Önerilen Aramalar

Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

3.10.2020

Tüm Makaleler
1. Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Ne Demektir?
Tüzel kişiler, kendilerini oluşturan kişi veya mal topluluklarından bağımsız ve ayrı kişilikler olarak tanımlanmıştır. Tüzel kişiler süreklilik arz eden ortak bir amacı gerçekleştirebilmek için ortaklarından ayrı ve bağımsız bir kişiliğe sahip olduğundan, mal varlıkları da ortaklarının malvarlığından ayrıdır. Bu nedenle, ortaklığın alacaklılarına karşı sadece ortaklığın sorumlu olacağına dair sınırlı sorumluluk ilkesi kabul edilmiştir.[i]Bu prensibin sermaye şirketlerine yansıması ise şirketin borcundan dolayı ortaklarına, ancak koymayı taahhüt ettikleri sermaye miktarı ile sınırlı olması şeklindedir.

Kimi zaman sözleşme ve kanundan doğan borç ve yükümlülüklerden kurtulabilmek için tüzel kişiliğin araç olarak kötüye kullanıldığı bilinen bir gerçektir.[ii] Bunun engellenebilmesi amacıyla bir yöntem olarak “perdenin kaldırılması” teorisi geliştirilmiş, zaman içerisinde de bu yöntem uygulama alanı bulmuştur. Bu perde, aslında ortaklara erişimi engelleyen hukuki kurgudur. Bu ismin verilmesinin sebebi, hukuki sorumluluktan kaçmak amacında olan tacirlerin “tüzel kişilik” perdesi arkasına saklanmaya çalışmalarıdır. Perde, ortaklar tarafından borçlarından kaçmak için ortaya sürülebileceği gibi, bir sözleşmenin ihlal edilmemiş sayılması veya ihlalin gizlenmesi ya da 3. kişilere doğrudan veya dolaylı olarak zarar vermek için ortaya çıkartılabilir. Perde nedeniyle ortakların şahsi birtakım ihlalleri hukuki olarak engellenemez ve 3. kişilerin haklarını tesis etmeleri imkânsız hale gelebilir. Bu kavramın uygulanması kural değil istisna olup, bu nedenledir ki, istisnai haller dışında sadece mahkeme kararı ile perde kaldırılarak gerçek borçlu kişinin sorumluluğuna gidilebilecektir. Başka bir ifadeyle, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ile tüzel kişiliğin borç ve yükümlülüklerinden dolayı ortakların sorumluluğuna gidilebileceği gibi, ortakların borçlarından dolayı da tüzel kişinin sorumlu tutulması söz konusu olabilmektedir.

2. Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılmasının Türleri Nelerdir?
Öncelikle belirtmek gerekir ki, bazı yasal düzenlemeler ile kamu yararının korunması amacıyla istisnai hallerde tüzel kişilik perdesinin yok sayılarak kamu kurumlarına arkadaki gerçek ya da tüzel kişileri sorumlu tutabilme olanağı tanınmıştır. Bu hususa;
  • 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nda Kollektif veya Komandit şirketlerde şirket borçlarından dolayı ortakların kişisel sorumluluğuna gidilmesine imkân veren hükümlerin bulunması,
  • 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu (AATUHK) m.35’te Limited şirket ortaklarının şirketin ödenmeyen borçlarından dolayı kamu idaresine karşı (payları ile orantılı olarak) müteselsilen sorumlu olacağını düzenleyen hükümlerin bulunması,
  • 5941 Sayılı Çek Kanunu m. 4/II’de kamu alacağının takip ve tahsili bakımından tüzel kişilik perdesinin aralanarak gerçek kişi ortaklarının sorumluluğuna gidilebilmesine imkân veren düzenlemelerin bulunması,
  • 5411 sayılı Bankacılık Kanunu m. 134’te bankadan alacakların tahsil edilebilmesi amacıyla Türkiye Mevduat ve Sigorta Fonu (TMSF)’na banka ile aynı iktisadi bütünlük içinde yer alan tüm gerçek ve tüzel kişilere başvurabilme imkânı tanıyan hükümlerin yer alması
gibi yasal düzenlemeler örnek verilebilir. Söz konusu yasal düzenlemelerin uygulanamaması durumunda ise aşağıda belirtilen şekillerde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluna gitmek mümkün olacaktır.

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması 3 şekilde mümkündür.
  • Bunlardan birisi, tüzel kişinin borçlarından dolayı, tüzel kişiyi oluşturan ortaklar ve şirket yöneticilerinin sorumlu tutulabilmesi durumudur. Daha somut şekilde açıklamak gerekirse; Tüzel kişiye ilişkin sorumluluk alanının pay sahiplerini kapsayacak şekilde genişlemesi; başka bir ifadeyle, tüzel kişiliğe ait bir borcun ortakların kişisel malvarlıklarından karşılanarak ödenmesidir.(Düz Kaldırılması)
  • Bir diğeri, ortağın şahsi borcundan dolayı doğrudan şirketin mal varlığı ile sorumlu tutulabilmesi durumudur. Ortakların kişiliği ile tüzel kişilik veya tüzel kişinin malvarlığı özdeşleşmiş ise, tüzel kişilik perdesi ters aralanacak; şirket ortağının sahip olduğu bir borç dolayısıyla şirketin malvarlığına gidilebilmesi mümkün olacaktır. (Tersten Kaldırılması)
  • Sonuncusu ise iki kardeş şirket vardır ve her iki şirket de tek bir ana şirkete bağlıdır. Ana şirketten yararlanılarak perdenin kaldırılması suretiyle diğer yavru şirkete başvurulabilmesi durumudur. Fakat burada dikkat edilmesi gereken husus, kardeş şirketler arasında iktisadi bütünlüğün olması gerekmektedir.( Çapraz Kaldırılması)
3. Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Hangi Hallerde Söz Konusu Olabilir?
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının uygulandığı somut haller 3 başlık altında toplanmaktadır.

Ekonomik bir anlam taşıyan Özkaynak Yetersizliği kavramı, şirketin özkaynaklarının, dış kaynaklar ile giderilemeyen orta ve uzun vadeli finansman ihtiyacını karşılamaya yeterli olmaması durumu olarak gösterilebilir. Bu açıklamayla birlikte şirketin amacıyla bağdaşmayacak derecede yetersiz bir sermaye ile kurulmuş olduğu bir durumda ortaklığın, özkaynak yetersizliğini telafi etmeksizin üçüncü kişiler ile hukuki işlemlere girilmesi, alacaklıları zarara uğratmaları durumunda perdesinin kaldırılması ve şirket ortaklarının sorumluluğuna gidilmesi söz konusu olabilecektir.

Yabancı Yönetim olarak ifade edilen durumda, şirketteki hâkim ortağın ya da ortakların hakimiyeti kendi çıkarları uğruna şirket ve şirket alacaklılarının zararına olacak şekilde kötüye kullanması durumunda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması suretiyle hâkim ortağın sorumluluğuna gidilebilmektedir.

Uygulamada en çok rastladığımız tüzel kişilik perdesinin kaldırılması hali Ortakların Kişiliği ile Tüzel Kişiliğin veya Malvarlıklarının Karışmasıdır. Tüzel kişinin malvarlığının kardeş şirket veya ortağın malvarlığı ile karışması, bu mal varlığının kime ait olduğunun tespitinin mümkün olmadığı durumlar ile yapılan işlemin hangi şirket ya da kim tarafından yapıldığı konusunda bir ayırım yapılamadığı hallerde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluyla tüzel kişiliğin veya gerçek kişinin sorumluluğuna gidilebilmesi mümkündür. Bu durumda ek olarak dürüstlük kuralının ve hakkın kötüye kullanılması koşullarının oluşup oluşmadığına bakılmasına gerek yoktur. Tüzel kişinin ortağının, sınırlı sorumluluğun gerekçesi olan mal ayrılığı prensibini ihlal ederek tüzel kişinin mallarını kendi mallarıymış gibi kullanması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

4. Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılmasının Yargıtay Kararları Işığında Türk Hukukundaki Uygulaması Nasıldır?
Perdenin kaldırılması kavramı, öğreti ve uygulama tarafından geliştirilmiş olup, bu kavramın hukuk sistemlerinde net bir tanımı yoktur. Temelini Türk Medeni Kanunu 2. maddede düzenlenmiş olan dürüstlük kuralından ve hakkın kötüye kullanılmasından alan bu kavram ile uygulamada şirketlerin tüzel kişiliğinin perdesine sığınarak borçlarından kaçmaya çalışan tacirlere engel olunmaktadır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kavramı sınırlı sorumluluk ilkesinin kötüye kullanılması hallerine özgü istisnai bir uygulamayı ifade etmektedir. Her somut olayın kendi içinde irdelenmesi gerekmektedir. Ortağın veya tüzel kişiliğin sorumluluğuna gidebilmek için öncelikle herhangi bir yasal düzenlemenin mevcut olup olmadığı araştırılmalıdır. Eğer bir hukuk kuralı, yani uygulanacak yasal bir düzenleme bulunmakta ise tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılması yoluna başvurulamayacaktır.

Tüm bu açıklamalarımızın paralelinde Yargıtay tarafından da dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı hususlarının temel alınmasıyla ve “perdenin kaldırılması teorisiyle birlikte tüzel kişinin borcundan ortakların, ortakların borcundan tüzel kişinin özdeş kılınarak sorumlu tutulması mümkün olabilecektir”[iii] görüşünün benimsenmesiyle tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kavramının varlığı açıkça kabul edilmiştir.

Yargıtay tarafından tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılması kavramının açıkça zikredilerek uygulandığı bir başka kararında, somut olayda; davacı ile davalı şirket arasında bir eser sözleşmesi akdedilmesi akabinde davalının edimini gereği gibi yerine getirmemesinden ötürü, ikame edilen davada davalı şirket, uyuşmazlığa konu makinenin dava dışı … Dış Tic. Ltd. Şti. tarafından imâl edilip dava dışı şirket tarafından davacıya fatura edilmesi nedeniyle husumet yokluğuna dayanarak taraf olmadığını iddia etmektedir. Bahse konu olayda dosya içerisinde bulunan ticaret sicil kayıtları ve avukatlarına verilmiş vekâletnamelere göre davalı şirket ile dava dışı … Dış Tic. Ltd. Şti.’nin aynı adreste ticaret siciline kayıtlı oldukları, şirket yetkililerinin de aynı kişi yani N. Ü. olduğu görülmüştür. Yukarıdaki bilgilerin ışığında Yargıtay tarafından davalı şirketle dava dışı şirketin ticaret sicilinde aynı adresin gösterilmesi, şirket yetkililerinin aynı kişi olması gibi nedenlerle perdenin kaldırılması ilkesi uyarınca aynı şirketler grubundaki şirketlerin de sorumluluğuna gidilebileceğine yönelik karar verilmesi, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kavramının varlığının Yargıtay tarafından açıkça kabul edildiğinin göstergesidir.[iv]

5. Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması İle Karıştırılabilecek Bir Kavram Olan “Organik Bağ” Kavramı Nedir ve Nasıl İspatlanır?
Organik bağ kavramının net bir tanımı bulunmamaktadır. Fakat organik bağın öğreti ve Yargıtay Kararlarıyla birlikte genel kabul edilen tanımı, tüzel kişiye karşı olan alacakların takip edilmesinde, bu takibin asıl borçlu şirket ile birlikte onunla belirli bir düzeyde hukuki ilişkiye ve bağa sahip olan şirkete karşı yapılabilmesini sağlayan hukuki yoldur. [v] Bu halde iktisadi bütünlük aranmadığı gibi gerçek kişi sorumluluğuna da gidilemez. Ancak organik bağ içinde olan şirketin malvarlığına el atılabilir. Alacaklılardan mal kaçırmak amacı yeterlidir. Mahkeme kararlarından da görüldüğü üzere sorumluluğun genişletilebilmesi için başvurulan diğer bir kavram, organik bağdır.

Organik bağın ispatı için bir takım kriterlerin sağlanması gerekmektedir. Bu kriterler Yargıtay Kararları ışığında şekillenmiş olup; şartların mevcut olması durumunda ve alacak asıl şirketten tahsil edilemiyor ise, diğer şirketin borçtan sorumluluğuna gidilebilmektedir. Bu kriterlerden bazıları ise şu şekildedir:

  • Şirketlerin ticaret sicilinde kayıtlı adreslerinin aynı olması (geçmişte belli bir süre aynı adresin paylaşılmış olması dahi yeterlidir),
  • Ticaret sicil kayıtlarından şirketlerin ortakları ile diğer şirketin ortaklarının aynı olması veya iki şirketin ortakları arasında akrabalık bağının bulunması,
  • Bir şirketin kapatılarak kapanan şirkette çalışan kişilerin aynı ortaklara bağlı yeni şirkette çalıştırılması,
  • Faaliyet konularının aynı olması vb.
6. Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması İle Organik Bağın Farkları Ve Benzerlikleri Nelerdir?
Organik bağ ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, benzer amaca hizmet eden farklı kurumlardır. Fakat bu iki kavram birçok farklılığa sahip olsa da, benzerlikler de içermektedir. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kavramında olduğu gibi, organik bağın temelinde de dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı bulunmaktadır. Bu iki kavram arasındaki farklılıklara değinecek olursak; organik bağda sadece diğer şirketin sorumluluğuna gidilebilirken, tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasında hem diğer şirkete, hem de o şirketin ortaklarının sorumluluğuna gidilebilir, organik bağda iktisadi bütünlük aranmazken, tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasında iktisadi bütünlük aranır, tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasında özdeşleşme, yetersiz sermaye ve hâkimiyet gibi şartlar aranmakta olup, bu hususların daha güçlü deliller ile kanıtlanması gerekir.

Özetlemek gerekirse, Yargıtay’a göre tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına uygulanacak şartların ağır olmasına ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulama alanının çok dar olmasına rağmen, Yargıtay organik bağın varlığının tespitindeki şartlara son derecede geniş bir açıdan yaklaşmaktadır ve uygulamada sıkça rastlanmaktadır. Bu sebeple organik bağın tespiti, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için aranan koşulların tespitinden daha kolay bir şekilde yapılabilmektedir.

7. Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması için Organik Bağ Şart Mıdır?
Yargıtay tarafından kabul edilen organik bağ kriterine göre organik bağın varlığı için ayrı tüzel kişilikler arasında belirli bir ticari ilişkinin ve iktisadi bağımlılığın, sektör birlikteliğinin veya birlikte hareket olgusunun ya da başka özdeş benzerliğin bulunması gerekmemektedir. Fakat tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının şartlarına ve türlerine baktığımız zaman, yukarıda belirtilen ilişkilerden en az birinin söz konusu olması gerekmektedir. Yukarıda da açıkladığımız üzere söz konusu tüzel kişilik perdesinin kaldırılması müessesesine her durumda başvurulamamakta, belirli koşulların ve delillerin varlığı halinde bu teori gündeme gelebilmektedir. Ancak Yargıtay içtihatlarına bakıldığında, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması koşullarının oluşmadığı durumlarda, “organik bağ” kavramından yararlanarak kötüye kullanmanın önüne geçilmeye çalışıldığı görülmektedir.

Ayrıca somut olaylara bakıldığında mahkemeler iktisadi bağımlılık durumunda organik bağın varlığını kabul etmişlerdir. Yine benzer şekilde ortaklarının yakın akraba olması da organik bağın varlığına delil kabul edilmektedir. Diğer bazı durumlar ise; kurucuların, ortakların veya yöneticilerin kısmen veya tamamen aynı olması; unvan benzerliği, şirketler arasında devir vb. olarak sıralanabilmektedir. Kanaatimizce tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının şartlarına ve türlerine baktığımız zaman, söz konusu bu şart ve türlerin hemen hemen hepsinin organik bağın ispatı içinde aranmasından ötürü dolaylı olarak tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılmasında organik bağın da varlığı söz konusu olacaktır. Ancak elbette ki her somut olay özelinde farklı çıkarımlar yapılması da mümkündür.

8. Organik Bağın Alacağın Tahsilindeki Etkisi Nasıldır?
Gerçek kişi veyahut tüzel kişi borçlu tarafından mevcudunu mal kaçırmaya yönelik olarak herhangi bir şekilde 3. kişilere devrettiğine veya 3. kişi adına faaliyet yürüttüğüne dair karineler varsa, bu durumda organik bağın varlığı kabul edilerek haciz işlemlerine olanak verilmekle birlikte alacaklının alacağını elde edebilmesine imkân sağlanmaktadır.

9. Yabancı Hukukta Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Nasıl Uygulanmaktadır?
Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için Kıta Avrupası ve Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınarak durumu kötüye kullanan ortakları sorumlu tutma imkanı getirilmiştir.[vi]

ABD hukukunda perdenin kaldırılması kavramını ortaya koyan Mahkeme kararlarına baktığımızda, bu kavram “aldatıcı davranışı önlemek veya hakkaniyeti sağlamak” amacına yöneliktir. Somut olayın şartlarından, şirket tüzel kişiliğinin kişisel sorumluluktan kurtulmak için kullanılmasının büyük bir adaletsizlik oluşturacağı anlaşılmakta ise, mahkemelerce şirket yapısının arkasında saklanan şirket ortağına yönelme yolu açılabilmektedir. Bu konuda emsal karar vasfını taşıyan Bartle v. Home Owners Coop. kararı ABD öğretisinin işbu teori hakkındaki bakış açısını ortaya koymaktadır.[vii]

Alman hukukunda perdenin kaldırılması kavramının hukuki dayanakları konusunda bir görüş birliği mevcut değildir. “Normun amacı öğretisi” olarak anılan görüş uyarınca, her somut olayda uygulanan hukuk kurallarının anlamı, amacı ve kapsamı, kuralın ortak ya da şirketin her ikisine uygulanmasını ya da ayrılık ilkesine ters düşen çözüme ulaşmayı gerektiriyorsa, teorinin uygulanması normun amacına uygun düştüğü için mümkündür. “Kötüye kullanma teorisi” olarak adlandırılan diğer görüş ise, tüzel kişilik yapısının kullanılması hukuk düzenine ters düştüğünde ve kötüye kullanıldığında ya da ayrılık ilkesine dayanmanın dürüstlük kuralına aykırı düştüğü durumlarda perdenin kaldırılması teorisinin gerekliliği vurgulanmaktadır.

İsviçre hukukunda perdenin kaldırılması kavramının uygulamasının arkasında yine “dürüstlük kuralı” yatmaktadır. Fransız hukukunda ise, perdenin kaldırılmasında ‘tüzel kişiliğin kötüye kullanılması’ aranmakta ve muvazaaya dayanılmaktadır.

10. Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması İçin İzlenecek Hukuki Yol Nedir?
Tüzel kişiliğin perdesi aralanmadan önce kural olarak önce tüzel kişiye başvurulması gerekmektedir. Eğer bahse konu tüzel kişiden alacak alınamaz ise tüzel kişi perdesinin kaldırılması yoluna başvurulabilir. Tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılması davası açılmadan önce, mevcut borç ilişkisinde taraf olan tüzel kişi veya gerçek kişilerin sorumluluğu ile onun arkasında yer alan fiilen mal varlığını ve yönetimini elinde bulunduran kişi veya kişilerin sorumluluğunun net bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir. İspat açısından gerekli şartların sağlanmasıyla birlikte tarafların birisinin yerleşim yerindeki Asliye Ticaret Mahkemesi’nde tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılması davası açılabilir.

11. Yukarıdaki Koşullar ve Şartlar Sağlandığı Takdirde Ortaklar Hakkında Cezai Sorumluluk Doğabilir Mi?
Türk Ceza Kanunu bakımından bir eylemin suç olarak nitelendirilebilmesi için kanunda sayılan suçun unsurlarının da oluşması gerekmektedir. Bu konu hakkında Türk Ceza Kanunu kapsamında özel olarak düzenlenmiş bir hüküm bulanmamakla birlikte savcılık tarafından her olayın özelinde farklı değerlendirmelerin de söz konusu olabileceği söylenebilecektir.

Selin Su, Avukat
Dilara Kaymaz, Avukat
Furkan Çalışkan, Stajyer Avukat

[i] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/24137 E., 2018/16011 K., 20.09.2018 T.
[ii] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2016/4881 E., 2018/836 K., 28.02.2018 T.
[iii] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/5148 E., 2017/7084 K., 11.12.2017 T.
[iv] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2016/2671 E., 2016/3423 K., 14.06.2016 T.
[v] Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2017/10461 E., 2018/19487 K., 05.11.2018 T.
[vi] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/593 E., 2019/9655 K., 03.12.2019 T.
[vii] Bartle v. Home Owners Cooperative, Inc., 309 N.Y. 103, 127 N.E.2d 832, 1955 N.Y. LEXIS 938 (N.Y. 1955)
Benzer Makaleler
Bu yazımızda yenilebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini hukuki yönler başta olmak üzere bir çok açıdan ele aldık.
2023 yılında Rekabet Kurumu’na bildirilen işlemlere ilişkin olarak, Rekabet Kurumu (“Kurum”) Ekonomik Analiz ve Araştırma Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan 2023 yılı Birleşme ve Devralma Görünüm Raporu (“Rapor”), 5 Ocak 2024 tarihinde, Kurum’un internet sitesinde yayımlanmıştır.
Türk Rekabet Kurumu (“Kurum”) tarafından Birleşme ve Devralma rejimini diğer mehaz Avrupa Birliği (“AB”) hukuklarıyla yeknesak kılmak adına 1997/1 sayılı Rekabet Kurulu’ndan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ’i yürürlükten kaldırılarak
Türk Borçlar Hukuku ve Ticaret Hukukunda, konsinye satış şartı ve konsinye satış sözleşmesi diye anılan sözleşme türü açıkça düzenlenmemiş bir kavram olup sözleşme serbestisi kapsamında uygulama ve öğretide gelişmiş, yargı kararları ve ikincil hukuk kaynaklarında sıkça ifade bulmuş bir kavramdır.
İnternet, günümüzde enformasyon ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerle birlikte, ekonomiye yön veren en önemli platformlardan biri haline gelmiştir.
Rusya ve Ukrayna arasında bir süredir gözlemlenmekte olan diplomatik gerginlik ve zıtlaşmaların yerini sıcak çatışma ve Rusya tarafından bazı Ukrayna topraklarının işgaline bırakması ile birlikte, Dünya ülkeleri bu duruma tepkiler göstererek Rusya’ya karşı çeşitli yaptırımlar uygulamaya başlamıştır.
2021 yılı, Türk Rekabet Hukuku bakımından birçok ilke imza atılan bir yıl oldu. Geçtiğimiz son 10 yıldaki gelişmelere kıyasla, 2021 yılında, sadece 1 yıl içinde, Türk Rekabet Hukuku uygulamasına, çeşitli içtihatlar ve mevzuat oluşumları aracılığıyla ciddi bir ivme kazandırıldı.
Türk Borçlar Kanununun en önemli düzenlemelerinden biri olan satış sözleşmelerinde üzerinde durulması gereken en önemli konu satışın yapılmasından sonra satılan üründe ayıp ortaya çıkması ve ayıp halinde alıcının hakları ile satıcının yükümlülüklerinin neler olduğudur. Bu yazımızda da özel olarak ayıp halinde tarafların hak ve yükümlülükleri ile bunlar için düzenlenmiş şekil şartlarından bahsedilmektedir.
İstem konusunun bölünebilir olduğu durumlarda tamamının değil, yalnızca belli bir kesiminin dava edilmesi halinde kısmi dava söz konusu olmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 107. maddesinde yapılan düzenleme ile talep sonucunun belirlenemediği hallerde kısmi davaya nazaran daha kolay bir yol olan belirsiz alacak davası seçeneği getirilmiş, böylelikle alacaklıya, alacağının belirlenebilen kısmı üzerinden harç yatırarak açacağı dava kapsamında karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurmasına gerek olmadan talep sonucunu kesin olarak belirleme olağanı tanınmıştır.
Ticari hayatta teşebbüsler, faaliyet içerisinde bulunduğu diğer sektör oyuncularından olan alacaklarını tahsil etmek adına alacaklarını taşınmaz ipoteği ile teminat altına alma yöntemini sık sık tercih etmektedir.
“Takas Edilemez/Değiştirilemez Jetonlar’ın ("NFT"- Non-Fungible Token) kullanımının blok zincir teknolojisi ile yaratıcı fikri mülkiyeti birleştirmede kazandığı popülerlik günbegün artmaktadır.
Ticari hayatta teşebbüslerin faaliyetlerini baskı altında olmaksızın serbesti ile gerçekleştirebilmesi, teşebbüslerin bulunduğu pazardaki varlığını koruyabilmesinin yanında son alıcı olan tüketicilerin adil fiyatlandırma ve kaliteli ürün dengesinde piyasaya sunulmuş son üründen faydalanabilmesi açısından da önem taşımaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (“Bakanlık”) İş Yerlerinde Covid-19 Tedbirleri başlıklı duyurusu (“Duyuru”) 3 Eylül 2021 tarihinde Bakanlık internet adresinde yayımlanmıştır.
Yazımız kapsamında, En Çok Kayrılan Müşteri koşulunun tanımı ile ticaret hayatındaki temel fonksiyonu ve Türk Rekabet Hukuku kapsamındaki yeri değerlendirilecektir.
Bu makale İcra ve İflas Kanunu’nda Değişiklik Yapan Torba Kanu’nun ne getirdiğine değinmektedir.
2019 yılı Aralık ayından beri hayatımızda yer alan Koronavirüs (“Covid-19”) ile birlikte maskeli, sosyal mesafeli yaşam tarzı yeni normal haline geldi.
Avrupa ve Amerika’da yaklaşık kırk yıla yakın bir süredir uygulanan uyuşmazlık çözüm yöntemi olan arabuluculuk kurumu günümüzde ülkemizde de en sık kullanılan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden birisidir.
Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’nun (“Singapur Konvansiyonu/Konvansiyon”) Onaylanması Hakkında Karar (“Karar”), 22 Nisan 2021 tarihli ve 31462 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Karar ile beraber, Konvansiyon’a ilişkin iç hukuk onay süreci tamamlanmış olup; Türkiye’nin onayı, 22 Ekim 2021 tarihine kadar Birleşmiş Milletler’in New York’ta bulunan merkezine tevdii edilecektir.
Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun (“Kanun”), 19 Aralık 2018 tarihli ve 30630 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Kanun uyarınca, arabuluculuk ile ilgili oldukça önemli düzenlemeler mevcuttur. 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek olan düzenleme uyarınca konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin ticari davalarda arabuluculuk dava şartı haline getirilmiştir.
“Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara (“Karar”) İlişkin Tebliğ’de (Tebliğ No: 2008-32/34) (“Tebliğ”) Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2018-32/51)” (“Değişiklik Tebliği”) 6 Ekim 2018 tarihli ve 30557 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Kaynağını İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunu’ndan alan ve yürürlüğe girdiği 1932 yılından beri metninde birçok kez değişiklikler yapılan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Türkiye’de toplumsal ihtiyaçların değişmesi ve genel ekonomide meydana gelen gelişmeler sebebiyle, mali yönden güçlük yaşayan şirketlerin faaliyetlerinin devam etmesi bir başka deyişle iflas etmelerinin önüne geçilmesi amacıyla bazı kurtuluş çarelerine yer verilmişti. Bunlara örnek olarak “mal varlığının terki suretiyle konkordato”, “iflasın ertelenmesi” ve “uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma” verilebilir. Her ne kadar kanunda birden fazla kurum yer alsa da, özellikle “iflasın ertelenmesi” dışındaki kurumların işleyişine ilişkin maddelerin süre ve usul bakımından uygulanmasında yaşanan zorluklar sebebiyle ticari anlamda güç durumda olan tacirler son yıllarda sadece “iflasın ertelenmesi” kurumuna başvurmakta idi. Bu kurum yıllar geçtikçe amacından sapmış ve erteleme talep eden tacirin mali durumunu iyileştirmekten çok, alacaklıların alacaklarına kavuşmasına engel olan ya da sürüncemede bırakan bir kurum haline gelmiştir.
Elektronik ticaretin günümüzdeki önemi tartışılmaz. E-ticaret hacminin gittikçe arttığı bugünlerde, e-ticaret işlemlerinde Rekabet Hukukunun da geliştiğini görüyoruz.
Çeşitli gelişmeler karşısında ülke ekonomisinin büyüme hızını arttırmak ve bu suretle kalkınmasını sağlamak için dünyadaki ekonomik ve politik riskler ile yakın coğrafyamızda yaşanan bölgesel olayların ekonomi üzerindeki muhtemel etkisini bertaraf etmek ve müteşebbislerin iş ve yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkan sağlamak, AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi ve ülkemize yönelik yatırımların arttırılması amacıyla, özel sektörün kamuya olan borç yükünün azaltılarak borçlara taksitle ödeme imkanları getirilmekte ve ihtilafların sulh yoluyla sonlandırılmasını ve vergi incelemesinde olan konuların dava yoluna gidilmeksizin çözümlenmesini sağlamak üzere çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır.
Yüzyıllardır Aile Şirketlerinde sürdürülebilirliği sekteye uğratan faktörlerden başlıcası hissedarlar arası uyuşmazlıklar olmuştur. Aile büyüdükçe hissedarlık tabanının da genişlemesi, daha fazla hissedar ve daha fazla çatışan görüş ortaya çıkaracaktır. Genişleyen hissedarlık yapısı içerisinde hissedarlardan birisinin payını 3. kişiye devir suretiyle çıkış planı gibi iradi sebepler ya da hissedarlardan birisinin kaybı, boşanması veya payının cebri icra yolu ile alacaklı bir başka kurum ya da kişiye intikali neticesinde Şirketin kurumsal yapısı ile bağdaşmayabilecek hissedarların Şirkete girişinin önü açılabilecek; Şirket operasyonlarını etkileyebilecek kilit durumlar dahi ortaya çıkabilecektir. Şirketler nezdinde gerek iradi gerekse irade dışı pay devirlerine karşı getirilecek bazı sınırlamalar veya mevzuatın çok başvurulmayan bazı enstrümanları Aile Şirketlerinde hissedarlık yapısının korunması ve Şirketin sürdürülebilirliğe giden yolda ilerleyişini kolaylaştırmaktadır.
Son yıllarda en büyük şirketlerden küçük işletmelere kadar hedef ayırt etmeksizin giderek artan siber saldırıların global olarak yol açtığı zararların 2021 yılından itibaren yıllık 6 trilyon dolara çıkması beklenmektedir. İletişim, hizmet ve para akışının sanal ortama taşındığı dünyamızda hem özel sektör hem de kamu kurum ve kuruluşları için siber tehditler varlığını giderek daha fazla hissettirmektedir.
Mali Suçları Araştırma Kurulu (“MASAK”) tarafından hazırlanan Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları İçin Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Yükümlülüklere İlişkin Temel Esaslar (“Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları Rehberi”) 4 Mayıs 2021 tarihinde MASAK internet adresinde yayımlanmıştır.
İlk kez 2020 arifesinde rapor edilen ve 2020’nin ikinci çeyreğine girilmesiyle bir pandemiye dönüşen COVID19 toplumları her seviyede etkileyerek yaşam tarzlarını ve iş yapma süreçlerini sekteye uğrattı, zaman zaman askıya alınmasına sebep oldu, ya da hızlı bir değişime zorladı.
Tüm Dünyayı ve dolayısıyla da ülkemizi de etkisi altına alan ve özellikle de perakende, lojistik, sağlık, otomotiv, tekstil gibi sektörlerin işleyişinde ve sürekliliğinde aksamalara sebep olan COVID-19 salgınından en çok etkilenen sektörlerin başında perakende sektörü gelmektedir.
COVID-19 salgını çerçevesinde alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas işlemleri yönünden de tedbir alınması gerekmiş, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (“Kanun”) “II-FEVKALADE HALLERDE TATİL” üst başlığını taşıyan, “İcra takiplerinin durdurulması halleri” başlıklı 330. maddesindeki “Salgın hastalık, umumi bir musibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı karariyle memleketin bir kısmında veya bazı iktisadi zümreler lehine muayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir.”
Korona virüs, evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”), 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinden bu yana hızlı yayılmasının önlenmesi amacıyla seyahat politikalarının gözden geçirmesi, üretim kesintileri, karantina uygulamaları, ülkesel olağanüstü hal kararları gibi tedbirler sebebiyle iş hayatını çok kısa zaman içerisinde olumsuz olarak etkilemiştir.
16.03.2020 tarihli yayınımızda da belirtmiş olduğumuz üzere Korona virüs evrensel adıyla COVID-19 (“Korona virüs”) salgınının en önemli izdüşümlerinden birisi işçi – işveren istihdam ilişkisinde kendisini göstermektedir.
Evrensel adıyla COVID-19 (“Koronavirüs”) olarak bilinen Koronavirüs’ün sebep olduğu salgın hastalık, 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinin ardından kısa bir zaman içerisinde tüm dünyayı hem sağlık hem de ekonomik anlamda etkisi altına almıştır.
Korona virüs salgınının global etkisi, küresel krize neden olabilecek nitelikteki çeşitli alan ve sektörlerde yarattığı olumsuz yansımalar, şirketlerin ticari anlaşmaları ve edimlerin ifası yönünden oldukça önemli sonuçlar doğurmaktadır.
COVID-19 (“Koronavirüs”), tüm dünyayı etkisi altına almaya devam etmektedir. Ticaret dünyasında covid-19 salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi perakende sektörüdür.
Covid-19 Salgın sürecinde gerek işverenler gerek ise sağlık kuruluşları tarafından birtakım önlemler alınmakta olup pandemi ile mücadele edilmesi sebebiyle, özellikle sağlık verileri başta olmak üzere pek çok kişisel verinin işlenmesi zaruri hale gelmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (“DSÖ”) tarafından 11.03.2020 tarihinde “Pandemi (salgın)” olarak nitelendirilen Covid-19 virüsünün (“Koronavirüs”) işveren-çalışan ilişkilerini üst düzeyde etkilediği şu günlerde, her çalışan ve işverenin gündemine aldığı konulara dair değerlendirmelerimizi sıkça sorulan sorular formatında bu yazımızda paylaşıyoruz.
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında icra ve iflas hukuku işlemleri yönünden 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile tedbirlerin usul hukukuna ve diğer uygulamalara etkileri bakımından ise 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 20.12.2009 tarihli 5941 sayılı Çek Kanunu’na Geçici 5. Madde eklenerek önemli yenilikler getirilmiştir.
COVID-19 salgını sebebiyle alınması gereken acil durum önlemleri kapsamında ülkemizin de içerisinde bulunduğu süreç sebebiyle birçok konu başlığı yönünden gerekli önlemler alınmış olmakla birlikte, çalışan ve işveren ilişkileri de alınan işbu önlemlerden etkilenmiştir.
Bilindiği üzere, sosyal medya konusundaki yasal düzenlemeler Türkiye’nin gündeminde her zaman önemli bir yere sahip olmuştur.
Teknoloji hayatımızda gün geçtikçe daha büyük bir yer kaplamakta. Bu sayede, artık en basit günlük alışverişlerimizi bile internet üstünden sağlamaya başladığımız yadsınamaz bir gerçek haline geldi. Bu doğrultuda, erişilebilirlik, hız, çeşitlilik gibi kavramlar yaşantımızın daha da önemli bir parçası oldular.
Şirket hisselerin devrinde olduğu gibi ticari hayatın süregelen akışında gerçekleşen işlemlerde vergisel boyut oldukça önemli bir yere sahip olup ticari hayatta atılacak adımlar vergisel anlamdaki sonuçları ile değerlendirilmektedir. Şirket hisse devirlerinde ortaya çıkan kazancın vergisel sonucunu hissedar lehine çevirmek için mevzuat düzenlemeleri dikkatle incelenmeli ve atılacak adımlar buna göre belirlenmelidir.
Günümüzde tüketiciler, satın aldıkları araçlar ile ilgili olarak karşılaştıkları arızaların yetkili servisler tarafından giderilmesini istemektedirler. Ancak, yetkili servisler tarafından bu talepleri yerine getirilmediğinde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’ndan doğan seçimlik haklarını kullanmak maksadıyla yasal yollara başvurmaktadırlar. Bu haklarından bir tanesi de aracın ayıpsız misliyle değişimi yani yenisiyle değiştirilmesidir. İşte tam bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, tüketicilerin her araç arızasında bu seçimlik haklarını kullanabilecekleri hatasına düştüklerini ve akabinde yargılama sonrasında hayal kırıklığına uğradıkları gözlemlenmiş olup, tüketicilerin bu haklarını hangi şartlar altında kullanabilecekleri ve aracın yenisi ile değişimine ilişkin hakkın kapsamına değinmek gerekmektedir.
Şirket kapanışı, bir şirketin tasfiye sürecine girmesiyle başlayıp Ticaret Sicilinden terkini ile son bulmaktadır. Tasfiye sürecine giren şirketler, birçok alanda farklı prosedürleri tamamlamakla yükümlü olup işbu Bilgi Notu şirketlerin tasfiye sürecinde Şirketler Hukuku ve İş Hukuku açısından göz önünde bulundurulması gereken hukuki risk ve unsurlara ilişkin olup genel bilgilendirme niteliğindedir. İşbu Bilgi Notu iki bölümden oluşmakla beraber ilk bölümde tasfiye süreci Şirketler Hukuku açısından, ikinci bölümde ise İş Hukuku açısından ele alınacaktır. Ayrıca, işbu Bilgi Notu’nun devamında “şirketin kapanmasına” ilişkin ifadeler hukuki olarak şirketin tasfiyesi olarak anlaşılmalıdır.
Taraflar, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ifa etmemelerinin önüne geçmek amacıyla sözleşmeyle ceza koşulu kararlaştırılabilir. Sözleşmede kararlaştırılacak ceza koşuluyla taraflar, ortaya çıkacak riskleri en aza indirgemeyi ve ifa alacaklısının korunmasını amaçlamaktadır.
Son yıllarda artan ivmeli gelişimi ile perakende sektörünün lokomotifi haline gelen Alışveriş Merkezleri(“AVM”), ülkemiz ekonomisi içinde önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizde AVM’ler yakaladığı giriş sayısı ve harcama miktarları ile ölçümlenen büyüme oranlarıyla Avrupa sıralamalarının da üst basamaklarında yer almaktadır. Bu gelişime paralel olarak, ülkemizde Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlanabilmesi ve perakende sektörü ile AVM’lerin de yasal düzleminin yaratılabilmesi için özel hukuki düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu bağlamda öncelikle, 29.01.2015 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6585 Sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (“6585 sayılı Kanun”) ile perakende sektöründe genel hukuki bir çerçeve oluşturulmuş, ileride çıkarılacak yönetmeliklere ilişkin altyapı oluşturulmuştur.
“Koronavirüs (“Covid-19”) tüm dünyayı etkisi altına almaya devam ederken ticaret dünyasında salgının olumsuz yansımalarını en derinden hisseden alanlardan birisi olan perakende sektörü, Covid-19 sarmalında çalışanların sağlıklarını koruma, müşterilerini memnun etme ve bu zorlu dönemi minimum kayıpla atlatma amacıyla kurguladıkları planları hukuk filtresinden geçirmeye de özen göstermek durumundadır.
Kurumsal Yönetim uygulamaları ve kurumsal yönetimin özümsenmesinin Şirketlerin sürdürülebilirliğine etkisi tartışmasız olmakla birlikte Şirketler nezdinde etkin uygulamalar, finansmana erişime de olumlu etki etmekte; finansmana erişim de sürdürülebilirliği dolaylı olarak desteklemektedir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 367. maddesi uyarınca, anonim şirketlerde yönetim kurulu, hazırlayacağı ve yürürlüğe koyacağı bir iç yönerge ile şirketin yönetimine ilişkin birtakım yetkileri bazı yönetim kurulu üyelerine veya yönetim kurulu üyesi olmayan üçüncü kişilere devredebilmektedir.