Önerilen Aramalar

Covid-19 Nedeni ile İş Hukuku ‘nda Doğabilecek Uyuşmazlıklar ile İlgili Sıkça Sorulan Hukuki Sorular

16.04.2020

Tüm Makaleler
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında ülkemizin de içerisinde bulunduğu süreç sebebiyle birçok konu başlığı yönünden gerekli önlemler alınmış olmakla birlikte, çalışan ve işveren ilişkileri de alınan işbu önlemlerden etkilenmiştir.
Bu sebeple de çalışan ve işveren ilişkileri açısından uyuşmazlık doğabilecek hususlara dair sıkça sorulan soruları ve yanıtlarımızı aşağıda bulabilirsiniz.

1. Evden/uzaktan çalışma söz konusu olduğunda, çalışanlar tam aylık ücretlerine hak kazanır mı?
Çalışanın iş görme edimini evden çalışarak teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi mümkün olan hallerde, çalışanın evden çalışırken de yerine getirdiği görevler aynı olduğu için hak kazanılacak olan ücretler de tam aylık ücretler olacaktır.

2. Evden/uzaktan çalışma dışında işveren tarafından başka hangi yöntemler uygulanabilir?
Evden/uzaktan çalışmanın yapılamadığı durumlarda çalışanlara yıllık izin kullandırılması da uygulanabilecek başka bir önlemdir. İzlenebilecek başka bir yol da, mevzuatta her ne kadar yalnızca kamu çalışanlarının kullanımı için idari izin adı altında düzenlenmişse de, özel sektörde de şirketlerin inisiyatifi ile uygulanabilecek ücretli izin yoluyla çalışanların izin günleri ve ücretleri etkilenmeksizin izinli sayılması da mümkündür. Alternatif olarak ise kısa çalışma uygulamasına başvurulması ya da son çare olarak ücretsiz izin yolu da denenebilir.

3. Yılık izin kullandırılırken nelere dikkat edilmeldir?
İşveren, yönetim hakkı ve dürüstlük kuralları çerçevesinde çalışanların ne zaman yıllık izinlerini kullanabileceğine karar verebilecektir. Burada dikkat edilmesi gereken, eğer bu yol izlenecekse birikmiş izinlerin kullandırılması ve ne zaman iznin kullanılacağının da çalışana yazılı olarak bildirilmesidir.

4. İşçinin hak kazanmadığı yıllık izini kullanması akabinde iş akdinin sonlanması durumunda verilen izinin avans gibi değerlendirilmesi mümkün müdür?
Yıllık izne hak kazanabilmek için çalışanın işyerinde 1 yılını doldurması gerektiği açık bir şekilde belirtilmiştir. Uygulamada çalışan talebi veya işveren yönlendirmesi ile yıllık iznin avans izin olarak kullandırıldığı ve bu ücretin tazminatlardan mahsup edileceği yönünde muvafakat alındığı görülmektedir. Ancak alınan beyanın hukuki geçerliliği tartışmalıdır.

5. Yıllık ücretli izin ve mazeret izinleri haricinde ücretli izin kullandırılırken nelere dikkat edilmeldir?
Bu uygulamada işverenin izin verilecek tarih aralıklarını çalışanlara yazılı tebliği uygun olacaktır. Ücretli izin nedeniyle yapılmayan çalışmalar için daha sonra telafi çalışması yaptırılabilecektir. Yapılacak idari izin duyurusunda telafi çalışması yapılacağını bildirmek yeterli olacaktır. Telafi çalışmasının bu çalışmayı gerektiren durumun meydana gelmesinden itibaren 2 ay içinde yapılması gerekirken bu süre işletmelere kolaylık sağlayabilmek adına 25.03.2020 tarihinde yapılan Kanun değişikliği ile 4 aya uzatılmıştır.

6. İşyerinin faaliyetlerinin durması veya çalışma sürelerinin azalması halinde, kısa çalışma uygulanabilir mi?
Hükümet tarafından Koronavirüs salgını zorlayıcı bir sebep olarak değerlendirilmiştir. Kısa Çalışma Uygulaması da bu gibi genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerin ortaya çıktığı dönemlerde haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması veya süreklilik koşulu aranmaksızın işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen en az dört hafta süreyle durdurulması durumunda sigortalılara çalışamadıkları dönem için gelir desteği sağlaması için getirilmiş bir düzenlemedir. Koşulların oluşması halinde kısa çalışmaya geçilebilir.

7. Kısa çalışma başvurularının nereye ve ne şekilde yapılması gerekmektedir?
Kısa Çalışma Uygulamasından yararlanabilmek için, “Kısa Çalışma Uygulamasına Dair Talep Formu” ile genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki çalışma süresinin önemli ölçüde azaldığı veya durduğu yönünde Kısa Çalışma Uygulamasından faydalanacak çalışan listesi ile birlikte İŞKUR’a başvuruda bulunması ve İş Müfettişlerince yapılan uygunluk tespiti sonucu işyerinin bu durumlardan etkilendiğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Koronavirüse karşı alınan tedbirlerin bir parçası olarak normalde işyerini ziyaret etmek suretiyle yapılan inceleme, kağıt üzerinde inceleme olarak değiştirildiğinden, bu değerlendirme artık sadece kağıt üzerinde yapılmaktadır. Bu kapsamda işverenler 23.03.2020 tarihinden itibaren Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlükleri ve Hizmet merkezlerine özel olarak oluşturulan ve İŞKUR internet sitesinde yayınlanan elektronik e-posta adreslerine gerekli belgeleri göndermek suretiyle başvurabilecektir.

Başvuru sonucunda İşverenin mücbir sebepten etkilendiği kanaatine varılır ise, işyerinde kısa çalışma yapılmasına onay verilir.

Son düzenlemeler uyarınca Covid-19 sebebiyle işverenlerin yaptıkları zorlayıcı sebep gerekçeli kısa çalışma başvuruları için, uygunluk tespitinin tamamlanması beklenmeksizin, işverenlerin beyanı doğrultusunda kısa çalışma ödemesi gerçekleştirilmektedir. Belgeler üzerinden veya işyerine gelinerek daha sonra gerçekleştirilecek denetimlerde kısa çalışma uygulamasından yararlanma hakkı olmamasına rağmen yararlanıldığının tespiti halinde, ödenekten yararlanmayacağı anlaşılan işçilere karşı ödenen tutarlar işverenden tahsil edilecektir. Bu durumun işçinin hatalı beyan vermesinden kaynaklanması halinde işverenin işçiye rücu hakkı saklıdır.

8. Kısa çalışma halinde, çalışanlara ne şekilde ödeme yapılır?
Kısa çalışma uygulanması halinde, şartları sağlayan çalışanlara İŞKUR tarafından Kısa Çalışma Ödeneği ödenebilecektir. Kısa çalışma ödeneği; sigortalının son on iki aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının % 60’ıdır. Bu şekilde hesaplanan kısa çalışma ödeneği miktarı, aylık asgari ücretin brüt tutarının %150’sini geçemez. İşyerinde çalışmanın tamamen durdurulmadığı ve fakat çalışma saatlerinin kısaltılması üzerine, ödenek kısaltılan çalışma saatlerinin tam çalışma saatlerine oranına göre hesaplanır. Ödenek mücbir sebep durumunun ortaya çıktığı tarihten itibaren ilk haftanın sona ermesi ile ödenmeye başlanır.

İlk hafta süresince her gün, işverenin çalışanların günlük ücretlerinin yarısını ödeme yükümlülüğü vardır. Çalışılmayan/ kısa çalışılan zamanlara denk gelen genel sağlık sigortası primleri de bu süre boyunca devlet tarafından karşılanacaksa da bu bir haftalık süre için işveren sigorta bildirimlerini yapmakla yükümlüdür.

Kısa çalışma uygulamasında çalışanların ücretlerinin bir kısmı İŞKUR tarafından ödenmekle, çalışanın asıl ücreti ile İŞKUR tarafından ödenen kısa çalışma ödeneği arasındaki fark işveren tarafından ödenebilir, ancak bu yönde bir zorunluluk bulunmamaktadır.

9. Hangi çalışanlar bu ödenekten faydalanabilecektir?
İŞKUR tarafından işverenin kısa çalışma talebinin iş müfettişlerince yapılacak inceleme sonucu uygun bulunması ve başvurunun onaylanması akabinde, kısa çalışmanın başladığı tarihte, çalışma süreleri ve işsizlik sigortası primi ödeme gün sayısı bakımından işsizlik ödeneğine hak kazanmış olmaları halinde (30.06.2020 tarihine kadar yapılacak başvurular bakımından, kısa çalışmanın başladığı tarihten önceki son 60 gün hizmet akdine tabi olanlardan son üç yıl içinde en az 450 gün süreyle işsizlik sigortası primi ödemiş olanlar) Kısa Çalışma Ödeneğinden faydalanabilecektir.

Yukarıda belirtilen şartların mevcut olması ve başvurunun İŞKUR tarafından onaylanması akabinde, işveren tarafından durumun işyerinde işçilerin görebileceği bir yerde ilan edilmesi veya durumun kısa çalışmaya tabi işçilere yazılı olarak bildirilmesi gerekir.

10. Kısa çalışma uygulamasına geçilmesi halinde iş akitleri feshedilebilir mi?
Koronavirüs salgının önüne geçmek için yapılan Kanun değişikliği ile Kısa Çalışma Uygulamasından yararlanıldığı durumlarda işveren sadece ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hallere ilişkin haklı nedene dayanarak iş sözleşmelerini feshedebilecektir. Bunun dışında fesih işlemlerinin uygulanması söz konusu değildir, eğer bu şarta uyulmazsa ödenekten yararlanılamaz.

Nitekim, yapılan son kanuni düzenlemeler uyarınca İş Kanunu kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin iş veya hizmet sözleşmesi, Torba Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 (üç) ay süreyle işveren tarafından feshedilemeyecektir.

11. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanmayan çalışanlara uygulanabilecek başkaca yol nedir?Bu kapsamda ücret nakit desteğinden ne şekilde faydalanabileceklerdir?
7244 Sayılı Yeni Koronavirüs (Covid-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca işçiler ücretsiz izne çıkartılabilir. İşbu torba kanun ile beraber artık işveren, işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne ayırabilecek ve ücretsiz izne ayrılma, işçiye geçerli sebebe dayanarak sözleşmeyi fesih hakkı vermeyecektir.

Torba Kanun uyarınca; 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na eklenen geçici madde ile, aynı zamanda kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan ve 15 Mart 2020 tarihinden sonra işten çıkarılmış olup, İş Kanunu’nun diğer hükümlerine göre işsizlik ödeneğinden istifade edemeyen, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almayan çalışanlara İşsizlik Sigortası Fonu’ndan her gün için 39,24 Türk Lirası nakdi ücret desteği verilecektir. Önemle belirtmek isteriz ki, söz konusu kanunun yürürlüğe girmesinden önce ücretsiz izne çıkartılan işçiler açısından bu ödenekten faydalanması söz konusu değildir.

Ücretsiz izne ayrılan çalışanlara dair aylık bildirimler, ücretsiz iznin verildiği ayı takip eden ayın 3’üne kadar “www.uyg.sgk.gov.tr/IsverenSistemi” internet adresinden, işverenlerce yapılacaktır.

Çalışanlar için ilgili aya ait Aylık Prim ve Hizmet Belgelerinde/Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamelerinde eksik gün nedeninin, “28-Pandemi Ücretsiz İzin” olarak seçilmesi gerekmektedir. İşveren, Nakdi Ücret Desteğinin uygulama süresi kapsamında, ilgili ayda çalışanın ücretsiz izne ayrıldığı gün sayısını, çalışanın T.C. Kimlik Numarasını, çalışanın IBAN numarasını ve cep telefonu bilgilerini SGK başvuru ekranı üzerinden bildirecektir.

Nakdi ücret desteğinin süresi, 17 Nisan 2020 – 17 Temmuz 2020 tarihleri arasında ücretsiz izinli olunan süreleri kapsamakta olup Cumhurbaşkanı tarafından fesih yapılamayacak sürenin uzatılması halinde, nakdi ücret desteği de aynı süre için uzatılacaktır.

12. Devlet tarafından uygulanan fesih yasağının istisnası bulunmakta mıdır? Fesih yasağına uyulmaması durumunda öngörülmüş cezalar nelerdir?
Devlet tarafından uygulanan fesih yasağı uyarınca İş Kanunu kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin iş veya hizmet sözleşmesi, düzenlemenin yürürlüğe girdiği 17 Nisan 2020 tarihiyle 3 (üç) ay süreyle işveren tarafından feshedilemeyecektir. Bu sürenin 17.10.2020 tarihine kadar uzatılması öngörülmektedir. İş Kanunu madde 25./II’de düzenlenen, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri sebepler ile gerçekleştirilen haklı nedenle derhal fesih halleri, bahse konu yasaktan müstesna tutulmuştur.

Bu süreç içerisinde belirli süreli iş sözleşmelerinin süre sonunda sona ermesi mümkün olup, ayrıca ikale yoluyla da iş sözleşmelerinin sonlandırılabilmesi mümkündür.

Bu düzenlemeye aykırı olarak iş sözleşmesini fesheden işveren veya işveren vekiline, sözleşmesi feshedilen her işçi için fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası verilecektir. Aynı zamanda olası bir uyuşmazlığın sonucunda fesih nedeninin madde 25/II kapsamında olmadığının ortaya çıkması halinde net bir hüküm olmamakla beraber işverenin katlanmak zorunda olduğu bir takım tazminat kalemleri olabilecektir.

13. Devlet tarafından uygulanan bir çalışma yasağı söz konusu mudur?
Devlet tarafından uygulanan herhangi bir çalışma yasağı bulunmamaktadır. Ancak 65 yaş ve üzeri veya kronik hastalığı olan kişilerin sokağa çıkma yasağına tabi olduğu da unutulmamalıdır. 29.05.2020 tarihine kadar 65 yaş üstündeki kişilerin sokağa çıkma ve dolayısıyla çalışma yasağı bulunmaktayken, 29.05.2020 tarihinde İç İşleri Bakanlığı tarafından yayınlanan genelge ile, çalıştığını ortaya koyan belgeleri ibraz etmek kaydıyla 65 yaş üstündeki kişilerin çalışmasında bir engel kalmamıştır.

14. Salgın sebebiyle stokların azalması, tedarik süreçlerinin uzun sürmesi, hammadde temininde problemler, proje sayısının azalması, istihdam fazlalığı, mağaza kapatılması, sektörde daralma gibi sonuçlarla karşılaştık. Bunlar iş sözleşmesinin sona erdirilmesi bakımından zorlayıcı neden sayılır mı? İşveren bu sebeplere dayanarak çalışanın iş akdini feshedebilir mi?
İş sözleşmesinin zorlayıcı nedene dayanarak feshedilebilmesi için zorlayıcı nedenin sözleşmenin karşı tarafı nezdinde meydana gelmesi gerekmektedir. Dolayısıyla işveren tarafından iş sözleşmesinin feshi için, işçinin kendisi ya da çevresi nezdinde zorlayıcı bir neden meydana gelmelidir. Bahsedilen durumda zorlayıcı neden işçi nezdinde değil, işyeri/işveren nezdinde meydana gelmiş olacağından zorlayıcı nedenden bahsedilmesi mümkün olmayacak, sadece geçerli nedenle fesih söz konusu olabilecektir. Nitekim yasal düzenlemeler uyarınca 17.07.2020 tarihine kadar işveren tarafından iş sözleşmeleri feshedilemeyecektir. Bu sürenin 17.10.2020 tarihine kadar uzama ihtimali de öngörülmektedir. Bu sebeple işveren tarafından evden çalışma modeline geçilmesi, yıllık izin kullandırılması, kısa çalışma ödeneğine başvurulması, işçinin ücretsiz izne çıkarılması gibi süreçlerin işletilmesi, mümkünse öncelikle bu önlemlerin alınması tavsiyemizdir. Bu düzenlemeye aykırı olarak iş sözleşmesini fesheden işveren veya işveren vekiline, sözleşmesi feshedilen her işçi için fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası verilecektir.

15. Kronik rahatsızlığı bulunan kişilerin sokağa çıkmaları halen kısıtlı olduğundan bu kriterleri bulunduran çalışanlara ilişkin nasıl bir uygulama hayata geçirilebilir?
21.03.2020 tarihinde saat 00:00’dan sonra uygulanacak şekilde bağışıklık sistemi düşük ve kronik akciğer hastalığı, astım, KOAH, kalp/damar hastalığı, böbrek, hipertansiyon ve karaciğer hastalığı olanlar ile bağışıklık sistemini bozan ilaçları kullanan vatandaşların ikametlerinden dışarı çıkmaları, açık alanlarda, parklarda dolaşmaları ve toplu ulaşım araçları ile seyahat etmeleri sınırlandırılarak sokağa çıkmaları -kamu görevinin niteliği, mevcut durumdaki aciliyeti ve kamu hizmetinin sürekliliğinin sağlanmasında kanser hastaları ve organ nakli olanlar hariç olmak üzere hizmetine ihtiyaç duyulacak başta doktorlar olmak üzere sağlık çalışanları, belediye başkanları, kurum il müdürleri, sosyal hizmet kuruluşları görevlileri vb. kamu görevlileri/kamu hizmeti yürütenler ile eczacılar bu yasaktan muaf tutularak- yasaklanmıştır.

Bu nedenle sokağa çıkma yasağı kapsamında olan çalışanların işyerine gelmesi mümkün olmayacaktır. Bu durum için zorlayıcı nedene ilişkin yukarıdaki açıklamalarımız geçerli olacaktır, işçiye zorlayıcı nedenin devam ettiği 1 haftalık süre boyunca yarım ücret ödenmelidir. Zorlayıcı nedenin 1 haftadan fazla sürmesi halinde işveren; fesih yasağını da dikkate alarak ücret ödeme zorunluluğu bulunmaksızın iş sözleşmesini askıya alabilir. Zorlayıcı neden ortadan kalktığında ise işçi eskisi gibi işyerinde çalışmak, işveren de işçiyi çalıştırmak zorundadır. Ancak işverenin böyle bir hakkı var ise de, önce uzaktan çalışma olanağı olan işçilerin (beyaz yaka, mavi yaka) uzaktan çalıştırılması, ücretli izin, idari izin, kısa çalışma uygulaması ve ücretsiz izin kullandırılması önerilerinin değerlendirilmesi tavsiyemizdir.

16. Kronik hastalığı bulunanlara yönelik getirilen sokağa çıkma yasağı bakımından hastalığın tespiti için çalışanın beyanı yeterli midir?
Şirketlerin zaten iş sağlığı ve güvenliği kuralları gereği düzenli şekilde çalışanleri sağlık kontrollerinden geçirme zorunlulukları bulunmaktadır. Eğer bu zorunluluğa uyuluyorsa kronik hastalığın tespiti konusunda bir sorun çıkmayacaktır. Aynı zamanda kişinin özlük dosyasında kronik hastalığa ilişkin bilgi, belge olup olmadığına da bakılmalıdır. Eğer burada da bir bilgi yoksa çalışanın durumunu gösterir rapor, reçete, bilgi veya belge sunması da yeterli olacaktır. Çalışan sayılanlardan hiçbirini yerine getirmese bile işyeri hekiminin de görüşü doğrultusunda esas amacın toplum sağlığını korumak olduğu için ilgili beyanda yeterli olacaktır.

Özgür Güner, Yönetici Avukat
Ece Özünlü, Avukat
Egemen Akyol, Stajyer Avukat

Benzer Makaleler
Bu yazımızda yenilebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini hukuki yönler başta olmak üzere bir çok açıdan ele aldık.
2023 yılında Rekabet Kurumu’na bildirilen işlemlere ilişkin olarak, Rekabet Kurumu (“Kurum”) Ekonomik Analiz ve Araştırma Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan 2023 yılı Birleşme ve Devralma Görünüm Raporu (“Rapor”), 5 Ocak 2024 tarihinde, Kurum’un internet sitesinde yayımlanmıştır.
Türk Rekabet Kurumu (“Kurum”) tarafından Birleşme ve Devralma rejimini diğer mehaz Avrupa Birliği (“AB”) hukuklarıyla yeknesak kılmak adına 1997/1 sayılı Rekabet Kurulu’ndan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ’i yürürlükten kaldırılarak
Türk Borçlar Hukuku ve Ticaret Hukukunda, konsinye satış şartı ve konsinye satış sözleşmesi diye anılan sözleşme türü açıkça düzenlenmemiş bir kavram olup sözleşme serbestisi kapsamında uygulama ve öğretide gelişmiş, yargı kararları ve ikincil hukuk kaynaklarında sıkça ifade bulmuş bir kavramdır.
İnternet, günümüzde enformasyon ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerle birlikte, ekonomiye yön veren en önemli platformlardan biri haline gelmiştir.
Rusya ve Ukrayna arasında bir süredir gözlemlenmekte olan diplomatik gerginlik ve zıtlaşmaların yerini sıcak çatışma ve Rusya tarafından bazı Ukrayna topraklarının işgaline bırakması ile birlikte, Dünya ülkeleri bu duruma tepkiler göstererek Rusya’ya karşı çeşitli yaptırımlar uygulamaya başlamıştır.
2021 yılı, Türk Rekabet Hukuku bakımından birçok ilke imza atılan bir yıl oldu. Geçtiğimiz son 10 yıldaki gelişmelere kıyasla, 2021 yılında, sadece 1 yıl içinde, Türk Rekabet Hukuku uygulamasına, çeşitli içtihatlar ve mevzuat oluşumları aracılığıyla ciddi bir ivme kazandırıldı.
Türk Borçlar Kanununun en önemli düzenlemelerinden biri olan satış sözleşmelerinde üzerinde durulması gereken en önemli konu satışın yapılmasından sonra satılan üründe ayıp ortaya çıkması ve ayıp halinde alıcının hakları ile satıcının yükümlülüklerinin neler olduğudur. Bu yazımızda da özel olarak ayıp halinde tarafların hak ve yükümlülükleri ile bunlar için düzenlenmiş şekil şartlarından bahsedilmektedir.
İstem konusunun bölünebilir olduğu durumlarda tamamının değil, yalnızca belli bir kesiminin dava edilmesi halinde kısmi dava söz konusu olmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 107. maddesinde yapılan düzenleme ile talep sonucunun belirlenemediği hallerde kısmi davaya nazaran daha kolay bir yol olan belirsiz alacak davası seçeneği getirilmiş, böylelikle alacaklıya, alacağının belirlenebilen kısmı üzerinden harç yatırarak açacağı dava kapsamında karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurmasına gerek olmadan talep sonucunu kesin olarak belirleme olağanı tanınmıştır.
Ticari hayatta teşebbüsler, faaliyet içerisinde bulunduğu diğer sektör oyuncularından olan alacaklarını tahsil etmek adına alacaklarını taşınmaz ipoteği ile teminat altına alma yöntemini sık sık tercih etmektedir.
“Takas Edilemez/Değiştirilemez Jetonlar’ın ("NFT"- Non-Fungible Token) kullanımının blok zincir teknolojisi ile yaratıcı fikri mülkiyeti birleştirmede kazandığı popülerlik günbegün artmaktadır.
Ticari hayatta teşebbüslerin faaliyetlerini baskı altında olmaksızın serbesti ile gerçekleştirebilmesi, teşebbüslerin bulunduğu pazardaki varlığını koruyabilmesinin yanında son alıcı olan tüketicilerin adil fiyatlandırma ve kaliteli ürün dengesinde piyasaya sunulmuş son üründen faydalanabilmesi açısından da önem taşımaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (“Bakanlık”) İş Yerlerinde Covid-19 Tedbirleri başlıklı duyurusu (“Duyuru”) 3 Eylül 2021 tarihinde Bakanlık internet adresinde yayımlanmıştır.
Yazımız kapsamında, En Çok Kayrılan Müşteri koşulunun tanımı ile ticaret hayatındaki temel fonksiyonu ve Türk Rekabet Hukuku kapsamındaki yeri değerlendirilecektir.
Bu makale İcra ve İflas Kanunu’nda Değişiklik Yapan Torba Kanu’nun ne getirdiğine değinmektedir.
2019 yılı Aralık ayından beri hayatımızda yer alan Koronavirüs (“Covid-19”) ile birlikte maskeli, sosyal mesafeli yaşam tarzı yeni normal haline geldi.
Avrupa ve Amerika’da yaklaşık kırk yıla yakın bir süredir uygulanan uyuşmazlık çözüm yöntemi olan arabuluculuk kurumu günümüzde ülkemizde de en sık kullanılan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden birisidir.
Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’nun (“Singapur Konvansiyonu/Konvansiyon”) Onaylanması Hakkında Karar (“Karar”), 22 Nisan 2021 tarihli ve 31462 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Karar ile beraber, Konvansiyon’a ilişkin iç hukuk onay süreci tamamlanmış olup; Türkiye’nin onayı, 22 Ekim 2021 tarihine kadar Birleşmiş Milletler’in New York’ta bulunan merkezine tevdii edilecektir.
Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun (“Kanun”), 19 Aralık 2018 tarihli ve 30630 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Kanun uyarınca, arabuluculuk ile ilgili oldukça önemli düzenlemeler mevcuttur. 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek olan düzenleme uyarınca konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin ticari davalarda arabuluculuk dava şartı haline getirilmiştir.
“Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara (“Karar”) İlişkin Tebliğ’de (Tebliğ No: 2008-32/34) (“Tebliğ”) Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2018-32/51)” (“Değişiklik Tebliği”) 6 Ekim 2018 tarihli ve 30557 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Kaynağını İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunu’ndan alan ve yürürlüğe girdiği 1932 yılından beri metninde birçok kez değişiklikler yapılan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Türkiye’de toplumsal ihtiyaçların değişmesi ve genel ekonomide meydana gelen gelişmeler sebebiyle, mali yönden güçlük yaşayan şirketlerin faaliyetlerinin devam etmesi bir başka deyişle iflas etmelerinin önüne geçilmesi amacıyla bazı kurtuluş çarelerine yer verilmişti. Bunlara örnek olarak “mal varlığının terki suretiyle konkordato”, “iflasın ertelenmesi” ve “uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma” verilebilir. Her ne kadar kanunda birden fazla kurum yer alsa da, özellikle “iflasın ertelenmesi” dışındaki kurumların işleyişine ilişkin maddelerin süre ve usul bakımından uygulanmasında yaşanan zorluklar sebebiyle ticari anlamda güç durumda olan tacirler son yıllarda sadece “iflasın ertelenmesi” kurumuna başvurmakta idi. Bu kurum yıllar geçtikçe amacından sapmış ve erteleme talep eden tacirin mali durumunu iyileştirmekten çok, alacaklıların alacaklarına kavuşmasına engel olan ya da sürüncemede bırakan bir kurum haline gelmiştir.
Elektronik ticaretin günümüzdeki önemi tartışılmaz. E-ticaret hacminin gittikçe arttığı bugünlerde, e-ticaret işlemlerinde Rekabet Hukukunun da geliştiğini görüyoruz.
Çeşitli gelişmeler karşısında ülke ekonomisinin büyüme hızını arttırmak ve bu suretle kalkınmasını sağlamak için dünyadaki ekonomik ve politik riskler ile yakın coğrafyamızda yaşanan bölgesel olayların ekonomi üzerindeki muhtemel etkisini bertaraf etmek ve müteşebbislerin iş ve yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkan sağlamak, AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi ve ülkemize yönelik yatırımların arttırılması amacıyla, özel sektörün kamuya olan borç yükünün azaltılarak borçlara taksitle ödeme imkanları getirilmekte ve ihtilafların sulh yoluyla sonlandırılmasını ve vergi incelemesinde olan konuların dava yoluna gidilmeksizin çözümlenmesini sağlamak üzere çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır.
Yüzyıllardır Aile Şirketlerinde sürdürülebilirliği sekteye uğratan faktörlerden başlıcası hissedarlar arası uyuşmazlıklar olmuştur. Aile büyüdükçe hissedarlık tabanının da genişlemesi, daha fazla hissedar ve daha fazla çatışan görüş ortaya çıkaracaktır. Genişleyen hissedarlık yapısı içerisinde hissedarlardan birisinin payını 3. kişiye devir suretiyle çıkış planı gibi iradi sebepler ya da hissedarlardan birisinin kaybı, boşanması veya payının cebri icra yolu ile alacaklı bir başka kurum ya da kişiye intikali neticesinde Şirketin kurumsal yapısı ile bağdaşmayabilecek hissedarların Şirkete girişinin önü açılabilecek; Şirket operasyonlarını etkileyebilecek kilit durumlar dahi ortaya çıkabilecektir. Şirketler nezdinde gerek iradi gerekse irade dışı pay devirlerine karşı getirilecek bazı sınırlamalar veya mevzuatın çok başvurulmayan bazı enstrümanları Aile Şirketlerinde hissedarlık yapısının korunması ve Şirketin sürdürülebilirliğe giden yolda ilerleyişini kolaylaştırmaktadır.
Son yıllarda en büyük şirketlerden küçük işletmelere kadar hedef ayırt etmeksizin giderek artan siber saldırıların global olarak yol açtığı zararların 2021 yılından itibaren yıllık 6 trilyon dolara çıkması beklenmektedir. İletişim, hizmet ve para akışının sanal ortama taşındığı dünyamızda hem özel sektör hem de kamu kurum ve kuruluşları için siber tehditler varlığını giderek daha fazla hissettirmektedir.
Mali Suçları Araştırma Kurulu (“MASAK”) tarafından hazırlanan Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları İçin Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Yükümlülüklere İlişkin Temel Esaslar (“Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları Rehberi”) 4 Mayıs 2021 tarihinde MASAK internet adresinde yayımlanmıştır.
İlk kez 2020 arifesinde rapor edilen ve 2020’nin ikinci çeyreğine girilmesiyle bir pandemiye dönüşen COVID19 toplumları her seviyede etkileyerek yaşam tarzlarını ve iş yapma süreçlerini sekteye uğrattı, zaman zaman askıya alınmasına sebep oldu, ya da hızlı bir değişime zorladı.
Tüm Dünyayı ve dolayısıyla da ülkemizi de etkisi altına alan ve özellikle de perakende, lojistik, sağlık, otomotiv, tekstil gibi sektörlerin işleyişinde ve sürekliliğinde aksamalara sebep olan COVID-19 salgınından en çok etkilenen sektörlerin başında perakende sektörü gelmektedir.
COVID-19 salgını çerçevesinde alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas işlemleri yönünden de tedbir alınması gerekmiş, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (“Kanun”) “II-FEVKALADE HALLERDE TATİL” üst başlığını taşıyan, “İcra takiplerinin durdurulması halleri” başlıklı 330. maddesindeki “Salgın hastalık, umumi bir musibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı karariyle memleketin bir kısmında veya bazı iktisadi zümreler lehine muayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir.”
Korona virüs, evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”), 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinden bu yana hızlı yayılmasının önlenmesi amacıyla seyahat politikalarının gözden geçirmesi, üretim kesintileri, karantina uygulamaları, ülkesel olağanüstü hal kararları gibi tedbirler sebebiyle iş hayatını çok kısa zaman içerisinde olumsuz olarak etkilemiştir.
16.03.2020 tarihli yayınımızda da belirtmiş olduğumuz üzere Korona virüs evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”) salgınının en önemli izdüşümlerinden birisi işçi – işveren istihdam ilişkisinde kendisini göstermektedir.
Evrensel adıyla COVID-19 (“Koronavirüs”) olarak bilinen Koronavirüs’ün sebep olduğu salgın hastalık, 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinin ardından kısa bir zaman içerisinde tüm dünyayı hem sağlık hem de ekonomik anlamda etkisi altına almıştır.
Korona virüs salgınının global etkisi, küresel krize neden olabilecek nitelikteki çeşitli alan ve sektörlerde yarattığı olumsuz yansımalar, şirketlerin ticari anlaşmaları ve edimlerin ifası yönünden oldukça önemli sonuçlar doğurmaktadır.
COVID-19 (“Koronavirüs”), tüm dünyayı etkisi altına almaya devam etmektedir. Ticaret dünyasında covid-19 salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi perakende sektörüdür.
Covid-19 Salgın sürecinde gerek işverenler gerek ise sağlık kuruluşları tarafından birtakım önlemler alınmakta olup pandemi ile mücadele edilmesi sebebiyle, özellikle sağlık verileri başta olmak üzere pek çok kişisel verinin işlenmesi zaruri hale gelmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (“DSÖ”) tarafından 11.03.2020 tarihinde “Pandemi (salgın)” olarak nitelendirilen Covid-19 virüsünün (“Koronavirüs”) işveren-çalışan ilişkilerini üst düzeyde etkilediği şu günlerde, her çalışan ve işverenin gündemine aldığı konulara dair değerlendirmelerimizi sıkça sorulan sorular formatında bu yazımızda paylaşıyoruz.
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas hukuku işlemleri yönünden 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile tedbirlerin usul hukukuna ve diğer uygulamalara etkileri bakımından ise 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 20.12.2009 tarihli 5941 sayılı Çek Kanunu’na Geçici 5. Madde eklenerek önemli yenilikler getirilmiştir.
Bilindiği üzere, sosyal medya konusundaki yasal düzenlemeler Türkiye’nin gündeminde her zaman önemli bir yere sahip olmuştur.
Teknoloji hayatımızda gün geçtikçe daha büyük bir yer kaplamakta. Bu sayede, artık en basit günlük alışverişlerimizi bile internet üstünden sağlamaya başladığımız yadsınamaz bir gerçek haline geldi. Bu doğrultuda, erişilebilirlik, hız, çeşitlilik gibi kavramlar yaşantımızın daha da önemli bir parçası oldular.
Şirket hisselerin devrinde olduğu gibi ticari hayatın süregelen akışında gerçekleşen işlemlerde vergisel boyut oldukça önemli bir yere sahip olup ticari hayatta atılacak adımlar vergisel anlamdaki sonuçları ile değerlendirilmektedir. Şirket hisse devirlerinde ortaya çıkan kazancın vergisel sonucunu hissedar lehine çevirmek için mevzuat düzenlemeleri dikkatle incelenmeli ve atılacak adımlar buna göre belirlenmelidir.
Günümüzde tüketiciler, satın aldıkları araçlar ile ilgili olarak karşılaştıkları arızaların yetkili servisler tarafından giderilmesini istemektedirler. Ancak, yetkili servisler tarafından bu talepleri yerine getirilmediğinde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’ndan doğan seçimlik haklarını kullanmak maksadıyla yasal yollara başvurmaktadırlar. Bu haklarından bir tanesi de aracın ayıpsız misliyle değişimi yani yenisiyle değiştirilmesidir. İşte tam bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, tüketicilerin her araç arızasında bu seçimlik haklarını kullanabilecekleri hatasına düştüklerini ve akabinde yargılama sonrasında hayal kırıklığına uğradıkları gözlemlenmiş olup, tüketicilerin bu haklarını hangi şartlar altında kullanabilecekleri ve aracın yenisi ile değişimine ilişkin hakkın kapsamına değinmek gerekmektedir.
Şirket kapanışı, bir şirketin tasfiye sürecine girmesiyle başlayıp Ticaret Sicilinden terkini ile son bulmaktadır. Tasfiye sürecine giren şirketler, birçok alanda farklı prosedürleri tamamlamakla yükümlü olup işbu Bilgi Notu şirketlerin tasfiye sürecinde Şirketler Hukuku ve İş Hukuku açısından göz önünde bulundurulması gereken hukuki risk ve unsurlara ilişkin olup genel bilgilendirme niteliğindedir. İşbu Bilgi Notu iki bölümden oluşmakla beraber ilk bölümde tasfiye süreci Şirketler Hukuku açısından, ikinci bölümde ise İş Hukuku açısından ele alınacaktır. Ayrıca, işbu Bilgi Notu’nun devamında “şirketin kapanmasına” ilişkin ifadeler hukuki olarak şirketin tasfiyesi olarak anlaşılmalıdır.
Taraflar, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ifa etmemelerinin önüne geçmek amacıyla sözleşmeyle ceza koşulu kararlaştırılabilir. Sözleşmede kararlaştırılacak ceza koşuluyla taraflar, ortaya çıkacak riskleri en aza indirgemeyi ve ifa alacaklısının korunmasını amaçlamaktadır.
Son yıllarda artan ivmeli gelişimi ile perakende sektörünün lokomotifi haline gelen Alışveriş Merkezleri(“AVM”), ülkemiz ekonomisi içinde önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizde AVM’ler yakaladığı giriş sayısı ve harcama miktarları ile ölçümlenen büyüme oranlarıyla Avrupa sıralamalarının da üst basamaklarında yer almaktadır. Bu gelişime paralel olarak, ülkemizde Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlanabilmesi ve perakende sektörü ile AVM’lerin de yasal düzleminin yaratılabilmesi için özel hukuki düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu bağlamda öncelikle, 29.01.2015 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6585 Sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (“6585 sayılı Kanun”) ile perakende sektöründe genel hukuki bir çerçeve oluşturulmuş, ileride çıkarılacak yönetmeliklere ilişkin altyapı oluşturulmuştur.
“Koronavirüs (“Covid-19”) tüm dünyayı etkisi altına almaya devam ederken ticaret dünyasında salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi olan perakende sektörü, Covid-19 sarmalında çalışanların sağlıklarını koruma, müşterilerini memnun etme ve bu zorlu dönemi minimum kayıpla atlatma amacıyla kurguladıkları planları hukuk filtresinden geçirmeye de özen göstermek durumundadır.
Kurumsal Yönetim uygulamaları ve kurumsal yönetimin özümsenmesinin Şirketlerin sürdürülebilirliğine etkisi tartışmasız olmakla birlikte Şirketler nezdinde etkin uygulamalar, finansmana erişime de olumlu etki etmekte; finansmana erişim de sürdürülebilirliği dolaylı olarak desteklemektedir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 367. maddesi uyarınca, anonim şirketlerde yönetim kurulu, hazırlayacağı ve yürürlüğe koyacağı bir iç yönerge ile şirketin yönetimine ilişkin birtakım yetkileri bazı yönetim kurulu üyelerine veya yönetim kurulu üyesi olmayan üçüncü kişilere devredebilmektedir.