekabet Kurulu, K. 20-48/658-289 T. 05.11.2020

İlgili Çalışma Alanları
Benzer Makaleler
Bu yazımızda yenilebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini hukuki yönler başta olmak üzere bir çok açıdan ele aldık.
2023 yılında Rekabet Kurumu’na bildirilen işlemlere ilişkin olarak, Rekabet Kurumu (“Kurum”) Ekonomik Analiz ve Araştırma Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan 2023 yılı Birleşme ve Devralma Görünüm Raporu (“Rapor”), 5 Ocak 2024 tarihinde, Kurum’un internet sitesinde yayımlanmıştır.
Türk Rekabet Kurumu (“Kurum”) tarafından Birleşme ve Devralma rejimini diğer mehaz Avrupa Birliği (“AB”) hukuklarıyla yeknesak kılmak adına 1997/1 sayılı Rekabet Kurulu’ndan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ’i yürürlükten kaldırılarak
Türk Borçlar Hukuku ve Ticaret Hukukunda, konsinye satış şartı ve konsinye satış sözleşmesi diye anılan sözleşme türü açıkça düzenlenmemiş bir kavram olup sözleşme serbestisi kapsamında uygulama ve öğretide gelişmiş, yargı kararları ve ikincil hukuk kaynaklarında sıkça ifade bulmuş bir kavramdır.
İnternet, günümüzde enformasyon ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerle birlikte, ekonomiye yön veren en önemli platformlardan biri haline gelmiştir.
Rusya ve Ukrayna arasında bir süredir gözlemlenmekte olan diplomatik gerginlik ve zıtlaşmaların yerini sıcak çatışma ve Rusya tarafından bazı Ukrayna topraklarının işgaline bırakması ile birlikte, Dünya ülkeleri bu duruma tepkiler göstererek Rusya’ya karşı çeşitli yaptırımlar uygulamaya başlamıştır.
2021 yılı, Türk Rekabet Hukuku bakımından birçok ilke imza atılan bir yıl oldu. Geçtiğimiz son 10 yıldaki gelişmelere kıyasla, 2021 yılında, sadece 1 yıl içinde, Türk Rekabet Hukuku uygulamasına, çeşitli içtihatlar ve mevzuat oluşumları aracılığıyla ciddi bir ivme kazandırıldı.
Türk Borçlar Kanununun en önemli düzenlemelerinden biri olan satış sözleşmelerinde üzerinde durulması gereken en önemli konu satışın yapılmasından sonra satılan üründe ayıp ortaya çıkması ve ayıp halinde alıcının hakları ile satıcının yükümlülüklerinin neler olduğudur. Bu yazımızda da özel olarak ayıp halinde tarafların hak ve yükümlülükleri ile bunlar için düzenlenmiş şekil şartlarından bahsedilmektedir.
İstem konusunun bölünebilir olduğu durumlarda tamamının değil, yalnızca belli bir kesiminin dava edilmesi halinde kısmi dava söz konusu olmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 107. maddesinde yapılan düzenleme ile talep sonucunun belirlenemediği hallerde kısmi davaya nazaran daha kolay bir yol olan belirsiz alacak davası seçeneği getirilmiş, böylelikle alacaklıya, alacağının belirlenebilen kısmı üzerinden harç yatırarak açacağı dava kapsamında karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurmasına gerek olmadan talep sonucunu kesin olarak belirleme olağanı tanınmıştır.
Ticari hayatta teşebbüsler, faaliyet içerisinde bulunduğu diğer sektör oyuncularından olan alacaklarını tahsil etmek adına alacaklarını taşınmaz ipoteği ile teminat altına alma yöntemini sık sık tercih etmektedir.
“Takas Edilemez/Değiştirilemez Jetonlar’ın ("NFT"- Non-Fungible Token) kullanımının blok zincir teknolojisi ile yaratıcı fikri mülkiyeti birleştirmede kazandığı popülerlik günbegün artmaktadır.
Ticari hayatta teşebbüslerin faaliyetlerini baskı altında olmaksızın serbesti ile gerçekleştirebilmesi, teşebbüslerin bulunduğu pazardaki varlığını koruyabilmesinin yanında son alıcı olan tüketicilerin adil fiyatlandırma ve kaliteli ürün dengesinde piyasaya sunulmuş son üründen faydalanabilmesi açısından da önem taşımaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (“Bakanlık”) İş Yerlerinde Covid-19 Tedbirleri başlıklı duyurusu (“Duyuru”) 3 Eylül 2021 tarihinde Bakanlık internet adresinde yayımlanmıştır.
Bu makale İcra ve İflas Kanunu’nda Değişiklik Yapan Torba Kanu’nun ne getirdiğine değinmektedir.
2019 yılı Aralık ayından beri hayatımızda yer alan Koronavirüs (“Covid-19”) ile birlikte maskeli, sosyal mesafeli yaşam tarzı yeni normal haline geldi.
Avrupa ve Amerika’da yaklaşık kırk yıla yakın bir süredir uygulanan uyuşmazlık çözüm yöntemi olan arabuluculuk kurumu günümüzde ülkemizde de en sık kullanılan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden birisidir.
Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’nun (“Singapur Konvansiyonu/Konvansiyon”) Onaylanması Hakkında Karar (“Karar”), 22 Nisan 2021 tarihli ve 31462 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Karar ile beraber, Konvansiyon’a ilişkin iç hukuk onay süreci tamamlanmış olup; Türkiye’nin onayı, 22 Ekim 2021 tarihine kadar Birleşmiş Milletler’in New York’ta bulunan merkezine tevdii edilecektir.
Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun (“Kanun”), 19 Aralık 2018 tarihli ve 30630 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Kanun uyarınca, arabuluculuk ile ilgili oldukça önemli düzenlemeler mevcuttur. 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek olan düzenleme uyarınca konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin ticari davalarda arabuluculuk dava şartı haline getirilmiştir.
“Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara (“Karar”) İlişkin Tebliğ’de (Tebliğ No: 2008-32/34) (“Tebliğ”) Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2018-32/51)” (“Değişiklik Tebliği”) 6 Ekim 2018 tarihli ve 30557 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Kaynağını İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunu’ndan alan ve yürürlüğe girdiği 1932 yılından beri metninde birçok kez değişiklikler yapılan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Türkiye’de toplumsal ihtiyaçların değişmesi ve genel ekonomide meydana gelen gelişmeler sebebiyle, mali yönden güçlük yaşayan şirketlerin faaliyetlerinin devam etmesi bir başka deyişle iflas etmelerinin önüne geçilmesi amacıyla bazı kurtuluş çarelerine yer verilmişti. Bunlara örnek olarak “mal varlığının terki suretiyle konkordato”, “iflasın ertelenmesi” ve “uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma” verilebilir. Her ne kadar kanunda birden fazla kurum yer alsa da, özellikle “iflasın ertelenmesi” dışındaki kurumların işleyişine ilişkin maddelerin süre ve usul bakımından uygulanmasında yaşanan zorluklar sebebiyle ticari anlamda güç durumda olan tacirler son yıllarda sadece “iflasın ertelenmesi” kurumuna başvurmakta idi. Bu kurum yıllar geçtikçe amacından sapmış ve erteleme talep eden tacirin mali durumunu iyileştirmekten çok, alacaklıların alacaklarına kavuşmasına engel olan ya da sürüncemede bırakan bir kurum haline gelmiştir.
Elektronik ticaretin günümüzdeki önemi tartışılmaz. E-ticaret hacminin gittikçe arttığı bugünlerde, e-ticaret işlemlerinde Rekabet Hukukunun da geliştiğini görüyoruz.
Çeşitli gelişmeler karşısında ülke ekonomisinin büyüme hızını arttırmak ve bu suretle kalkınmasını sağlamak için dünyadaki ekonomik ve politik riskler ile yakın coğrafyamızda yaşanan bölgesel olayların ekonomi üzerindeki muhtemel etkisini bertaraf etmek ve müteşebbislerin iş ve yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkan sağlamak, AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi ve ülkemize yönelik yatırımların arttırılması amacıyla, özel sektörün kamuya olan borç yükünün azaltılarak borçlara taksitle ödeme imkanları getirilmekte ve ihtilafların sulh yoluyla sonlandırılmasını ve vergi incelemesinde olan konuların dava yoluna gidilmeksizin çözümlenmesini sağlamak üzere çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır.
Yüzyıllardır Aile Şirketlerinde sürdürülebilirliği sekteye uğratan faktörlerden başlıcası hissedarlar arası uyuşmazlıklar olmuştur. Aile büyüdükçe hissedarlık tabanının da genişlemesi, daha fazla hissedar ve daha fazla çatışan görüş ortaya çıkaracaktır. Genişleyen hissedarlık yapısı içerisinde hissedarlardan birisinin payını 3. kişiye devir suretiyle çıkış planı gibi iradi sebepler ya da hissedarlardan birisinin kaybı, boşanması veya payının cebri icra yolu ile alacaklı bir başka kurum ya da kişiye intikali neticesinde Şirketin kurumsal yapısı ile bağdaşmayabilecek hissedarların Şirkete girişinin önü açılabilecek; Şirket operasyonlarını etkileyebilecek kilit durumlar dahi ortaya çıkabilecektir. Şirketler nezdinde gerek iradi gerekse irade dışı pay devirlerine karşı getirilecek bazı sınırlamalar veya mevzuatın çok başvurulmayan bazı enstrümanları Aile Şirketlerinde hissedarlık yapısının korunması ve Şirketin sürdürülebilirliğe giden yolda ilerleyişini kolaylaştırmaktadır.
Son yıllarda en büyük şirketlerden küçük işletmelere kadar hedef ayırt etmeksizin giderek artan siber saldırıların global olarak yol açtığı zararların 2021 yılından itibaren yıllık 6 trilyon dolara çıkması beklenmektedir. İletişim, hizmet ve para akışının sanal ortama taşındığı dünyamızda hem özel sektör hem de kamu kurum ve kuruluşları için siber tehditler varlığını giderek daha fazla hissettirmektedir.
Mali Suçları Araştırma Kurulu (“MASAK”) tarafından hazırlanan Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları İçin Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Yükümlülüklere İlişkin Temel Esaslar (“Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları Rehberi”) 4 Mayıs 2021 tarihinde MASAK internet adresinde yayımlanmıştır.
İlk kez 2020 arifesinde rapor edilen ve 2020’nin ikinci çeyreğine girilmesiyle bir pandemiye dönüşen COVID19 toplumları her seviyede etkileyerek yaşam tarzlarını ve iş yapma süreçlerini sekteye uğrattı, zaman zaman askıya alınmasına sebep oldu, ya da hızlı bir değişime zorladı.
Tüm Dünyayı ve dolayısıyla da ülkemizi de etkisi altına alan ve özellikle de perakende, lojistik, sağlık, otomotiv, tekstil gibi sektörlerin işleyişinde ve sürekliliğinde aksamalara sebep olan COVID-19 salgınından en çok etkilenen sektörlerin başında perakende sektörü gelmektedir.
COVID-19 salgını çerçevesinde alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas işlemleri yönünden de tedbir alınması gerekmiş, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (“Kanun”) “II-FEVKALADE HALLERDE TATİL” üst başlığını taşıyan, “İcra takiplerinin durdurulması halleri” başlıklı 330. maddesindeki “Salgın hastalık, umumi bir musibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı karariyle memleketin bir kısmında veya bazı iktisadi zümreler lehine muayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir.”
Korona virüs, evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”), 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinden bu yana hızlı yayılmasının önlenmesi amacıyla seyahat politikalarının gözden geçirmesi, üretim kesintileri, karantina uygulamaları, ülkesel olağanüstü hal kararları gibi tedbirler sebebiyle iş hayatını çok kısa zaman içerisinde olumsuz olarak etkilemiştir.
16.03.2020 tarihli yayınımızda da belirtmiş olduğumuz üzere Korona virüs evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”) salgınının en önemli izdüşümlerinden birisi işçi – işveren istihdam ilişkisinde kendisini göstermektedir.
Evrensel adıyla COVID-19 (“Koronavirüs”) olarak bilinen Koronavirüs’ün sebep olduğu salgın hastalık, 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinin ardından kısa bir zaman içerisinde tüm dünyayı hem sağlık hem de ekonomik anlamda etkisi altına almıştır.
Korona virüs salgınının global etkisi, küresel krize neden olabilecek nitelikteki çeşitli alan ve sektörlerde yarattığı olumsuz yansımalar, şirketlerin ticari anlaşmaları ve edimlerin ifası yönünden oldukça önemli sonuçlar doğurmaktadır.
COVID-19 (“Koronavirüs”), tüm dünyayı etkisi altına almaya devam etmektedir. Ticaret dünyasında covid-19 salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi perakende sektörüdür.
Covid-19 Salgın sürecinde gerek işverenler gerek ise sağlık kuruluşları tarafından birtakım önlemler alınmakta olup pandemi ile mücadele edilmesi sebebiyle, özellikle sağlık verileri başta olmak üzere pek çok kişisel verinin işlenmesi zaruri hale gelmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (“DSÖ”) tarafından 11.03.2020 tarihinde “Pandemi (salgın)” olarak nitelendirilen Covid-19 virüsünün (“Koronavirüs”) işveren-çalışan ilişkilerini üst düzeyde etkilediği şu günlerde, her çalışan ve işverenin gündemine aldığı konulara dair değerlendirmelerimizi sıkça sorulan sorular formatında bu yazımızda paylaşıyoruz.
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas hukuku işlemleri yönünden 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile tedbirlerin usul hukukuna ve diğer uygulamalara etkileri bakımından ise 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 20.12.2009 tarihli 5941 sayılı Çek Kanunu’na Geçici 5. Madde eklenerek önemli yenilikler getirilmiştir.
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında ülkemizin de içerisinde bulunduğu süreç sebebiyle birçok konu başlığı yönünden gerekli önlemler alınmış olmakla birlikte, çalışan ve işveren ilişkileri de alınan işbu önlemlerden etkilenmiştir.
Bilindiği üzere, sosyal medya konusundaki yasal düzenlemeler Türkiye’nin gündeminde her zaman önemli bir yere sahip olmuştur.
Teknoloji hayatımızda gün geçtikçe daha büyük bir yer kaplamakta. Bu sayede, artık en basit günlük alışverişlerimizi bile internet üstünden sağlamaya başladığımız yadsınamaz bir gerçek haline geldi. Bu doğrultuda, erişilebilirlik, hız, çeşitlilik gibi kavramlar yaşantımızın daha da önemli bir parçası oldular.
Şirket hisselerin devrinde olduğu gibi ticari hayatın süregelen akışında gerçekleşen işlemlerde vergisel boyut oldukça önemli bir yere sahip olup ticari hayatta atılacak adımlar vergisel anlamdaki sonuçları ile değerlendirilmektedir. Şirket hisse devirlerinde ortaya çıkan kazancın vergisel sonucunu hissedar lehine çevirmek için mevzuat düzenlemeleri dikkatle incelenmeli ve atılacak adımlar buna göre belirlenmelidir.
Günümüzde tüketiciler, satın aldıkları araçlar ile ilgili olarak karşılaştıkları arızaların yetkili servisler tarafından giderilmesini istemektedirler. Ancak, yetkili servisler tarafından bu talepleri yerine getirilmediğinde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’ndan doğan seçimlik haklarını kullanmak maksadıyla yasal yollara başvurmaktadırlar. Bu haklarından bir tanesi de aracın ayıpsız misliyle değişimi yani yenisiyle değiştirilmesidir. İşte tam bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, tüketicilerin her araç arızasında bu seçimlik haklarını kullanabilecekleri hatasına düştüklerini ve akabinde yargılama sonrasında hayal kırıklığına uğradıkları gözlemlenmiş olup, tüketicilerin bu haklarını hangi şartlar altında kullanabilecekleri ve aracın yenisi ile değişimine ilişkin hakkın kapsamına değinmek gerekmektedir.
Şirket kapanışı, bir şirketin tasfiye sürecine girmesiyle başlayıp Ticaret Sicilinden terkini ile son bulmaktadır. Tasfiye sürecine giren şirketler, birçok alanda farklı prosedürleri tamamlamakla yükümlü olup işbu Bilgi Notu şirketlerin tasfiye sürecinde Şirketler Hukuku ve İş Hukuku açısından göz önünde bulundurulması gereken hukuki risk ve unsurlara ilişkin olup genel bilgilendirme niteliğindedir. İşbu Bilgi Notu iki bölümden oluşmakla beraber ilk bölümde tasfiye süreci Şirketler Hukuku açısından, ikinci bölümde ise İş Hukuku açısından ele alınacaktır. Ayrıca, işbu Bilgi Notu’nun devamında “şirketin kapanmasına” ilişkin ifadeler hukuki olarak şirketin tasfiyesi olarak anlaşılmalıdır.
Taraflar, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ifa etmemelerinin önüne geçmek amacıyla sözleşmeyle ceza koşulu kararlaştırılabilir. Sözleşmede kararlaştırılacak ceza koşuluyla taraflar, ortaya çıkacak riskleri en aza indirgemeyi ve ifa alacaklısının korunmasını amaçlamaktadır.
Son yıllarda artan ivmeli gelişimi ile perakende sektörünün lokomotifi haline gelen Alışveriş Merkezleri(“AVM”), ülkemiz ekonomisi içinde önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizde AVM’ler yakaladığı giriş sayısı ve harcama miktarları ile ölçümlenen büyüme oranlarıyla Avrupa sıralamalarının da üst basamaklarında yer almaktadır. Bu gelişime paralel olarak, ülkemizde Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlanabilmesi ve perakende sektörü ile AVM’lerin de yasal düzleminin yaratılabilmesi için özel hukuki düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu bağlamda öncelikle, 29.01.2015 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6585 Sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (“6585 sayılı Kanun”) ile perakende sektöründe genel hukuki bir çerçeve oluşturulmuş, ileride çıkarılacak yönetmeliklere ilişkin altyapı oluşturulmuştur.
“Koronavirüs (“Covid-19”) tüm dünyayı etkisi altına almaya devam ederken ticaret dünyasında salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi olan perakende sektörü, Covid-19 sarmalında çalışanların sağlıklarını koruma, müşterilerini memnun etme ve bu zorlu dönemi minimum kayıpla atlatma amacıyla kurguladıkları planları hukuk filtresinden geçirmeye de özen göstermek durumundadır.
Kurumsal Yönetim uygulamaları ve kurumsal yönetimin özümsenmesinin Şirketlerin sürdürülebilirliğine etkisi tartışmasız olmakla birlikte Şirketler nezdinde etkin uygulamalar, finansmana erişime de olumlu etki etmekte; finansmana erişim de sürdürülebilirliği dolaylı olarak desteklemektedir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 367. maddesi uyarınca, anonim şirketlerde yönetim kurulu, hazırlayacağı ve yürürlüğe koyacağı bir iç yönerge ile şirketin yönetimine ilişkin birtakım yetkileri bazı yönetim kurulu üyelerine veya yönetim kurulu üyesi olmayan üçüncü kişilere devredebilmektedir.