Bu yazımızda yenilebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini hukuki yönler başta olmak üzere bir çok açıdan ele aldık.
Günümüz gelişen ekonomisinde enerji kaynaklarının değerlendirilmesi konusunun hem devletlerin hem kurumsal şirketlerin en önemli gündemlerinden biri haline geldiğini görüyoruz. 70’li yılların sonuna doğru yaşanan petrol krizinden sonra nüfus ve buna bağlı olarak artan enerji ihtiyacı karşısında yeni enerji kaynakları arayışı, yenilenebilir enerji üretiminin değerlendirilmesinde büyük rol oynadı. Çevre kirliliğinin artması ve atmosfere salınan karbon bileşenlerinin iklim değişimine etkisi sebebiyle, temiz enerji kaynaklarına olan ihtiyaç, yenilenebilir enerji üretiminin kapılarını araladı. Böylelikle “sürdürülebilir enerji” kavramı artan bir değere ulaşırken, tüm dünyada benimsenen ve ulaşılması gereken ortak bir politika haline dönüştü.
Enerjide büyük ölçüde dışa bağlı olan Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimi oldukça önem taşımakta. Enerji kaynaklarının tüketiminin oldukça yoğun olduğu bir dönemde ise, bu kaynakların sürdürülebilir bir temele taşınması, gerek ekonomik hedefler gerekse yaşanabilir bir dünya oluşturma hedefinde büyük bir yere sahip. Her ne kadar güneş, rüzgâr, hidro enerji gibi yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimi, fosil yakıtlara göre daha maliyetli olsa da getirilen birçok teşvik düzenlemeleriyle ve ortaya çıkan avantajlarla enerji üretiminde bu kaynakların tercih edilebilir bir düzeye taşındığını görüyoruz.
Şirketler Neden Yenilenebilir Enerji Üretimini Tercih Ediyor?
Sürdürülebilirlik:
İster küçük bir işletme sahibi ister büyük bir şirket sahibi olunsun, ticari dünyada sürdürülebilirliğin ve yeşil enerjinin önemi konusunda farkındalık oldukça artmış durumda. Sürdürülebilir bir model ve politika geliştirmek, birçok şirket tarafından benimsenmekte olup, şirketler enerji tüketimlerinin doğal kaynaklardan karşılanması ve bunun için yatırım yapılması için çeşitli projeler geliştirmekteler. Günümüz dünyasında yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisine geçiş, karbon ayak izlerini azaltmak ve çevre üzerinde olumlu bir etki yaratmak isteyen şirketler için giderek daha cazip bir seçenek haline gelmiş durumda. Fosil yakıtların aksine, enerji üretiminde güneş enerjisinden faydalanılması esnasında herhangi bir emisyon veya kirletici madde üretilmemesi güneş enerjisini, çevresel etkilerini azaltmak ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak isteyen işletmeler için ideal bir seçim haline getirmektedir.
Artan enerji maliyeti ve yenilenebilir enerji kaynaklarına olan talebin artmasıyla birlikte, özellikle güneş enerjisinden enerji elde etmek de, kullanımı destekleyen çeşitli teşviklerin ortaya çıkması ve gelişen teknolojinin imkanlarından yararlanılması gibi bir çok sebeple daha kolay ve erişilebilir bir hale geldiğinden ötürü, bu yönde bir sisteme geçilmesi, yalnızca işletmelerin enerji maliyetlerinden tasarruf etmesine yardımcı olmakla kalmıyor, aynı zamanda daha sürdürülebilir bir çevreye de katkı sağlıyor.
Finansal avantajlar:
Geleneksel enerji kaynaklarının maliyeti artmaya devam ederken, güneş panellerine ya da rüzgâr türbinlerine yatırım yapmak, işletmelere uzun vadeli güvenilir bir çözüm getiriyor. Ek olarak EPC ve işletme hizmetlerini sağlayan hizmet sağlayıcılar ile yapılacak ticari anlaşma koşullarıyla da, işletmeler kendi karlılığını da belirleyebiliyor.
Dünya’da ve Türkiye’de, yenilenebilir enerjini kullanımının ve üretiminin benimsenmesini teşvik etmek amacıyla oluşturulan çeşitli teşvik uygulamaları bulunuyor. İşletmeler, çeşitli vergi avantajlarından, hibe sağlanması ya da kredi avantajları gibi uygulamalardan da yararlanabilmekte. Bu sebeple yenilenebilir enerji kapsamında yatırım yapmak işletmeler tarafından finansal anlamda da tercih edilebilir bir hale gelmektedir.
Bu Sistemin Zorlukları Yok mu?
Tabii ki var, ilk yatırım maliyetleri, uygun kurulum alanlarının bulunması, gerekli izinlerin alınması, devam eden bakımlar gibi faktörler dikkatli bir planlama gerektiriyor. Örneğin; Türkiye’de güneş ve rüzgâr enerjisi üretimine uygun olabilecek arazilerin sayısı oldukça kısıtlı. Yine Türkiye’de, son zamanlarda lisanssız elektrik üretiminde artış olması ve elektronik başvuru alt yapısının hazırlanması amacıyla getirilen önlemler ve yenilikler, bu sistemin ve alt yapıların yeni gelişmekte olduğunu, kurumlar önündeki işlemlerde çeşitli gecikmeler yaşanabileceğini göstermekte.
Belirli aşamalarda enerji santrallerinin ve süreç yürütümünün idarenin denetimi altında olması ve bu alanın oldukça regüle bir yapıya sahip olması da hukuki anlamda her zaman ek bir takip desteği gerektiriyor. En zor süreçlerden biri ise, yenilenebilir enerji sistemlerinin oluşturulması ve işletilmesi aşamalarında, yapılacak olan iş ortaklıklarına ve hizmet alımlarına ilişkin sözleşme müzakerelerin yürütülmesi süreci olarak işletmelerin karşısına çıkıyor. Deneyimlerimiz gösteriyor ki, yatırımın büyüklüğü arttıkça müzakere ve tarafların anlaşma süreci, zamansal planlama yapılırken dikkate alınması gereken önemli bir nokta oluyor.
Sözleşme Müzakerelerinde Nelere Dikkat Etmeli?
Şirketlerin öncelikle, doğru araziyi bulan, doğru hukuki kurguyu oluşturan, mevzuata uyumlu ilerleyen, tecrübeli bir hizmet sağlayıcı seçmesi gerekecek ve bunun yanında, alınacak hizmetin kapsamının doğru belirlenmesi önemli olacaktır. Seçilecek hizmet kapsamına bağlı olarak, EPC Sözleşmesi, Yap-İşlet-Devret ve/veya Yap-Devret-İşlet modelinde birçok sözleşme kurgusundan bahsetmek söz konusu olacak, doğru kurgunun seçilmesi ise kritik önem taşıyacaktır.
- Yatırım kim tarafından sağlanıyor?
Güneş ya da rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üretimi için gereken malzeme, işçilik, inşaat, arazi devri ve masrafları, resmi kurum önünde ortaya çıkacak harç ve masraflar gibi işin başında ortaya çıkacak masrafların kim tarafından karşılanacağı, finansal kuruluşlardan yatırım desteği alınıp alınmayacağı gibi hususlar sözleşme kurgusunun belirlenmesinde önemli kriterleri oluşturuyor.
Enerji üretiminin sağlanacağı arazinin işletmeye devrinin ne zaman gerçekleşeceği teminat olgularına doğrudan etki ederken, finansal kuruluşlardan kredi desteği alınıp alınmayacağı da arazi ve santraller üzerindeki ipotek kurgusunu doğrudan belirleyecek nitelikte oluyor.
- Ticari hususlar belirlenirken hangi kriterler dikkate alınıyor?
Tüm yatırımın işletme yerine hizmet sağlayıcı EPC şirketi tarafından yapıldığı versiyonda, yatırımı garanti alacak çeşitli bedel hesaplamaları gündeme gelebiliyor. Enerji üretim hedefine bağlı olarak MW başına belirlenecek belli bir tutarla minimum EPC bedeli hesaplamalarını sözleşmelerde sıklıkla görüyoruz. Yap-İşlet-Devret modelinde bir sözleşmede ise, 10-15 yıllık işletim süresine tabi bir enerji santrali yatırımında, bu yatırımın ne zaman kendini kompanse edeceği ve hizmet süresi ortasında herhangi bir finansal zorluğa düşmemek adına ne gibi mekanizmaların benimsenmesi gerekeceği ise en kritik noktalardan birini oluşturuyor.
- Sözleşme beklenenden önce sona ererse nasıl bir yol izlenmelidir?
Fesih mekanizması bu tarz sözleşmelerin en önemli noktalarından biri. “Sözleşme kaçıncı yılda feshedildi?”,“Fesih haklı sebeple mi, yoksa sebepsiz mi yapıldı?”, “Mücbir sebep ortaya çıkınca ne olacak?”, “Yatırım bedelinin ne kadarı ödenecek?”, “Santral doğrudan işletme mülkiyetinde mi kalacak?”, “Bağlantı anlaşmasına ne olacak?” gibi soruların cevapları sözleşme kurgusu ve fesih mekanizmasının oluşturulması aşamasında terzi titizliğinde ele alınmalıdır.
Türkiye’de ve Dünya’da Gelinen Nokta
Global dünyada sürdürülebilir bir gelecek oluşturmaya yönelik çalışmalar baş gösterirken, yenilenebilir enerji kaynaklarının kurumsal sürdürülebilirlik stratejilerinde oynadığı rol bir nevi ortada. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, sadece işletmelerin faaliyetlerinin çevresel etkilerini azaltmaya yardımcı olmakla kalmıyor, aynı zamanda finansal avantajlar da yaratıyor. Sadece Türkiye’de değil, birçok Avrupa ülkesinde de hükümetlerin yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasını desteklediğini ve çeşitli teşvik mekanizmaları oluşturduğunu görebiliriz. Enerji maliyetlerinin arttığı ve elektrik tarifelerinin dalgalandığı mevcut enerji krizinde, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması oldukça önemli bir pozisyonda yerini alıyor. Bu avantajların yanında, santrallerin kurulumu ve elektrik enerjisinin üretimi için yapılan yatırımların ve üstlenilen maliyetlerin azımsanamayacak düzeyde olması, sürdürülebilirlik ve finansal değerlendirmelerin yanında doğru sözleşme yazımını ve doğru hukuki destek alınmasını kritik hale getiriyor. Birden fazla yönüyle ele alınması gereken bu konunun tüm Dünya gündeminde yer aldığını söylemek mümkün.