Önerilen Aramalar

İcra ve İflas Takip İşlemleri Hakkında Alınan Tedbir Kararlarına İlişkin Özet Değerlendirme

22.03.2020

Tüm Makaleler
COVID-19 salgını çerçevesinde alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas işlemleri yönünden de tedbir alınması gerekmiş, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (“Kanun”) “II-FEVKALADE HALLERDE TATİL” üst başlığını taşıyan, “İcra takiplerinin durdurulması halleri” başlıklı 330. maddesindeki “Salgın hastalık, umumi bir musibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı karariyle memleketin bir kısmında veya bazı iktisadi zümreler lehine muayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir.”
İcra ve İflas Takip İşlemleri Hakkında Alınan Tedbir Kararlarına İlişkin Özet Değerlendirme

COVID-19 salgını çerçevesinde alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas işlemleri yönünden de tedbir alınması gerekmiş, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (“Kanun”) “II-FEVKALADE HALLERDE TATİL” üst başlığını taşıyan, “İcra takiplerinin durdurulması halleri” başlıklı 330. maddesindeki “Salgın hastalık, umumi bir musibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı karariyle memleketin bir kısmında veya bazı iktisadi zümreler lehine muayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir.” hükmüne istinaden 2279 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı (“Karar”) 31076 sayılı ve 22 Mart 2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bu kapsamda; 22 Mart 2020 tarihinden 30 Nisan 2020 tarihine kadar, nafaka alacaklarına ilişkin icra takip işlemleri hariç olmak üzere, yurt genelinde tüm icra ve iflas işlemlerinin durdurulmasına, yeni işlem alınmamasına ve ihtiyati haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine karar verilmiştir.

Karar uygulamaya ilişkin açıklama ve detayları içermediğinden, oluşabilecek sorunların önüne geçilmesi ve uygulamada birlik sağlanması adına 24 Mart 2020 tarihinde Adalet Bakanlığı İcra İşleri Dairesi Başkanlığı tarafından 86420598-296/2543 sayılı bir Genelge (“Genelge”) yayımlanmıştır.

Genelge ile birlikte;
1. Ülke genelinde açılmış bulunan nafaka alacakları hariç tüm icra ve iflas takipleri durdurulduğundan bu konuda takiplerin durdurulmasına ilişkin ayrıca durma kararı alınmasına gerek olmayacağı,
İlgili madde, tüm icra ve iflas takip işlemlerinin durdurulmasına ilişkin hüküm ihtiva etmektedir. Bu kapsamda, icra müdürlükleri tarafından ayrıca bir durma kararı verilmesine gerek bulunmamaksızın nafaka alacakları haricindeki tüm icra ve iflas işlemleri 30 Nisan 2020 tarihine kadar kendiliğinden durmuştur.

2. Nafaka alacaklarına ilişkin takipler istisna tutulduğundan bu husustaki açılmış olan takiplerin devam edeceği, reddiyat ve tahsilat işlemlerinin yapılması gerektiği, durma süresi içerisinde yeni nafaka takiplerinin de açılabileceği,
Aile hukukunun koruyucu etkisi kapsamında, olası bir mağduriyetin önüne geçmek adına Karar ile durdurulmasına karar verilen icra ve iflas işlemleri haricinde tutulan nafaka alacakları yönünden yeni takip açılabilecek, takip işlemlerine devam edilebilecek, reddiyat ve tahsilat işlemleri de gerçekleştirilebilecektir.

3. Nafakaya ilişkin ilamların durma süresi içerisinde takip konusu yapılabileceği, ancak aynı ilamla nafakadan ayrı olarak hükmedilen alacakların ilamın bölünememesi nedeniyle takibe konulması durumunda işlemlere sadece nafaka alacakları yönünden devam edileceği,
İlgili madde uyarınca, ilama dayalı nafaka alacaklarına ilişkin olarak icra takibi başlatılabilecektir. Düzenlenen bir ilamda hükmedilen nafaka alacağı, ilamda nafaka dışında hükümler yer alsa bile (maddi, manevi tazminat vb.) icra takibine konu edilebilecek, ancak icra işlemlerine yalnızca nafaka alacağı kalemi yönünden devam edilebilecektir.

4. Takiplerin durdurulması kapsamında çocuk teslimine veya çocukla kişisel ilişki tesisine ilişkin taleplerin duracağı, ancak mahkemeler tarafından verilen ihtiyati tedbir kararlarının infazına devam edilebileceği,
İlgili madde, çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin olarak yeni bir talepte bulunulamayacağını, 22 Mart 2020 tarihinden önce verilmiş çocuk teslimine ilişkin tedbir kararlarının ise infazına devam edileceğini düzenlemektedir.

5. İcra dairelerine yapılan ödemeler kabul edilerek, dosya kapsamına göre sıra cetveli yapılmasını gerektirmeyen ve borçlu ya da üçüncü kişilerin haklarının ihlal edilmeyeceğinin anlaşıldığı durumlarda paraların alacaklılara ödenebileceği, dosya borcunun ödenmesi halinde veya alacaklı vekili talebi ile haciz ve yakalama şerhlerinin kaldırılabileceği, dosya kapama işlemlerinin öncelikle ve ivedilikle yapılabileceği,
İlgili madde, her ne kadar icra takip işlemlerine devam etmek mümkün değilse de dosya borçlarının ödenmesine ve alacaklının alacağını tahsil etmesine herhangi bir engel bulunmadığını düzenlemektedir. Dolayısıyla şirketlere, üçüncü şahıs olarak gönderilen 89/1 Haciz İhbarnameleri ve Maaş Haciz Müzekkereleri bu madde kapsamında düşünülmeli ve bir yaptırımla karşı karşıya kalmamak adına, dosya kapsamında alacak mevcut ise anılan dosya ödemelerinin süresinde yapılması, gelen haciz ihbarnamelerine ve haciz müzekkerelerine cevap verilmesi gerekmektedir.

Benzer şekilde dosyalarda ödeme yapılmasının istenmesi halinde bu ödemelere engel olmamak adına, dosya borcunun ödenmesi halinde mevcut hacizlerin ve yakalamaların kaldırılabileceği düzenlenmektedir. Bu kapsamda örneğin; dosya borcu haricen tahsil edildiğinde bu bildirim icra dosyasına yapılabilecek, haricen tahsil bildirimi yapmaksızın dosyadan feragat edilebilecek ve dosyaya ödeme yapılabilecek, akabinde ise mevcut hacizler ve yakalamalar kaldırılabilecektir.

6. Durdurma kararı öncesinde ihalesi yapılıp kesinleşen ihalelerin tescil işlemlerinin yapılabileceği, teslim işlemlerinin yapılmasının ise tedbirlere ve durdurma kararının amacına aykırılık oluşturmayacak şekilde icra müdürlüklerince takdir edilebileceği,
İlgili madde, 22 Mart 2020 tarihinden önce ihalesi gerçekleşen satış işlemlerinin yapılacağını düzenlemektedir. Taşınır mallara ilişkin teslim işlemlerinin yapılması hususundaki takdir ise icra müdürlüklerinde olacaktır.

7. Durdurma kararı öncesine açılmış bulunan takipler de dahil olmak üzere durdurma kararı süresince ödeme ve icra emri gönderilemeyeceği,
İlgili madde, 22 Mart 2020 tarihinden önce açılan icra takipleri de dahil olmak üzere, tüm ilamlı ve ilamsız takip dosyalarından borçlulara ödeme emri ya da icra emri gönderilemeyeceğini düzenlemektedir.

Bu düzenleme sebebiyle 22 Mart 2020 ile 30 Nisan 2020 tarihleri arasında yeni icra takibi (nafaka alacakları hariç) başlatılamayacağı gibi daha önce takip başlatılan dosyalardan da borçlulara ödeme emri ya da icra emri gönderilemeyecektir.

8. Durdurma kararı ile tüm taraf ve takip işlemleri durdurulduğundan itiraz ve taleplerin alınmayacağı,
İlgili madde, yukarıda da anıldığı üzere Karar ile birlikte ülke genelinde tüm icra ve iflas ve iflas işlemlerinin (nafaka alacakları hariç) durdurulmasına karar verildiğinden takibin devamına ya da takip konusu herhangi bir işleme ilişkin olarak talepte ve itirazda bulunulmasının mümkün olmadığını açıkça düzenlemektedir.

22 Mart 2020 tarihinden önce tebliğ alınmış ve yasal süresi içerisinde itiraz edilmesi gereken ödeme emirlerine ilişkin olarak; Karar uyarınca süreler işlemeyeceğinden ayrıca bir itiraz dilekçesi sunulmasına gerek bulunmamaktadır.

9. Durdurma kararı öncesinde veya durdurma kararı süresi içinde verilen ihtiyati haciz kararlarının icrası ve infazı durdurulmuş olduğundan icra dairesince infaz edilemeyeceği,
İlgili madde, Karar öncesinde veya durma süresi içerisinde verilen ihtiyati haciz kararlarının da icra ve infaz edilmesinin mümkün olmayacağını düzenlemektedir.

10. İcra ve iflas daireleri tarafından satış günü verilerek ilan edilmiş mal ve haklara ilişkin elektronik veya fiziki arttırmanın günlerinin durdurma tarihleri içinde kalması hallerinde, durdurma kararının bitiminden itibaren yeni satış günü verileceği, bu durumda satış ilanının Kanun’un 114. maddesinin ikinci fıkrasındaki ilkeler doğrultusunda tarafların menfaatleri gözetilerek en az masrafla katılımcı sayısını en çok arttıracak vasıta ile ilanın yapılmasının uygun olacağı, daha önce masrafı verilip ilan yapılmış olması nazara alınarak alacaklı ve borçluya ek masraf yüklemeyecek şekilde ilanın yapılmasına özen gösterilerek, durma kararı nedeni ile satış işlemleri gerçekleşmeyen mal ve haklar yönünden durma sürecinden sonra yapılacak ilanların UYAP İcra Malları e-Satış Portalı’nda yapılmasının uygun olacağı,

 22 Mart 2020 tarihinden önce ilan edilmiş satış günlerine ilişkin olarak, artırma günlerinin 22 Mart 2020 – 30 Nisan 2020 tarihleri arasında kalması durumunda icra ve iflas daireleri tarafından durdurma kararı neticesinde yeni bir satış günü belirlenecektir. Bununla beraber satış ilanı ve katılımcı sayısını artıracak işlemler taraflara en az masraf getirecek şekilde uygulanacaktır.

11. Durdurma kararı süresince icra ve iflas takipleri ile takip hukukuna ilişkin sürelerin durma süresi bitimine kadar işlemeyeceği,

İlgili madde, Karar ile paralel bir şekilde ve herhangi bir hak kaybı yaşanmasının önüne geçmek amacıyla, icra ve iflas takiplerine ilişkin tüm işlemler ile birlikte işlem, talep, itiraz vb. icrai sürelerin 30 Nisan 2020 tarihine kadar işlemeyeceğini düzenlemektedir.

22 Mart 2020 tarih ve 31076 sayılı 1. Mükerrer Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı’nın 2020/4 sayılı “COVID-19 Kapsamında Kamu Çalışanlarına Yönelik İlave Tedbirler” konulu genelgesi uyarınca icra müdürlüklerindeki personel sayısının mevcut iş durumu da dikkate alınarak asgari seviyede personel bulundurulmasına özen gösterilmesinin uygun olacağı,

İlgili madde, yaşanan süreçte adliyelerde işlem yapacak olan personel sayısının sınırlı sayıda tutulması gerektiğini düzenlemektedir. Zira Türkiye çapındaki çeşitli adliyeler nezdinde yapmış olduğumuz gözlemler neticesinde, icra ve iflas müdürlüklerine fiziken girişlerin ve dosyalara erişimin kısıtlandığı tespit edilmiştir.

Yiğit Parmaksız, Kıdemli Avukat
Göktürk Şahin, Kıdemli Avukat
Mert Bayrak, Avukat

Benzer Makaleler
Bu yazımızda yenilebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini hukuki yönler başta olmak üzere bir çok açıdan ele aldık.
2023 yılında Rekabet Kurumu’na bildirilen işlemlere ilişkin olarak, Rekabet Kurumu (“Kurum”) Ekonomik Analiz ve Araştırma Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan 2023 yılı Birleşme ve Devralma Görünüm Raporu (“Rapor”), 5 Ocak 2024 tarihinde, Kurum’un internet sitesinde yayımlanmıştır.
Türk Rekabet Kurumu (“Kurum”) tarafından Birleşme ve Devralma rejimini diğer mehaz Avrupa Birliği (“AB”) hukuklarıyla yeknesak kılmak adına 1997/1 sayılı Rekabet Kurulu’ndan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ’i yürürlükten kaldırılarak
Türk Borçlar Hukuku ve Ticaret Hukukunda, konsinye satış şartı ve konsinye satış sözleşmesi diye anılan sözleşme türü açıkça düzenlenmemiş bir kavram olup sözleşme serbestisi kapsamında uygulama ve öğretide gelişmiş, yargı kararları ve ikincil hukuk kaynaklarında sıkça ifade bulmuş bir kavramdır.
İnternet, günümüzde enformasyon ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerle birlikte, ekonomiye yön veren en önemli platformlardan biri haline gelmiştir.
Rusya ve Ukrayna arasında bir süredir gözlemlenmekte olan diplomatik gerginlik ve zıtlaşmaların yerini sıcak çatışma ve Rusya tarafından bazı Ukrayna topraklarının işgaline bırakması ile birlikte, Dünya ülkeleri bu duruma tepkiler göstererek Rusya’ya karşı çeşitli yaptırımlar uygulamaya başlamıştır.
2021 yılı, Türk Rekabet Hukuku bakımından birçok ilke imza atılan bir yıl oldu. Geçtiğimiz son 10 yıldaki gelişmelere kıyasla, 2021 yılında, sadece 1 yıl içinde, Türk Rekabet Hukuku uygulamasına, çeşitli içtihatlar ve mevzuat oluşumları aracılığıyla ciddi bir ivme kazandırıldı.
Türk Borçlar Kanununun en önemli düzenlemelerinden biri olan satış sözleşmelerinde üzerinde durulması gereken en önemli konu satışın yapılmasından sonra satılan üründe ayıp ortaya çıkması ve ayıp halinde alıcının hakları ile satıcının yükümlülüklerinin neler olduğudur. Bu yazımızda da özel olarak ayıp halinde tarafların hak ve yükümlülükleri ile bunlar için düzenlenmiş şekil şartlarından bahsedilmektedir.
İstem konusunun bölünebilir olduğu durumlarda tamamının değil, yalnızca belli bir kesiminin dava edilmesi halinde kısmi dava söz konusu olmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 107. maddesinde yapılan düzenleme ile talep sonucunun belirlenemediği hallerde kısmi davaya nazaran daha kolay bir yol olan belirsiz alacak davası seçeneği getirilmiş, böylelikle alacaklıya, alacağının belirlenebilen kısmı üzerinden harç yatırarak açacağı dava kapsamında karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurmasına gerek olmadan talep sonucunu kesin olarak belirleme olağanı tanınmıştır.
Ticari hayatta teşebbüsler, faaliyet içerisinde bulunduğu diğer sektör oyuncularından olan alacaklarını tahsil etmek adına alacaklarını taşınmaz ipoteği ile teminat altına alma yöntemini sık sık tercih etmektedir.
“Takas Edilemez/Değiştirilemez Jetonlar’ın ("NFT"- Non-Fungible Token) kullanımının blok zincir teknolojisi ile yaratıcı fikri mülkiyeti birleştirmede kazandığı popülerlik günbegün artmaktadır.
Ticari hayatta teşebbüslerin faaliyetlerini baskı altında olmaksızın serbesti ile gerçekleştirebilmesi, teşebbüslerin bulunduğu pazardaki varlığını koruyabilmesinin yanında son alıcı olan tüketicilerin adil fiyatlandırma ve kaliteli ürün dengesinde piyasaya sunulmuş son üründen faydalanabilmesi açısından da önem taşımaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (“Bakanlık”) İş Yerlerinde Covid-19 Tedbirleri başlıklı duyurusu (“Duyuru”) 3 Eylül 2021 tarihinde Bakanlık internet adresinde yayımlanmıştır.
Yazımız kapsamında, En Çok Kayrılan Müşteri koşulunun tanımı ile ticaret hayatındaki temel fonksiyonu ve Türk Rekabet Hukuku kapsamındaki yeri değerlendirilecektir.
Bu makale İcra ve İflas Kanunu’nda Değişiklik Yapan Torba Kanu’nun ne getirdiğine değinmektedir.
2019 yılı Aralık ayından beri hayatımızda yer alan Koronavirüs (“Covid-19”) ile birlikte maskeli, sosyal mesafeli yaşam tarzı yeni normal haline geldi.
Avrupa ve Amerika’da yaklaşık kırk yıla yakın bir süredir uygulanan uyuşmazlık çözüm yöntemi olan arabuluculuk kurumu günümüzde ülkemizde de en sık kullanılan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden birisidir.
Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’nun (“Singapur Konvansiyonu/Konvansiyon”) Onaylanması Hakkında Karar (“Karar”), 22 Nisan 2021 tarihli ve 31462 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Karar ile beraber, Konvansiyon’a ilişkin iç hukuk onay süreci tamamlanmış olup; Türkiye’nin onayı, 22 Ekim 2021 tarihine kadar Birleşmiş Milletler’in New York’ta bulunan merkezine tevdii edilecektir.
Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun (“Kanun”), 19 Aralık 2018 tarihli ve 30630 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Kanun uyarınca, arabuluculuk ile ilgili oldukça önemli düzenlemeler mevcuttur. 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek olan düzenleme uyarınca konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin ticari davalarda arabuluculuk dava şartı haline getirilmiştir.
“Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara (“Karar”) İlişkin Tebliğ’de (Tebliğ No: 2008-32/34) (“Tebliğ”) Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2018-32/51)” (“Değişiklik Tebliği”) 6 Ekim 2018 tarihli ve 30557 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Kaynağını İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunu’ndan alan ve yürürlüğe girdiği 1932 yılından beri metninde birçok kez değişiklikler yapılan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Türkiye’de toplumsal ihtiyaçların değişmesi ve genel ekonomide meydana gelen gelişmeler sebebiyle, mali yönden güçlük yaşayan şirketlerin faaliyetlerinin devam etmesi bir başka deyişle iflas etmelerinin önüne geçilmesi amacıyla bazı kurtuluş çarelerine yer verilmişti. Bunlara örnek olarak “mal varlığının terki suretiyle konkordato”, “iflasın ertelenmesi” ve “uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma” verilebilir. Her ne kadar kanunda birden fazla kurum yer alsa da, özellikle “iflasın ertelenmesi” dışındaki kurumların işleyişine ilişkin maddelerin süre ve usul bakımından uygulanmasında yaşanan zorluklar sebebiyle ticari anlamda güç durumda olan tacirler son yıllarda sadece “iflasın ertelenmesi” kurumuna başvurmakta idi. Bu kurum yıllar geçtikçe amacından sapmış ve erteleme talep eden tacirin mali durumunu iyileştirmekten çok, alacaklıların alacaklarına kavuşmasına engel olan ya da sürüncemede bırakan bir kurum haline gelmiştir.
Elektronik ticaretin günümüzdeki önemi tartışılmaz. E-ticaret hacminin gittikçe arttığı bugünlerde, e-ticaret işlemlerinde Rekabet Hukukunun da geliştiğini görüyoruz.
Çeşitli gelişmeler karşısında ülke ekonomisinin büyüme hızını arttırmak ve bu suretle kalkınmasını sağlamak için dünyadaki ekonomik ve politik riskler ile yakın coğrafyamızda yaşanan bölgesel olayların ekonomi üzerindeki muhtemel etkisini bertaraf etmek ve müteşebbislerin iş ve yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkan sağlamak, AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi ve ülkemize yönelik yatırımların arttırılması amacıyla, özel sektörün kamuya olan borç yükünün azaltılarak borçlara taksitle ödeme imkanları getirilmekte ve ihtilafların sulh yoluyla sonlandırılmasını ve vergi incelemesinde olan konuların dava yoluna gidilmeksizin çözümlenmesini sağlamak üzere çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır.
Yüzyıllardır Aile Şirketlerinde sürdürülebilirliği sekteye uğratan faktörlerden başlıcası hissedarlar arası uyuşmazlıklar olmuştur. Aile büyüdükçe hissedarlık tabanının da genişlemesi, daha fazla hissedar ve daha fazla çatışan görüş ortaya çıkaracaktır. Genişleyen hissedarlık yapısı içerisinde hissedarlardan birisinin payını 3. kişiye devir suretiyle çıkış planı gibi iradi sebepler ya da hissedarlardan birisinin kaybı, boşanması veya payının cebri icra yolu ile alacaklı bir başka kurum ya da kişiye intikali neticesinde Şirketin kurumsal yapısı ile bağdaşmayabilecek hissedarların Şirkete girişinin önü açılabilecek; Şirket operasyonlarını etkileyebilecek kilit durumlar dahi ortaya çıkabilecektir. Şirketler nezdinde gerek iradi gerekse irade dışı pay devirlerine karşı getirilecek bazı sınırlamalar veya mevzuatın çok başvurulmayan bazı enstrümanları Aile Şirketlerinde hissedarlık yapısının korunması ve Şirketin sürdürülebilirliğe giden yolda ilerleyişini kolaylaştırmaktadır.
Son yıllarda en büyük şirketlerden küçük işletmelere kadar hedef ayırt etmeksizin giderek artan siber saldırıların global olarak yol açtığı zararların 2021 yılından itibaren yıllık 6 trilyon dolara çıkması beklenmektedir. İletişim, hizmet ve para akışının sanal ortama taşındığı dünyamızda hem özel sektör hem de kamu kurum ve kuruluşları için siber tehditler varlığını giderek daha fazla hissettirmektedir.
Mali Suçları Araştırma Kurulu (“MASAK”) tarafından hazırlanan Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları İçin Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Yükümlülüklere İlişkin Temel Esaslar (“Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları Rehberi”) 4 Mayıs 2021 tarihinde MASAK internet adresinde yayımlanmıştır.
İlk kez 2020 arifesinde rapor edilen ve 2020’nin ikinci çeyreğine girilmesiyle bir pandemiye dönüşen COVID19 toplumları her seviyede etkileyerek yaşam tarzlarını ve iş yapma süreçlerini sekteye uğrattı, zaman zaman askıya alınmasına sebep oldu, ya da hızlı bir değişime zorladı.
Tüm Dünyayı ve dolayısıyla da ülkemizi de etkisi altına alan ve özellikle de perakende, lojistik, sağlık, otomotiv, tekstil gibi sektörlerin işleyişinde ve sürekliliğinde aksamalara sebep olan COVID-19 salgınından en çok etkilenen sektörlerin başında perakende sektörü gelmektedir.
Korona virüs, evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”), 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinden bu yana hızlı yayılmasının önlenmesi amacıyla seyahat politikalarının gözden geçirmesi, üretim kesintileri, karantina uygulamaları, ülkesel olağanüstü hal kararları gibi tedbirler sebebiyle iş hayatını çok kısa zaman içerisinde olumsuz olarak etkilemiştir.
16.03.2020 tarihli yayınımızda da belirtmiş olduğumuz üzere Korona virüs evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”) salgınının en önemli izdüşümlerinden birisi işçi – işveren istihdam ilişkisinde kendisini göstermektedir.
Evrensel adıyla COVID-19 (“Koronavirüs”) olarak bilinen Koronavirüs’ün sebep olduğu salgın hastalık, 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinin ardından kısa bir zaman içerisinde tüm dünyayı hem sağlık hem de ekonomik anlamda etkisi altına almıştır.
Korona virüs salgınının global etkisi, küresel krize neden olabilecek nitelikteki çeşitli alan ve sektörlerde yarattığı olumsuz yansımalar, şirketlerin ticari anlaşmaları ve edimlerin ifası yönünden oldukça önemli sonuçlar doğurmaktadır.
COVID-19 (“Koronavirüs”), tüm dünyayı etkisi altına almaya devam etmektedir. Ticaret dünyasında covid-19 salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi perakende sektörüdür.
Covid-19 Salgın sürecinde gerek işverenler gerek ise sağlık kuruluşları tarafından birtakım önlemler alınmakta olup pandemi ile mücadele edilmesi sebebiyle, özellikle sağlık verileri başta olmak üzere pek çok kişisel verinin işlenmesi zaruri hale gelmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (“DSÖ”) tarafından 11.03.2020 tarihinde “Pandemi (salgın)” olarak nitelendirilen Covid-19 virüsünün (“Koronavirüs”) işveren-çalışan ilişkilerini üst düzeyde etkilediği şu günlerde, her çalışan ve işverenin gündemine aldığı konulara dair değerlendirmelerimizi sıkça sorulan sorular formatında bu yazımızda paylaşıyoruz.
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas hukuku işlemleri yönünden 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile tedbirlerin usul hukukuna ve diğer uygulamalara etkileri bakımından ise 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 20.12.2009 tarihli 5941 sayılı Çek Kanunu’na Geçici 5. Madde eklenerek önemli yenilikler getirilmiştir.
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında ülkemizin de içerisinde bulunduğu süreç sebebiyle birçok konu başlığı yönünden gerekli önlemler alınmış olmakla birlikte, çalışan ve işveren ilişkileri de alınan işbu önlemlerden etkilenmiştir.
Bilindiği üzere, sosyal medya konusundaki yasal düzenlemeler Türkiye’nin gündeminde her zaman önemli bir yere sahip olmuştur.
Teknoloji hayatımızda gün geçtikçe daha büyük bir yer kaplamakta. Bu sayede, artık en basit günlük alışverişlerimizi bile internet üstünden sağlamaya başladığımız yadsınamaz bir gerçek haline geldi. Bu doğrultuda, erişilebilirlik, hız, çeşitlilik gibi kavramlar yaşantımızın daha da önemli bir parçası oldular.
Şirket hisselerin devrinde olduğu gibi ticari hayatın süregelen akışında gerçekleşen işlemlerde vergisel boyut oldukça önemli bir yere sahip olup ticari hayatta atılacak adımlar vergisel anlamdaki sonuçları ile değerlendirilmektedir. Şirket hisse devirlerinde ortaya çıkan kazancın vergisel sonucunu hissedar lehine çevirmek için mevzuat düzenlemeleri dikkatle incelenmeli ve atılacak adımlar buna göre belirlenmelidir.
Günümüzde tüketiciler, satın aldıkları araçlar ile ilgili olarak karşılaştıkları arızaların yetkili servisler tarafından giderilmesini istemektedirler. Ancak, yetkili servisler tarafından bu talepleri yerine getirilmediğinde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’ndan doğan seçimlik haklarını kullanmak maksadıyla yasal yollara başvurmaktadırlar. Bu haklarından bir tanesi de aracın ayıpsız misliyle değişimi yani yenisiyle değiştirilmesidir. İşte tam bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, tüketicilerin her araç arızasında bu seçimlik haklarını kullanabilecekleri hatasına düştüklerini ve akabinde yargılama sonrasında hayal kırıklığına uğradıkları gözlemlenmiş olup, tüketicilerin bu haklarını hangi şartlar altında kullanabilecekleri ve aracın yenisi ile değişimine ilişkin hakkın kapsamına değinmek gerekmektedir.
Şirket kapanışı, bir şirketin tasfiye sürecine girmesiyle başlayıp Ticaret Sicilinden terkini ile son bulmaktadır. Tasfiye sürecine giren şirketler, birçok alanda farklı prosedürleri tamamlamakla yükümlü olup işbu Bilgi Notu şirketlerin tasfiye sürecinde Şirketler Hukuku ve İş Hukuku açısından göz önünde bulundurulması gereken hukuki risk ve unsurlara ilişkin olup genel bilgilendirme niteliğindedir. İşbu Bilgi Notu iki bölümden oluşmakla beraber ilk bölümde tasfiye süreci Şirketler Hukuku açısından, ikinci bölümde ise İş Hukuku açısından ele alınacaktır. Ayrıca, işbu Bilgi Notu’nun devamında “şirketin kapanmasına” ilişkin ifadeler hukuki olarak şirketin tasfiyesi olarak anlaşılmalıdır.
Taraflar, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ifa etmemelerinin önüne geçmek amacıyla sözleşmeyle ceza koşulu kararlaştırılabilir. Sözleşmede kararlaştırılacak ceza koşuluyla taraflar, ortaya çıkacak riskleri en aza indirgemeyi ve ifa alacaklısının korunmasını amaçlamaktadır.
Son yıllarda artan ivmeli gelişimi ile perakende sektörünün lokomotifi haline gelen Alışveriş Merkezleri(“AVM”), ülkemiz ekonomisi içinde önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizde AVM’ler yakaladığı giriş sayısı ve harcama miktarları ile ölçümlenen büyüme oranlarıyla Avrupa sıralamalarının da üst basamaklarında yer almaktadır. Bu gelişime paralel olarak, ülkemizde Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlanabilmesi ve perakende sektörü ile AVM’lerin de yasal düzleminin yaratılabilmesi için özel hukuki düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu bağlamda öncelikle, 29.01.2015 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6585 Sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (“6585 sayılı Kanun”) ile perakende sektöründe genel hukuki bir çerçeve oluşturulmuş, ileride çıkarılacak yönetmeliklere ilişkin altyapı oluşturulmuştur.
“Koronavirüs (“Covid-19”) tüm dünyayı etkisi altına almaya devam ederken ticaret dünyasında salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi olan perakende sektörü, Covid-19 sarmalında çalışanların sağlıklarını koruma, müşterilerini memnun etme ve bu zorlu dönemi minimum kayıpla atlatma amacıyla kurguladıkları planları hukuk filtresinden geçirmeye de özen göstermek durumundadır.
Kurumsal Yönetim uygulamaları ve kurumsal yönetimin özümsenmesinin Şirketlerin sürdürülebilirliğine etkisi tartışmasız olmakla birlikte Şirketler nezdinde etkin uygulamalar, finansmana erişime de olumlu etki etmekte; finansmana erişim de sürdürülebilirliği dolaylı olarak desteklemektedir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 367. maddesi uyarınca, anonim şirketlerde yönetim kurulu, hazırlayacağı ve yürürlüğe koyacağı bir iç yönerge ile şirketin yönetimine ilişkin birtakım yetkileri bazı yönetim kurulu üyelerine veya yönetim kurulu üyesi olmayan üçüncü kişilere devredebilmektedir.